1. EKOLOJİ
1.1. EKOLOJİ'NİN TANIMI
Ekoloji terimi ilk olarak 1867 yılında Alman biyoloji
uzmanı Ernest Heckel tarafından kullanılmıştır. Sözcük anlamı ev ve konut
bilimi olarak ifade edilmiştir.
Ekoloji çeşitli türdeki canlıların çevreleri ile
uyumlu olarak nasıl yaşamlarını sürdürdüklerini veya bu canlı varlıkların hangi
şartlar altında besinlerini ve ihtiyaçlarını karşıladıklarını ve çeşitli
fonksiyonların ne tür bir canlı topluluğu içinde yürütüldüğünü inceleyen bir
bilim dalıdır.[1] Kısaca Ekoloji; canlıların birbirleri ve
çevreleri ile ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır.[2]
Ekolojik ilişkilere örnek vermek gerekirse; bitkilerin
büyüyebilmesi için besleyici ortamın yaratılması gerekir. Organizmalar aynı
zamanda cansız çevrelerin fiziksel ve kimyasal yapısında değişiklik
yapabilirler. Örneğin: Baklagiller toprağın yapısını etkiler, toprak içi azot
miktarını artırır; bölgede bitki örtüsünde azalma görülürse yağışlar azalır,
toprakta mikroorganizma azalmasından bitkilerin büyümesi yavaşlar veya
bitkilerin kuruması ile erozyon oluşur, toprak yapısında değişim olur. Ancak canlılar arasında çevreyi en çok
etkileyen insan ve insan faaliyetidir.
1.2. EKOLOJİ'NİN KRONOLOJİSİ
Ekoloji ile ilgili bulguları tarihin önceki
devirlerinde bulmak mümkündür. M.Ö. 389 - 322 yılında Aristotales'in öne sürdüğü
fikirler içinde doğa ile ilgili olanlar dikkat çekmektedir.
-
15. Yüzyılda Rönesans çağında dünyanın yuvarlak
olduğu, güneşin çevresinde döndüğü kabul edilerek doğa kanunlarının bulunması
ile çevrenin canlılar üzerindeki etki ve tepkileri incelenmeye başlanmıştır.
-
1453 'te Fatih Sultan Mehmet Haliç'i korumak
için İstanbul'a bugünkü deyimiyle bir Belediye Başkanı atamıştır. Haliç'in
ekolojik dengesini korumak için öneriler getirilmiştir.
-
17. Yüzyılda Antony Van Lee'nin ilk mikroskobu
icadı ile ekolojinin temeli daha sağlıklı parametrelere oturmuştur.
-
1757 'de Reamur ekolojik bilgilerle altı ciltlik
eserini ortaya çıkarmıştır.
-
Louis Aqassıa (1846) kara ve denizler arasındaki
ilişkiyi incelemiştir. 1862 de Pasteur üreme yolu ile canlı meydana geleceğini
saptamıştır.
-
1866 - 1867 yıllarında Alman Prof. Ernest
Heckel, Ekolojinin Biyolojiden ayrılmasını önermiştir. 1900'lü yılarda ayrılmış
ve kendi başına bir bilim dalı olarak ortaya çıkmıştır.
1.3. EKOLOJİ'NİN PRENSİPLERİ
1.3.1. Dayanışma :
Ekolojinin önemli kuralı her şeyin bir diğerine ilişkin olmasıdır. Yani bir
organizmanın çalışmasını sürdürebilmesi için diğer bir organizma ile bağlı ve
onun etkileşim alanı içinde faaliyet göstermelidir. Mesela; ormanlarda
ağaçlardan dökülen yapraklar, yine ağaçların kendi kökleri tarafından etrafta
bulunan mikroorganizmalar yardımıyla emilir ve bu, besin maddeleri olur.
