Sitemize Hoş Geldiniz ------Sitemizdeki Konu Sayısı 1400'ün üzerine çıkmıştır Bir çok deney ve araştırma konularımız sizin ilginizi çekebilir SİTEDE ARAMA YAPMAK İÇİN YANDAKİ ARAMA KUTUSUNU KULLANIN Aşağıdaki kayan resim menüsüne de İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK konuları ekleyeceğim

Meyvecilik

0 yorum

Çilek çok lezzetli ve hoş kokulu bir meyve türüdür. A, B, C vitaminleri kalsiyum, demir ve fosfor gibi mineral maddeleri bol miktarda içerir. Çilek taze olarak sofrada yararlanılmasının yanında pastacılık, reçel, marmelat komposto, dondurma, şıra, şarap, şampanya ve likör yapımındada kullanılmaktadır.
Ayrıca derin dondurma yoluyla uzun süre saklanarak tüketilebilir. Köklerinin% 90'ı toprağın 15'lik derinliğinde bulunur.Bir çilek çeşidinde ne kadar fazla yaprak var ise, o kadar fazla çilek
salkımı oluşacak demektir.Çeşide ve çevre şartlarına bağlı olarak ana bitkiden kollarla (Stolon) 100'ün üze
rinde yavru bitki oluşabilir. Döllenmeden sonra, döllenmiş çekirdeğin etrafındaki etli kısım büyümeye başlamaktadır. Çilek tanelerinin şekli yetiştikleri iklim şartlarına ve çeşide göre değişiklik gösterebilmektedir.Çilekte Çiftçiler için pazar ve endüstriye uygun sert taneli çeşitler avantajlıdır.
İklim isteği
Çilek dünya üzerinde birbirinden çok farklı bölgelerde ve ekolojik şartlarda yetiştirilebi
lmektedir. yaz aylarında kuzey kutbuna yakın yerlerdeki devamlı aydınlık bölgelerden, 12 saat
lik aydınlanmaya sahip Ekvatordaki bölgelere kadarYıllık yağış 250 mm olan çöl alanlarından (sulamak suretiyle), 3500 m yükseklikteki alanlarda, soğukların -45 oC'lere kadar düştüğü yerlere ve, yarı tropik yerlere kadar ;birbirinden iklim olarak çok farklılık gösteren yerlerde yetiştirilebilmektedir.
Toprak isteği:
Çilek asit toprakları sever.PH 6.5 den az olmamalıdır.Genel olarak derin, verimli, iyi
drene edilmiş nem tutma kapasitesi yüksek topraklarda iyi gelişir ve bol ürün verir, en iyi toprak kumlu-killi milli ve süzek topraklardır. Allüviyal humuslu tınlı topraklarda da iyi gelişir. Kireçli toprakları sevmez.


ÇİLEK YETİŞTİRME TEKNİĞİ
Çilek Çoğaltma yöntemleri
Çilek fidelerinin üretimi 5 yolla yapılır. Bunlar tohumdan , kollardan, toprakaltı gövdesini ayırarak yaprak çeşitlerinden ve doku kültürleri yolu ile dir.Tohumdan fide elde edilmesi:daha çok ıslah amacı için kullanılır. Toprakaltı gövdesini ayırarak fide elde edilmesi:bir kaç gövdeden oluşan çileğin ana gövdesindenbu gövdeleri ayırmak suretiyle olur. Her ana bitkiden 4-5 fide elde etmek mümkündür.Kollardan fide elde edilmesi: bir çilek bitkisinin boğaz kısmındaki yaprak koltuklarından çıkan kollardan (stolon) elde edilir. Bu kollar toprak yüzüne yatık olarak büyüyen ve boğumlarının her birinde yeni bir bitki meydana getiren özelleşmiş bir gövdedir. Yaprak koltuklarından çıkan kolların boğumlarında bitkicikler oluşurlar ve bu boğumların toprağa değdiği yerde bu bitkicikler çok kolaylıkla yeni kökler meydana getirerek
ana fideye benzer yeni fideler elde edilmesini sağlar.Yaprak çeliklerinden fide elde edilmesi :Bitkilerin süratle çoğaltılması gerekiyorsa yaprak çeliklerinden fide elde edilmesi yöntem kullanılır. Genç ve orta yaşlı yapraklar, yaprak kınları ile alınıp 2 cm kadar iki yerden çizilerek dikilir. Yaprak çelikleri tarladan alındıktan sonra ıslak çuvallara sarılarak seraya getirilmeli ve dikimden evvel su içerisinde muhafaza edilmelidir.Doku kültürü yolu ile fide elde edilmesi: hücre doku veya organların bitkilerden ayrılarak yapay bir besin ortamı üzerinde steril şartlarda yetiştirilmesidir.

