Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu Kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, herşeyi bilendir.” (Nur Suresi, 35)
Rivayet :Hz Adem vaktin geldiğini hissettiğinde oğlu Şit’i Allah'tan tüm insanları affetmesini dilemek için cennete gönderir. Cennete gelen Şit’e cennetin bekçiliğini yapan melek Bilgi Ağacından 3 tane tohum vererek bunları babası Hz. Âdem öldüğünde ağzına koymasını ve ağzından çıkarmadan defnetmesini tembihler. Şit babası ölünce meleğin dediğini yapar. Cennetten kendisine verilmiş olan bu üç meyveyi Hz Âdem’in ağzına yerleştirerek defneder. Hz Adem Tabor dağına gömüldükten kısa bir süre sonra mezarda üç ağaç boy verir. Bunlardan biri Selvi, Biri Sedir diğeri ise Zeytin Ağacıdır. İlk yeşeren ise Zeytin Ağacıdır
Nuh tufanından sonra gemiye dönen Kuğu yaşam belirtisi olarak ağzında zeytin dalı taşımaktadır. Üç kutsal din açısından da büyük değer taşıyan Zeytindağın da Hz. İsa’nın gökyüzüne yükseldiği zamandan günümüze kadar varlığını sürdüren zeytin ağaçları bulunmaktadır. Museviler Mesihin Zeytin dağına ineceğine ve buradan Kudüs’e geçeceğine inanırlar.
İslamiyet’e göre ise Sırat köprüsü Haram al-Sharif ile Zeytindağı arasında kurulacaktır. Hıristiyanlığa göre ise Hz İsa’ya peygamberlik Zeytin dağında verilmiş olup ruhu göğe buradan yükselmiştir.
Zeytinyağı Eski Mısır’da arınmak amacıyla kullanılmıştır. Firavunların mezarlarına küplerle zeytinyağı koymuşlardır.
Yahudilerin anlaşma sandığı zeytinyağı ile kutsanırken Romalılar kutsal ekmeğin saklandığı mihrabın aydınlatılmasında zeytinyağı kullanımını şart koşmuşlardır. Bilgeliğin, gücün ve yetkinin göstergesi olarak yıllarca kralların başına sürülmüş –ki bu gelenek Avrupa krallarının taç giyme törenlerinde günümüzde de sürdürülmektedir.
Hz. Adem kabil’i tarım işleriyle görevlendirmiş,Habil’i ise koyun ve sığırların bakımıyla görevlendirmişti. Akşam olduğunda Kabil eve meyvelerle habil ise sütlerle dönerdi.Bunlardan anlayacağımız gibi tarım yapmayı Rabbim Hz Adem e öğretmiştir.Tabiattaki bu kadar türünde günümüze kadar gelmesi Rabbimin mucizesidir.Aşılı meyveler bile günümüze kadar geldiğini düşünürsek Rabbimin herşeyi ayakta tutan esmasını görmekteyiz.
Cenab-ı Allah, Adem aleyhisselamı yer yüzüne indirdikten sonra ona sanatı,ziraatçılığı, hayvancılığı ve tarımla uğraşmayı öğretti. Bunları çocuklarına da öğretmesini ve bu işlerle iştigal edip çalışıp rızıklarını kazanmalarını emretti.Adem aleyhisselam bunları çocuklarına da öğretti ve birlikte toprağı ekerek, ağaçların meyvesinden ve kerestesinden istifade ederek, hayvancılık yaparak zanaat ve sanatla uğraşarak rızıklarını temin ettiler ve hayatlarını idame ettiler. Tarlayı sürmeyi, çiftçilik yapmayı, demiri dövüp ondan aletler yapmayı, taşı yontup onlardan araç,gereçler yapmayı, yünden ip yapmayı ve dikiş dikmeyi, kumaş dokumayı ekmek yapmayı ve pişirmeyi, okumayı ve yazmayı babaları Adem aleyhisselamdan öğrenen çocukları babalarıyla birlikte huzurlu ve mutlu bir hayat sürmeye başladılar. Yüce Allah bunu Kur’anda şöyle bildirir:
“Allah, Adem’i Cennetten indirdiğinde ona her şeyin sanatını öğretti.Ayrıca ona cennet meyvelerinden meyve de ihsan etti. işte bu meyveler sizindir. Bunlar cennet meyveleridir. Ancak cennet meyveleri bozulmaz ama sizin meyveleriniz bozulur. dedi.”
İşte; bu âlemdeki tüm insanlar, bu çekirdek aileden çoğaldı ve yer yüzüne dağıldı yeni , yeni kabileler, kavimler ve milletler oluştu ilim ve sanatı öğrendi,tarım ve ziraatçiliği öğrendi kendine yeni , yeni hayat mekanları kurdu, yeni yeni medeniyetler kurdu ve insanlık tarihi bu minval üzere devam etti . Bazı müsteşriklerin iddia ettiği gibi insanlar maymundan evrimleşerek çoğalmadı ve iddia edildiği gibi ilk insanlar cahil ve barbar da değildi. Günümüzde olduğu gibi geçmişte de insanların medenî olanı da vardı, barbar ve bozguncu olanı da vardı, ilim sahibi olanı da vardı cahil olanı da. Şehirde yaşayanı da vardı köyde yaşayanı da, kültürlüsü de vardı kültürsüzü de. Okuma yazma bilmeseydiler Allah Hz.Âdem aleyhisselama on sahifelik kitap gönderirmiydi?.. Hz.Adem aleyhisselama indirilen on sahifelik ilahi kitabın birkaç nüsha olarak kerpiç levhalar üzerine yazıldığı rivayet edilmektedir ki, bu, yazı sanatının ve ilim tahsilinin Hz.Adem zamanında da var olduğunu göstermektedir.