1.3.2. Sınırlama :
Ekosistem içinde hiçbir organizma ya da tür sonsuz
büyümez. Yörenin hayvan ve bitki türleri toplam sayıları Ekosistem kaynaklarına
uygun olmalıdır.
1.3.3. Bağlılık :
Canlılar ve cansızlar arasında karmaşık bir ilişki
vardır. Canlılar yaşamak için birbirlerine bağımlıdır. Örneğin insanlar oksijen
alabilmek için bitkilere bağımlıdırlar.
1.4. EKOLOJİ VE İNSAN İLİŞKİSİ
İnsan
çevresine büyük zararlar vermektedir. Temiz akan sular kirlenmiş, çevrenin
pisliklerini taşıyan pislik kanalları haline gelmiştir. Toprak ve yaprak
süprüntüleri endüstriyel atıklar sualtı yaşamı etkilemiştir. Sağlıklı yaşam
kuşağı olan biosferin incelmesi ve kaynakların sınırlı oluşu insanları ekolojik
plânın içine itmiştir. Hava, su, toprak vb. canlı yaşamı için önemli
kaynakların kullanılmasına dikkat etmek 2000'li yıllar için önemlidir.
Teknoloji ve sanayinin gelişmesi ile insanların
doğadan gereksinimlerinin artması, doğanın dengesiz kullanımına yol açmıştır.
Doğanın dengesiz kullanımı ile toprakta verim azalmış, doğal denge bozulmuş
olacaktır.
İnsan Ekolojisi, sosyoloji biliminin bir koludur.
İlkel toplumlarda insan çevre ilişkisini inceleyen Antropoloji içinde ağırlık
yine insan ekolojisidir. Çevre düzenlemesi ve şehir proje tasarımlarında
hijyenik ve ekolojik parametrelere uymak insan sağlığını koruyucu standartlara
uymalıyız. Dünya nüfusunun hızla artması, hızlı şehirleşme, endüstriyel
atıklar, sanayileşme için doğanın katledilmesi, insan sağlığını etkileyen
önemli sebeplerdendir.
2. ÇEVRE İLE EKOLOJİ'NİN YERİ VE İLİŞKİSİ
2.1. ÇEVRE SORUNLARI VE ETKİLERİ
Günümüzde yaşadığımız iktisadi ve
teknolojik gelişmeler özellikle sanayileşmiş toplumları çok ileriye götürmüş
gibi görünüyorsa da, yapılaşmanın çekirdeğini fiziksel ve psikolojik ihtiyaçları
ile "insan" değil de, çoğunlukla ekonomik çıkarlar oluşturduğundan,
bu gelişme hiçbir zaman tam olamamıştır. İnsanın ön plânda tutulmaması
biyolojik, ekolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin dikkate alınmaması ile
gerçekleştirilen yapılaşmanın ve çevre örgütlemesinin bir sonucu olarak, çevre
sorunları ortaya çıkmıştır.
Çevre sorunlarının başında kentsel
çevre sorunları olarak nitelendirebileceğimiz sorunlar gelmektedir. Konut
arsası arzının azlığı temel insan gereksinimi olan barınma ve konut sorununun
gecekondulaşma ve betonlaşma yoluyla çözümlenmesi sonucunu ortaya
koymaktır. Plânsız kentleşme ve alt
yapı yetersizlikleri insanları önemli sorunlarla karşı karşıya getirmektedir.
Betonlaşmanın ve gecekondulaşmanın yarattığı önemli çevre sorunlarının ve bu
sorunların yol açtığı toplumsal sonuçların önemi ve içeriği üzerinde yapılan
çalışmaların yetersiz olduğu görülmektedir. Bu alanda yapılan bir araştırmada
önemli bir toplumsal gelişme göstergesi olarak kabul edilen ve aynı zamanda bu
tezde yer alan karşılaştırmalı biyoklimatik - diyagnostik araştırma açısından
da önemli olan bebek ölümlerinin kent içinde gelişmiş ve az gelişmiş alanlardaki farklılaşması saptanmak ve
ölçülmek istenmiştir. Yapılan araştırma sonucunda bebek olarak tanımlanan 0 - 12
ay yaş grubundakiler arasında canlı doğup bir yıl geçmeden ölenlerin
sayısının gecekondu bölgelerinde ve kentin betonlaşma yoğunluğunun fazla olduğu
bölgelerinde kentin gelişmiş bölgelerine oranla daha fazla olduğu görülmüştür.