Çilek Bahçesinin Kurulması

Toprak Hazırlığı
Çilek bahçesi tesis edilecek yerin toprağı önce bol hayvan gübresi ile gübrelenmeli ve derince
sürülmelidir. Hayvan gübresi yoksa yeşil gübre uygulanmalıdır. Dekara 2-4 ton yanmış ahır gübresi uygulanabilir. Ahır gübresindeki sap ve samanların kolayca çürümesi için dekara 40-50 kg Amonyum sülfat veya amonyum nitrat ilave edilmelidir. Sürümden sonra sıkıştırmayan bir merdane ile bastırılmalıdır. Aynı yerde tekrar çilek dikimi yapılacaksa o zaman toprakta fümigasyon yapılmalıdır.
Dikim Zamanı
Çilek yetiştiriciliğinde , Fide dikimi kış, ilkbahar ve yaz dikimi olmak üzere üç şekilde
yapılabilmektedir. Sonbaharda, soğuklama olmadan dikim yapılan bitkilerde en uygun kış dikim tarihlerinin Kasım-Aralık ayı olduğu; yaz dikimi dedinlenmeye giren, hava şartlarına bağlı olarak sonbaharda sökülüp, soğuk depolarda soğuklatılarak saklanan "Fide bitki" olarak adlandırılan fidelerle yapılır. İlkbahar dikimi nisan ayının son iki haftasında, yaz dikimi ise Temmuz ayının son haftasında yapılır.
Fidelerin Dikimi
Bitkiler plastik torbalar içerisinde değillerse, köklerini nemli tutmalı, fakat asla ıslak bir
ortamda bırakmamalıdır. Yapraklar su içinde tutulmamalı, bitkiler araziye ıslak çuvallarla kaplanmış sepetlerle götürülmelidir. Fideler dikilirken kök boğazı kısmı (taç gövdesinin orta noktası) toprak yüzeyi ile aynı seviyede olmalıdır. Fidelerin çok derin veya kökleri açıkta kalacak şekilde yüzlek
dikilmeleri zararlıdır. Dikim için sökülen fidelerin kökleri uzunsa dikimden önce 8-10 cm'den kesilmelidir.
Fidelerde fazla yaprak varsa bitki üzerinde genç olanlarında 2-3 adeti bırakılarak diğer
lerini ayıklanırsa tutum oranını artar.Belle açılan çukurlara bitki yerleştirilip çukurun hemen yanında beli tekrar köklerin üzerine doğru bastırmalı ve kök bölgesini toprak ile iyice sıkıştırmalıdır. Burada
dikkat edilecek husus kök bölgesinde bir hava boşluğunun kalmasıdır. Bu nedenle fide diken kişi, elleriyle veya ayağı ile fidenin etrafındaki toprağı bastırarak sıkıştırması gerekir.
Çilek Dikim Sistemleri
Düz arazi üzerine dikim : Burada fideler değişik aralık ve mesafelerde sıralar halinde dikilir.
Uzun meyve saplı çeşitlerde meyvelerin toprağa temas edip kirlenmemesi için toprak yüzüne
çavdar veya buğday sapı serilir. Bu sistemde sulamanın yağmurlama ile yapılması daha uygundur.Ocakvari dikim : Toprak iyice işlendikten sonra çeşitli aralık ve mesafelerle hafif tümsekler yapılır ve fideler bu tümseklere ocak sisteminde dikilirler.
Sedde üzerine dikim : En uygun dikim şeklidir. Çilek dikilecek tarlanın yüzü düzeltilir, karık
açma pulluğu ile karıklar açılır. Karıklar arasında kalan sedde kısmının üzeri iyice düzeltilir, karık kenarları sıkıca bastırılarak sulama sırasında seddelerin bozulması önlenir. Çift sıra dikimlerde seddeler arası 100-120 cm tek sıralı dikimlerde ise 50-60 cm olabilir.