Bu önemli sonuca yol açan temel etmen içinde yaşanılan yapısal çevrenin
içerdiği olumsuz ve sağlıksız koşullardır.
Çevre sorunlarının bir başka türü de
endüstriden kaynaklanan çevre sorunlarıdır. Endüstri hammadde üretiminden,
hammaddenin değişim yoluyla ürüne çevrilmesi, ürünlerin tüketilmesi ve
tüketilen ürünlerin geriye dönüştürülmesine kadar çeşitli aşamalarda pek çok
çevre sorununa yol açmaktadır. Yeryüzünde endüstriyel amaçlar için kullanılan
hammaddelerin önemli bir bölümü yapısal ihtiyaçları karşılamak için
üretilmektedir. En önde gelen hammadde kaynağı madenlerdir. Aynı zamanda inşaat
malzemesi üretimi için de kullanılan madenler gerek üretimleri ve gerekse
zenginleştirilmesi sırasında önemli çevre sorunlarına yol açmaktadır. Açık
maden ocağı şeklinde yapılan üretim sırasında peyzaj önemli ölçüde
bozulmaktadır. Zenginleştirme süreci sonucunda oluşan kimyevi atıklar ve ortaya
çıkan gazlar, hem çevrede çalışan insanların sağlığını etkilemekte hem de yerel
flara ve faunonın yapısı üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Madenler gibi
bir başka endüstriyel girdi olan enerji de önemli bir çevresel sorun kaynağı
olmak durumundadır.
Önemli çevre kirliliklerinden biri
de katı atıklardır. Katı atıkların ve özellikle zehirli etkili katı atıkların
yol açabileceği sorunlar çok önemlidir. Ekoloji açısından, günlük yaşantımızda
kullandığımız, tükettiğimiz ürünler depoda yeniden kullanıla bilinmelidir. Her
ürün ekolojik döngüler dizisindeki
yerini alabilmeli, dizisini tamamlayabilmelidir. Bu yapı malzemeleri içinde
geçerlidir. Doğadaki maddeler için kural yeniden kullanımdır. Doğadaki her
madde çeşitli şekillere girmekte, çeşitli
canlılar tarafından kullanılmakta, fakat hiçbir safhada devre dışı edilmemektedir.
2.1.1. Hava Kirlenmesi ve Bozulması :
Canlıların yaşamı için gerekli olan havadaki oksijen
oranının diğer zehirli gazlar lehine azalması, hava kirlenmesinin başlıca
nedenini oluşturur. Söz konusu zehirli gazlar, fabrikalarda mal ve hizmet
üretimi nedeniyle ve gittikçe artan ulaşım araçları ve ısıtma tesisatlarının
çalışması sonucunda meydana gelerek havaya karışmaktadır. Miktarı gittikçe
artan tonlarca ağırlıktaki bu zararlı gazları bertaraf etmeye doğal dengenin
gücü yetmemektedir.
Daha önce de değindiğimiz
üzere hava kirlenmesinin başlıca nedenini sanayisel yanmalar oluşturmaktadır.
Sanayisel yanmalar sonucunda ayrışan diğer zararlı gazlar CO2 ve SO2 'dir. Bu gazlar, CO 'e
nazaran daha az zehirleyici olmalarına karşılık havanın bileşimini bozdukları,
oksijen oranını azalttıkları ve canlıların solunum organlarının çalışmasını
dumura uğrattıkları için zararlıdırlar. Sanayisel kirlenmeye, ayrıca
otomobillerin ve diğer taşıtların çıkardıkları gazları da ilave edersek,
özellikle şehirlerde yaşayan halk yönünden durumun önemi bir kat daha
artacaktır.
Zehirli ve zararlı gazların
yanında yavaş artmasına rağmen atmosferik radyoaktivite tehlikesini de göz
önünde bulundurursak, dünyanın
geleceğine iyimser açıdan bakmak olanaksız hale gelmektedir. Hele 1986 yılında
Çernobil nükleer santralındaki kazadan sonra atmosferdeki radyasyonun ne büyük
tehlikeler getirdiğini hepimiz yaşadıktan sonra, sanırım bu konunun önemi iyice
ortaya çıkmıştır.
2.1.2. Hava Kirlenmesi ve Bozulmasının Etkileri :
Hava kirlenmesi ve
yeryüzünde yaşayan tüm canlıların yaşamını ve özellikle de şehirlerde yaşayan
insanların sağlığını etkilemektedir. Bu nedenle, sanayileşme devriminden önce,
daha az rastlanan çeşitli solunum ve akciğer hastalıkları, kemik hastalıkları,
kanser ve kardiyovasküler hastalıkların hızla çoğaldığını görmekteyiz. Ayrıca,
atmosferin kirlenmesi sonucunda iklimlerin kararlılığı bozulmuş, hatta bitkisel
fotosentez süreci tehlikeye girmiştir. Böylece, oksijen üretiminin doğal
kaynakları sayılan ormanlar ve çeşitli bitkisel örgütler fonksiyonlarını
göremeyecek duruma yaklaşmışlardır. Ormanlar ve yeşil bitki örtüsü yanında, havadaki
oksijen dengesini sağlayan iç denizlerde ve okyanuslarda yaşayan mikro -
organizmaları mahvetmekte ve onların doğa için yararlı olan bu faaliyetlerini
azaltmaktadır.
Hava karışımındaki oksijen
dengesinin CO2 lehine
bozulması, dünya sıcaklığının da artışına neden olmaktadır. Çünkü CO2 ısıyı tutan ve depo eden bir
gaz türüdür. Zamanla dünya sıcaklığının hızla artması kutuplardaki buzulların
çözülmesine neden olacak, böylece deniz seviyeleri yükselecek, dünya çok hızlı
bir jeolojik değişmeye sahne olabilecektir. Jeolojik değişmeler sonucunda,
dünyanın birçok yerleşme ve sanayi bölgeleri ile verimli alanları sular altında
kalabilecek veyahut da iklim değişiklikleri sonucunda verimlilikleri
azalacaktır.
2.1.3. Suların Kirlenmesi ve Bozulması :
Yeryüzünde suların
kirlenmesi ve hatta azalması atmosferin kirlenmesi kadar önemlidir. Günümüzde
Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Rusya'daki nehirlerin aşağı yukarı yarısının
suları çeşitli artıklarla kirletilmektedir. Aynı şekilde, kıyı kesimlerinde
kurulan fabrika ve tesislerle, o civarlarda yaşayan insan artıkları, çeşitli
yollarla denizlere akıtılmaktadır. Böylece, denizler gerek iç kesimlerden gelen
pis nehir suları ve gerekse kıyılarda yaşayan halk ve kurumlar tarafından
devamlı olarak kirletilmektedir.
Su içerisindeki yaşamın
devam edebilmesi için litresinde en azından
1 ½ miligram oksijen bulunması
gereklidir. Aksi takdirde, su içinde yaşayan hayvanlarla bitkisel ve bakteriyel
yaşam olanaksızlaşacaktır. Birçok sanayileşmiş ülkeleri ırmak, göl ve
denizlerinde bu oranın altına düşülmüş ve biyolojik denge tehlikeye girmiştir.