Plastik örtüler üzerinde dikim : Sedde usulü dikimin aynısıdır. Yalnız burada seddelerin üzeri plastik örtülerle kaplanır. Plastiğin serilmesi için önce seddelerin üstü temizlenip düzlenerek hafifçe bastırılmalıdır. Süzgeçli kovalarla sulandıktan sonra seddelerin üstü plastikle kaplanır. Karık tabanlarına tel veya ince plastik örtüler sıkıca tutturulur, plastiğin üzerinde fidelerin dikileceği yerler işaretlenerek yuvarlakça kesilir ve plantuvar yardımı ile toprağa dikilir. Bu suretle bitkinin kökleri toprakta plastik örtünün altında yaprak çiçek ve meyveleri plastik örtünün üstünde büyür ve gelişir sulama yapılırken yaprak ve meyveler ıslanmaz, hastalıksız, çamursuz ve kusursuz meyveler elde edilir. Ayrıca siyah plastik kullanılırsa, güneş ışığını geçirmediğin den örtünün altında yabani otların gelişmemesidir. Bu suretle yabancı ot mücadelesi kolaylaymış olur. Plastik örtünün diğer bir yararı da güneş ışınlarını toplaması ve bitkiye uygun daha sıcak bir ortam yaratmasıdır.Bu suretle plastik örtü üzerinde yetiştirilen çilekler, örtüsüz olarak yetiştirilenlerden bir hafta kadar daha önce açar, meyvelerini erken olgunlaştırır ve daha fazla ürün verir. Ancak plastiğin pahalı olması nedeniyle maliyet hesaplarının iyi yapılması, karlı oluyorsa kullanılması tavsiye
CEVİZ YETİŞTİRİCİLİĞİ
Ceviz ağacı , meyvesi ve kerestesi yönüyle oldukça önemlidir.Ayrıca yeşil kabuğundan ve kökleriden boya elde edilmektedir.Ceviz meyvesinde en fazla A vitamini bulunur (30 I-U ). Yağ oranı ise % 60 ‘ ın üzerin-dedir.Cevizin kuru ve taze tüketime uygun çeşitleri vardır.Ceviz ; 800-1800 saat soğuklama ihtiyacı gösterir.Ceviz ağacı ; -25 oC , + 38 oC ’ye kadar dayanıklılık gösterir.
BAHÇE TESİSİ VE BAKIMI
Ceviz ağaçları ; toprak bakımından seçici olmamakla beraber taban suyu seviyesi kışın 2,5-3m.’den yukarı çıkmayan , fazla su tutmayan gevşek, süzek, çakıllı,alüvyial topraklardan hoşlanır.Cevizin kirece dayanıklılığı fazla dır.Yüksek taban suyu ceviz ağacının gelişmesinin aksamasına, yaprak ların damar aralarının açık yeşil, damarlarının kahverengi renk almasına ,
sürgün uçlrının kurumasına , bir kaç yıl içersindede ağacın kurumasına yol açar.Ceviz bahcesi aşılı fidanlarla tesis edilir.Sulama imkanı olmayan yerlerde çöğürler ,arazideki yerlerinde yerleştirilip sonra aşılanırlar.Dikim aralıkları zayıf topraklarda ve yamaç arazilerde 10X10 m.;kuvetli , taban yerlerde ise dikim aralığı 12-14 m olarak ayarlanmalıdır.
Fidanlar 60cm.çap ve 60cm .derinlikte açılacak çukura dikileceklerdir.Çukurun dibine 100-150’şer gram süper fosfat ve potasyum sülfat gübreleri konulduktan sonra çukurdan çıkan toprağa yanmış hayvan gübresi karıştırılarak , fidanlar aşı noktası dışarda kalacak şekilde dikilmeli, yanına dikilecek hereğe bağlanmalıdır.Aşılı fidanlar 4-5 yaşından itibaren verime başlar.Dikim aralıklarını ise 10-12 yaşından sonra doldururlar.Bu zaman zarfında ara ziraatı yapılabilir.( vişne,uygun yerlere fındık,taban yerlerde tek yıllık bitki.)Ceviz ağacının en iyi anlaşacağı kültür bitkisi asmadır. Fidanların ilk dikim yılında ve imkan bulunan yerlerde yılda en az bir defa sulama yapılır. Sonbaharda bir defa derin ,ilkbaharda torak zemininin uygun olduğu dönemde yüzlek sürüm yapılır.Fidanlar dikimde 4-5 göz üzerinden budanırlar .