Irmak, göl ve deniz
sularının kirlenmesine, dünyadaki su miktarlarının azalması da eklenince durum
daha hazin ve korkunç bir hal almaktadır. Çünkü yeryüzünde su dengesini
sağlayan unsurlar yani ormanlar ve bitki örtüsünün gerek yaşam kavgasını
sürdüren insanlar ve gerekse hava kirliliğinin etkisiyle azalması, kuraklık ve
erozyona neden olmaktadır. Halbuki günümüzde, gerek artan sanayi hayatında ve
gerekse de nüfus artışı dolayısıyla suya olan ihtiyaç gün geçtikçe
şiddetlenmektedir. Ormanlar su deveranını düzenleyen, iklim dengesini ve
toprağın verimliliğini garantileyen unsurlardır. Kağıt endüstrisinin gittikçe
artması yeryüzündeki ormanların azalmasının başlıca nedenleri arasında
gelmektedir. Asıl önemlisi, orman kaybı nedeniyle önemli miktarlardaki suyun
toprağın derinliklerinde kalarak doğal deverandan çıkmasıdır. Bu takdirde,
kaybolan orman ve bitki örtüsüyle birlikte yararlanılabilir su miktarlarında ve
verimli topraklardaki azalmalar insanlığın başlıca sorunları arasına
girmektedir.
2.1.4. Su Kirlenmesi ve Bozulmasının Etkileri :
Suların bir takım zararlı
maddelerle zehirlenmesi ve yeryüzünde su dengesini sağlayan orman
miktarlarındaki devamlı azalmalar nedeniyle mevcut su rezervlerinin
kullanılamayacak duruma geçmesinin sonuçlarını şu biçimde özetleyebiliriz :
1.
Suların zararlı maddeler tarafından bozulması,
bir taraftan oksijen dengesini sağlayan su bitkileri ve suda yaşayan mikro -
organizmaların tahribine yol açmakta, diğer taraftan da insan beslenmesinde
önemli yeri olan su hayvanlarının yaşama olanaklarını ortadan kaldırmaktadır.
2.
Su gerek insanlar için ve gerekse endüstri için
doğrudan doğruya bir ihtiyaç maddesidir. Bir insanın yaşamını devam
ettirebilmesi için yılda asgari 15 ton suya ihtiyacı vardır. Hatta ileri sanayi
ülkelerinde bu miktar kişi başına 500 ilâ 1300 ton arasında değişmektedir.
İnsan sağlığı için gerekli temiz su ihtiyacının artan nüfus hacmi ile birlikte
yüksek miktarlara çıkması, insanlığın çok yakın gelecekte su kıtlığı ile baş
başa kalacağını göstermektedir. Üstelik bir de buna endüstri ihtiyaçları için
çeşitli oranlarda değişen su miktarları da eklenirse durumun daha da
ciddileşeceği meydana çıkar. Örneğin bir çimento için 3 ½ ton; bir ton selüloz için 800 ton; bir
ton kağıt için ise 220 -380 ton suya
ihtiyaç vardır. Bu rakamlar her gün sanayileşme çabalarını günün birinde
içinden çıkılmaz biçimde su sıkıntısına sokabilecektir.
2.1.5. Toprağın Kirlenmesi ve Bozulması :
Doğanın
bu nimeti, gerek insanlar ve gerekse hayvanlar için yaşamın vazgeçilmez bir
koşulu olmasına rağmen, hızlı demografik gelişmelerin de etkisiyle günden güne
azalmakta ve verim gücünü yitirmektedir. Verimli toprak alanlarına yapılan
fabrikaların zararlı artıkları, su ve hava kirlenmesinin de etkisiyle hümüs
tabakasını bozması ve verimsizleştirmesi, ormanların ve doğal bitki örtüsünün
ortadan kalkması ile erozyonun etkileri hümüs tabakasını tamamen ortadan
kaldırması toprak bozulma ve kayıplarının başlıca nedenlerini oluşturmaktadır.
2.1.6. Toprağın Kirlenmesi ve Bozulmasının
Etkileri :
1.
Asitli zehirli sular ve zararlı maddelerden
oluşan sanayi artıkları, toprağın hümüs tabakasının meydana gelmesinde etken
bir unsur olan faydalı bakterilerin ve mikro - organizmaların ölümüne yol
açmaktadır. Böylece, hem topraktaki bitkisel yaşam yavaşlarken, hem de toprağın
hümüs tabakasının doğal oluşumu tehlikeye girmektedir.
2.
Diğer dış etmenler ve çevre kirlenmesi nedeniyle
ormanların ve doğal bitki örtüsünün tahribi, rüzgar, yağmur ve diğer benzer
doğa olaylarının toprak üzerindeki etkisini artırmakta, diğer bir deyimle,
büyük ölçüde toprak kayıplarına yol açan erozyonlara neden olmaktadır.
3.
Yararlanılabilir toprakların azalması bitki ve
hayvan yaşamını tehlikeye sokmakta, bu durum artan dünya nüfusunun beslenme
sorunlarını bir kat daha artırmaktadır.
3. EKOLOJİK DENGENİN KORUNMASINDA İŞLETMELER
VE STRATEJİK PLÂNLAMA
Buraya kadar açıklamaya çalıştığımız
doğayı bozucu değişimler, yeryüzünde tüm canlı yaşamını tehdit eder duruma
erişmiştir. Özellikle ileri sanayi
ülkelerinde soruna hukuksal bakımdan çareler aranması gerektiği bilincine
ulaşılmıştır. Bu konuda, gerek hükümetlerce ve gerekse de yerel yönetim
(mahalli idare) birimlerince gerekli tedbirlerin hızla alındığını görmekteyiz.
Faaliyetleri açısından doğal çevreyi bozan ve yaşam koşullarını güçleştiren
işletmeler, hukuksal yönden ağır yaptırımlarla (müeyyide) karşılaşmaktadırlar.
Çevreyi koruma ve ekonomik faaliyetlerini bu açıdan düzenleme yoluna gitme, iş
adamlarının ve yöneticilerin hukuksal yaptırım olmasa bile sosyal
sorumlulukları içerisine girmektedir.
Gerek yurdumuz ve gerekse
de dış ülkelerdeki işletmelerin uzun süreli plânlama faaliyetlerinde sorunu
stratejik faaliyeti sınırlandıran önemli bir faktör olarak dikkate almalarında
büyük yarar vardır. Yeni kurulacak iş yerlerinin, mamul geliştirme,
farklılaştırma ve iş genişletme faaliyetlerinin çevreyi bozma ve kirletme
yönünden sakıncaları, hukuksal bir kısıtlama mevcut olmasa dahi, yine sosyal
sorumluluk açısından dikkate alınmalıdır. Sorunun önem ve acilliği şu an için
mevcut olmayan hukuksal bir yaptırımın yakın zamanlarda çıkacağının da işareti
sayılabilir.
Uzun vadeli ve stratejik
plânlamanın önemli bir kısmını oluşturan finansal kaynak bulma ve elde edilen
kaynakların yatırım yerlerine dağıtımı, sorunun işletme yönetimince çözülmesine
yardımcı olabilir. Şöyle ki çevreyi bozucu mevcut faaliyetlerin zararlarını
azaltıcı veya tamamen önleyici tedbirler için gerekli fon tahsisleri
öngürülebilir. Araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin yeni teknik buluşları
çevreyi bozucu faaliyetlere son verecek biçimde yönlendirilebilir. Yeni girişilecek yatırımlar için alternatif
yatırım alanları çevreye hiç zarar vermeyecek veya en az zararlı
olabileceklerin tercihi yönünden değerlendirilebilir.
Kısaca ekolojik
değişimler, bugün tüm canlıların ve insanlığın geleceği için, işletme
faaliyetlerini stratejik plânlama açısından sınırlayıcı önemli bir etmeni
oluşturmaktadır.