İlk yılın kış budamasında doruk dal 180cm’den kesilr. Doruk dalın tepe kısmına yakın boyunlu gözler koparılır. Seçilen ilk ana dalın altındaki kuvvetli sürgünlerde uç alma yapılır. Ancak HARTLEY gibi terminal tomurcukları verimli olan çeşitlerde uç alma yapılmaz. ÜRÜN BUDAMASI : Ceviz ağaçlarında verimi artırmak üzere taç içerisini sıklaştıran fazla kalınlaşmamış dallar dipten, taç yüzeyini oluşturan dallar da 2-3 yıllık dal seviyelerinden budanarak seyreltimelidir. Ürün budamasında daima çıkarılan dalın kalınlığının bırakılan daldan ince olmasına özen gösterilmelidir.Ceviz ağacı 100-150 sene gibi ömre sahiptir.Tekniğine uygun tesis edilmiş bahçelerde ağaç başına verim 120-150kg olmaktadır.STANDART CEVİZ ÇEŞİTLERİNDE ARANAN ÖZELLİKLER:Ağacın erken meyveye yatması,Periyodisite göstermemesiAğacın verimli olması Soğuklar ve güneş yanıklığına karşı dayanıklı olması,Ağacın sağlıklı bir gelişme göstermesi ,hastalık ve zararlılara karşı dayanıklı olması, Meyve iriliği, tüketimi taze olarak yapılacak ceviz tipleri için çok iri (çap ortalaması38.1mm.’den büyük) kurutmalık cevizler için iri-orta (çap ortalaması 29.1mm.’den büyük) meyve şekli düzgün oval; iriliği mütecanis, kabuklu tane ağırlığı 10g’ dan fazla olması gereklidir. Meyve kabuğu açık ve parlak renkli,düzgün iki parçanın birbirine sıkıca yapışmış olması, ince olup kolayca kırılması gereklidir. İç kabuktan kolaylıkla bütün olarak çıkmalı , iç randımanı %50’den , iç ağırlığı 5 g’dan fazla,iç rengi çok açık olmalıdır.İç, kabuk boşluğunu tamamen doldurmalı , büzülme yapmamalıdır.Ceviz içinde bulunan total yağ miktarı kuru maddenin %70’inden çok olmamalıdır. Cevizlerde tohum anacı olarak halen BALABAN çeşidi kullanılmaktadır. BAZI ÖNEMLİ CEVİZ ÇEŞİTLERİ:
ÇEŞİDİ ÖZELLİĞİ TOZLAYICISI
Yalova 1 Akdeniz ve Ege dışındaki tüm bölgelere önerilir. Taze ve kuru olarak tüketilir.Eylül sonunda hasat edilir. Yalova 2 Yalova 4
Yalova 2 Taze tüketime elverişlidir. Kaydadeğer hastalık , zararlı, soğuk ve güneş yanıklığı zarar.
Yalova 1
Yalova 3 Kuru olarak değerlendirmeye uygundur. Eylül sonunda hasat edilir. Hastalık ve zararlılaramukavimdir. Yalova 4
Yalova 4 Erkek ve dişi çiçekler birbirine yakın olgunlaşır.Kuru iç olarak tüketime elverişlidir.eylül sonunda hasat edilir. Yalova1 Yalova 3
Şebin Tomurcuklar geç patlar iç kuru ceviz olarak tüketilmeye elverişlidir. Bilecik
Bilecik Tomurcuklar geç uyanır. Lezzetlidir.İçkuru ceviz olarak tüketilir. Eylül sonlarında hasat edilir.
1974/4 İç ceviz olarak tüketilir. Yalova 4 1974/7 Taze tüketim için elverişlidir.Meyve çok iridir.
Franguetta İlkbaharda geç uyanır. Kış soğuklarına dayanıksızdır.
Hartley Oldukça geç uyanır.Kabuklu olarak satılır.İç kuru ceviz olarak tüketime elverişli, Eylül ortalarında hasat edilir.
Payne İlkbaharda erken uyanır. Çok verimlidir. Hastalık ve zararlılara hasastır.iç kuru ceviz olarak tüketilir.Eylül sonunda hasat edilir.
Ashley Payne’ye benzer verim ve kalitede üstündür.Yan tomurcuklar %80 verimlidir.
Midland Meyve şekli oval ,üniform değil , kabuk rengi açık esmer, pürüzlülük orta, kabukta yapışma çok iyi
iç kuru ceviz olarak tüketime uygundur.Eylül’ünikinci yarısında hasat edilir.
BAZIÖNEMLİ CEVİZ ÇEŞİTLERİ:
ÇEŞİDİ
ÖZELLİĞİ
TOZLAYICISI

Akdeniz ve Ege dışındakitüm bölgelere önerilir. Taze ve olarak tüketilir.Eylül sonunda hasat edilir.
Yalova 2 Yalova 4
Yalova 2
Taze tüketimeelverişlidir. Kaydadeğer hastalık , zararlı, soğuk ve güneş yanıklığı zarar.
Yalova 1
Yalova 3
Kuru olarak değerlendirmeye uygundur. Eylülsonunda hasat edilir. Hastalık ve zararlılaramukavimdir.
Yalova 4
Yalova 4
Erkek ve dişi çiçekler birbirine yakın olgunlaşır.Kuru iç olarak tüketime elverişlidir.eylül sonundahasat edilir
Yalova1 Yalova 3
Şebin
Tomurcuklar geç patlar iç kuru ceviz olarak tüketilmeye elverişlidir.

Bilecik
Tomurcuklar geç uyanır. Lezzetlidir.İçkuru ceviz olarak tüketilir. Eylül sonlarında hasatedilir.

1974/4
İç ceviz olarak tüketilir.
Yalova 4
1974/7
Taze tüketim için elverişlidir.Meyve çok

Franguetta
İlkbaharda geç uyanır. Kış soğuklarına dayanıksızdır.

Hartley
Oldukça geç uyanır.Kabuklu olarak satılır.İç kuru ceviz olarak tüketime elverişli, Eylül ortalarında hasat edilir.

Payne
İlkbaharda erken uyanır. Çok verimlidir. Hastalık ve zararlılara hasastır.iç kuru ceviz olarak tüketilir.Eylül sonunda hasat edilir.

Ashley
Payne’ye benzer verim ve kalitede üstündür.Yan tomurcuklar %80 verimlidir.

Midland
Meyve şekli oval ,üniform değil , kabuk rengi açık esmer, pürüzlülük orta, kabukta yapışma çok iyi
iç kuru ceviz olarak tüketime uygundur.Eylül’ünikinci yarısında hasat edilir.

HASTALIK VE ZARARLILARI:
Cevizlerde görülen en yaygın hastalık Karaleke , zararlı ise iç kurdudur. Şubat ayı içersinde %1.5-2’lik Bordo bulamacı ile bütün gövde ve dallar
yıkanmalı, yere dökülmüş olan yapraklar , kurumuş dallar toplanarak yakılmalıdır. Mantar enfeksiyonuna karşı Mayıs ve Hazinan aylarında koruyucu olarak iki ilaçlama yapılmalıdır.(%0,5 lik bakırlı ilaç). Meyveler can eriği iriliğini alınca Haziran ayı içersinde atılacak bakırlı ilaç ile iç kurduna karşı insektisit de tatbik edilmelir.Yine Temmuz ayının başında ve sonunda kabuk sertleşmeden önce2 defa fungusit ve insektisit karışımı tatbik edilmelidir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Yayınları
sitemize ceviz bölümü ekleniyor ceviz/index.htm
FINDIK YETİŞTİRİCİLİĞİ
ÜLKEMİZDE YETİŞTİRİLEN ÖNEMLİ FINDIK ÇEŞİTLERİ:
Ülkemizde yetiştirilen fındık çeşitleri meyve şekil ve özelliklerine göre üç grupta toplanmaktadır.1. Yuvarlak fındıklar
2. Sivri fındıklar
3. Badem fındıklar
- Palaz fındık - İncekara fındık - Yassı badem fındığı- Tombul fındık - Sivri fındık - Yuvarlak badem fındık- Foşa fındık - Acı fındık -Değirmendere fındığı- Çakıldak fındık - Kuş fındığı- Uzunmusa fındığı--Mincane fındığı- Cavcava fındığı- Kalınkara fındığı- Kargalak fındığı- Kan fındığı