4. ÖRNEK OLAY
Birleşik Amerika'nın New York
Eyaleti'ndeki Buffalo Kenti yakınlarındaki Love Canal'da meydana gelmiştir.
30'lu ve 40'lı yıllarda önemli bir endüstri merkezi olan bu bölgede önemli bir
kimyasal ürün olan PCB (Polychlorobiphenyl) üretilmiştir. Önemli bir ısı izolatörü olan PCB özellikle
elektrik enerjisini yüksek gerilimden düşük gerilime dönüştüren merkezlerde
kullanılmaktadır. Gerilim dönüşüm merkezlerinde yüksek gerilimin düşük gerilime
dönüştürülmesi sırasında çok önemli miktarda ısı açığa çıkmaktadır. İzolasyon
etkisi açısından çok etkili bir madde olan PCB'nin, aynı zamanda, çok etkili
bir kanserojen olduğu son yıllarda
açıklıkla saptanmış bulunmaktadır. Çevre bilincinin gelişmiş olduğu toplumlarda
PCB'nin üretimi ve taşınması izne bağlı hale getirilmiştir. Love Canal'da
üretildiği yıllarda ihtiyaç fazlası olan bir kısım PCB çelik variller içinde
toprağa gömülmüş ve üzeri ağaçlandırılan bu alan daha sonra yerel belediyeye
hibe edilmiştir. Belediyede arsa üzerinde okul inşaa etmiştir. 70'li yılların sonu 80'li yılların başında bu
bölgede çok önemli sağlık sorunları ortaya çıkmaya başlamıştır. Özellikle mide
bulantıları, baş dönmeleri, çocuk düşürmeleri gibi olaylar birden bire
çoğalınca epidemiyologlarca bölge incelemeye alınmıştır. Yapılan birçok
analizden sonra çürüyen variller nedeniyle yağmur suları aracılığı ile kentin
içme suyuna PCB karıştığı anlaşılmıştır. Su döngüsünün ekolojik rayından
çıkması, bölgedeki yapı ekolojisini ve yapı biyolojisini de olumsuz yönde
etkilemiştir.
Uzaydan Gelen Kirlenmeler
Ozon Seyrelmesi
Manyetik Dalgalar
Radyoaktiv Şualar, Güneş Patlama
sından Kaynaklanan Toz Bulutları
Toprak, Su, Hava Toplum Sağlığı
Fiziksel ve Kimyasal Kronik
Hastalıklar
Kirlenmeler Akut Hastalıklar
Yöre Hastalıkları
(Fizik yapıdan kaynaklanan)
Biyolojik Çevre
Flora, Fauna
ve
Mikroorganizmalar Çevre
Düzenlemesi
Altyapı, Pis Suyun
Uzaklaştırılması
Temiz Suyun Getirilmesi
Su
Altı Havagazı,
PTT, Doğalgaz,
Kirliliği Elektrik
Dip Çatlakları Çöp Alanları, Mezarlık,
Göçükler Piknik,
Spor ve Yeşil Alan
Dip Depremleri
Sosyal Çevre
Kültür, Din,
Dil, Irk,
Renk, Sosyal
Davra-
nışlar ve Hastalıklar Sağlık Hizmetleri
Bölge
Hastaneleri
Yatak
adeti,
Rehabilite Merkezleri,
Dr.,
Hemşire Sayısı,
Uzmanlık
Dallarına Göre
Dağılımı
Mobil
Hastaneler
[1] Dr.
Ergun GÜRPINAR, Çevre Sorunları, Der Yayınları, İstanbul, 1992, sayfa 13.
[2] Prof.
Dr. Ruhi Kafescioğlu, Yapı Biyolojisi - Yapı Ekolojisi, Teramed yayınları,
İstanbul, 1992, sayfa 6, (Araştırma Tezi).