İKLİM VE TOPRAK İSTEKLERİ:
a. İklim İstekleri: Fındığın iyi bir gelişme göstermesi ve bol ürün vermesi nemli için iklimin uygun olması gerekir.Ülkemizde fındık yetiştiriciliği bakımından en uygun iklim özelliğine sahip bölge Karadeniz kıyı bölgesidir. Yarı nemli, kurak iklim bölgelerinde fındık yetiştirilebilse
de yağışın yetersiz olması mutlak surette sulamayı gerektirmektedir.
Fındık Karadeniz Bölgesinde sahilden 60 km içeriye ve 750 m yüksekliğe kadar ekonomik olarak yetiştirilebilmektedir. Yıllık ortalama sıcaklığın 13-16 C olduğu yöreler fındık
yetiştiriciliği için en uygun yerlerdir. Ayrıca bu yörelerde en düşük sıcaklığın –8, -10 C’yi ve en yüksek sıcaklığın 36-37 C’yi geçmemesi, yıllık yağış toplamının 700 mm’nin üstünde olması ve yağışın aylara dağılımının dengeli olması gerekmektedir. Aynı zamanda Haziran ve Temmuz aylarındaki oransal nemin de %60’ın altına düşmemesi gerekir.
b. Toprak İstekleri: Fındık saçak köke sahip bir kültür bitkisidir.Bu nedenle kökleri fazla derine gitmez.Kök ancak 80 cm toprak derinliğine kadar ulaşabilmektedir. Toprak istekleri olarak fazla seçici olmamakla birlikte besin maddelerince zengin, tınlı-humuslu ve derin
topraklarda iyi bir gelişme gösterir.
FINDIK YETİŞTİRME TEKNİĞİ:
A. Arazi ve Toprak Hazırlığı: Fındığın ekonomik ömrü oldukça uzun olup dikimden önce arazi ve toprak hazırlığının iyi bir şekilde yapılması gerekmektedir. Üzerinde tek yıllık bitkilerin yetiştirildiği arazilerde fındık bahçesi tesis edilebileceği gibi, çok yıllık bitkilerin yetiştirildiği araziler, eski ve yaşlanmış fındık bahçelerinin yenilenmesi şeklinde de fındık bahçesi
tesis edilebilmektedir.Düz yada meyilli olarak arazinin yapısına göre yöntemler farklılık gösterebilmektedir.
A-1) Meyilli arazilerde:arazinin meyilinin %5’den fazla olduğu yerlerde muntazam bir dikimin yapılması, yağmur sularının depo edilmesi, gübrenin yıkanıp gitmemesi, hasadın kolay yapılabilmesi, budama, gübreleme ve mücadele gibi kültürel uygulamaların kolay yapılabilmesi için arazinin teraslanması (sete alınması) gerekmektedir. Arazinin meyil durumuna göre aşağıdaki teraslama sistemlerinin bir tanesi uygulanır.
A-2) Düz Arazilerde: Yeni tesis edilecek fındık bahçesi için düz arazilerde uygulanacak toprak tesviyesi meyilli arazilere göre daha kolay olmakta, ancak taban suyunun alçak ve yüksek olmasına göre uygulamalarda bazı farklılıklar görülmektedir.
Meyilli arazilerde teraslama
1. Kanal Teraslar: Arazi meyilinin %5-25 olduğu durumlarda
bu teras şekli uygulanır.
2. Hendek Teraslar: Arazi meyili %25-75 arasında ise hendek
teras sistemi uygulanır.
3. Cep Teraslar: Arazi meyili %75’den fazla olduğu ve diğer teras sisteminin uygulanamadığı arazilerde cep teraslar uygundur.Teraslamadan sonra iyi bir toprak hazırlığında yapılması gerekmektedir . Toprak hazırlığında yapılan uygulamalar:
* Toprak Analizi :Dikim öncesi toprakta eksik yada yetersiz olan besin maddelerinin anlaşılması ve toprağın asitlik durumunun tespiti için toprak analizi gereknemtedir.Temel
gübreleme ve asitliğin uygun hale getirilmesi için tatbik edilecek olan kireç miktarının tayini bu analize göre yapılmalıdır.
* Toprakta Kirizma: Toprağın derince işlenmesidir. Kirizma ile alt toprak kabartılarak havalanması sağlanır.Bu toprakta mikroorganizma faaliyetini artırıp su tutma kapasitesi de
yükselterek toprağın fiziksel ve kimyasal yapısnın düzelmesine yardımcı olur.
* Toprakğın dinlendirilmesi: Fındıklık tesis edilecek olan arazide uzun yıllar çok yıllık bitki tarımı yapılmış ise toprak yorgunluğu sözkonusudur. Toprak yorgunluğunun giderilmesi için bu araziler dinlendirilmelidir.
B. Çeşit Seçimi: Fındık bahçesi tesis ederken üzerinde dikkatle durulması gereken noktalardan bir tanesi de çeşit seçimidir. Bahçe içerisinde yer verilen çeşitlerin; Verimli ve kaliteli olması,Bahçe içerisinde çeşit standardizasyonunun sağlanması,Ana çeşitlerin meyve
tutumunun yüksek olması bakımından bahçe içerisinde tozlayıcı çeşitlere yer verilmesi,Pazarda tutulan çeşit olması gibi konulara dikkat edilmesi gerekir.
C. Fidan Seçimi: Fındık kök sürgünü oluşturan bir bitkidir. Amaca uygun olan kök sürgünlerinde şu özellikler aranmalıdır:Sürgünler; 1_İyi teşekkül etmiş tomurcukları
bulunan kök sürgünleri olmalıdır.
2_hastalıksız güneş gören, pişkin, ve 1-2 yaşlı kök sürgünleri olmalıdır.
3_Kök teşekküllü iyi olan ve ocak içerisine yakın olmayan yerlerde gelişme gösteren kök sürgünleri olmalıdır.
Bu özelliklere sahip kök sürgünleri seçilip köklere zarar vermeden çepin ile çıkarılmalıdır. Alınan bu kök sürgünlerine dikimden önce Dikim Budaması yapılmalıdır. Bunun için yaralı, bereli ve zedelenmiş olan kökler sağlam doku noktasından kesilmeli, uzun olan kökler kısaltılmalıdır. Fidanlar yaklaşık 35-40 cm. uzunluğunda ve bir göz üzerinden tırnak bırakılmadan, gözün ters istikametinden keskin bir makas ile kesilmelidir. Hazırlanan bu fidanlar bekletilmeden daha önce hazırlanan dikim çukurlarına dikilmelidir.
D. Dikim Zamanı : Dikim için en uygun zaman sonbahar aylarıdır.
E. Dikim ve Terbiye Sistemleri : Fındık yetiştiriciliği genellikle ocak dikim sistemine göre yapılmaktadır. Bu sistem fındık üretim bölgesinde uygulanan geleneksel dikim
şeklidir. İki çeşit dikim sistemi vardır. Bunlar;
- Ocak Dikim Sistemi : Daha ziyade düz arazilere uygun olan bu dikim şekli meyilli arazilerde arazi meyil durumuna göre teraslama yapıldıktan sonra uygulanmalıdır. Ocak dikim
sisteminde dikim çukurları dikimden en az bir ay önce 120 cm çap ve 60 cm derinlikte açılmalıdır.
- Çit Dikim Sistemi : Bu dikim sistemi düz arazilerde uygulanabildiği gibi daha çok meyillik ve toprak derinliği az olan arazilerde önem kazanmaktadır. Meyilli arazilerde arazinin meyil derecesine göre 1.5-2 m. teras üstü genişliği ve 3.5-5 m. teraslar arası mesafe olacak şekilde teraslama yapılır. Düz arazilerde ise sıralar arasındaki mesafe 4-5 m. olmalıdır.
F. Budama Tekniği : Dikimde fidanlara şekil kazandırılması ile başlayan budama, fındıkta ekonomik verimlilik döneminin sonuna kadar yıllık sürgün gelişiminin sağlanması, verimin
artırılması ve ekonomik ömrün uzatılmasında olumlu sonuçlar sağlayan en önemli kültürel uygulamalardan bir tanesidir.
Budamada amaç:
1. Dikimde fidanlara şekil kazandırılması ve şeklin muhafazası için.
2. Her yıl çok sayıda uzun sürgünler oluşturularak bol ve kaliteli ürün alınması için.
3. Aşırı büyüme gösteren dalların birbirine girmesi önlenerek bakımın daha kolay yapılabilmesini sağlamak için.
4. Hastalıklı, yaşlı, kuru, karacakart ve ocak içlerine yönelen dal ve dalcıkların çıkarılması ile ocakların yayvan bir taç kazanmasını sağlamak için.
5.Fazla Kök sürgünü veren fındıkta her yıl kök sürgün temizliği yapılmak suretiyle bunların besin maddelerini sömürmelerini engellemek için yapılır.

6. Fındıklık içerisinde yabancı ağaçların çıkarılması ile gölgelenmeden meydana gelecek verim düşmesi önlenmiş olur.

g. Budama Zamanı : Genel olarak fındıkta budama zamanı Sonbahar aylarıdır. Fındıkta budama dönemi sonunda yaprakların büyük bir kısmı döküldükten sonra yapılır.
Budamada kullanılan aletler şunlardır.
- Budama Makası
- Budama Testeresi
- Çepin
Terbiye Sistemine Göre Şekil Kazandırılmış Fındık Bahçelerinde
Budama:
İlk beş yılda verilen terbiye sistemine göre şekil kazanan fidanlar verim çağına girer ve bu verimlilik 12. yaştan sonra en yükaek seviyeye ulaşır. Bu yüksek verimlilik genel olarak
20-25 yaşlarına kadar devam eder. Bu verim döneminde her sonbaharda kurumuş, kırılmış ve yaralanmış, hastalıklı, birbiri içerisine giren dallar ile öbür sürgünler ve verilen şeklin dışına taşan yıllık sürgünler budama makası ile kesilirler. 20-25 yaştan sonra yan dallar üzerindeki dalcıklar sıklaşır ve yıllık sürgün uzunluğunda kısalarak verimde düşme görülmeye başlar. İşte verimin düşmeye başladığı fizyolojik dengenin bozulduğu bu dönemde yıllık sürgün miktar ve uzunluğunu artırmak için mümkün olduğu kadar verilen şekle bağlı kalmak suretiyle 10 cm den kısa yıllık sürgünler ve yan dallar üzerindeki dalcıklarda seyreltme yapılır. Dal içlerine ve
tacın dışına taşan uzun sürgünler kısaltılarak vegetatif ve generatif gelişmeye hız kazandırılır. Dolayısıyla bozulan fizyolojik denge yeniden kurulacak şekilde yıllık budama işlemleri ağırlaştırılarak uygulanır.
Terbiye Sistemine Göre Şekil Kazandırılmamış
Bahçelerde Budama Tekniği:
Genelde üretici bahçelerinde tekniğe uygun dikim yapılmadığı ve bahçe terbiye sistemine göre kurulmadığından düzensiz dallanma oluşmaktadır. Bu tür bahçelerde budama uygulaması da yapılmadığından her yıl düzenli olarak verim de alınamamaktadır.Bu bahçelerde;
- Ocaktaki ana dal sayısı istenilen sayının çok üzerindedir.
- Ağaçlar Çok sık dikilmiş ve yaşlanmıştır.
- Dikimde ana dallar arasında bırakılan ara çok dar tutulduğundan bir noktadan dallanma göstermekte, kökleri birbiri içinde gelişmekte, yüksekten dallanmakta ve dallar iç içe girmiş bulunmaktadır.
- Ocak içleri kapalı olup havalanma ve güneşlenme yetersizdir.
- Ocaktaki ana dalların gelişmesi düzensiz ve dallar arasında yaş farkı bulunmakta olup hasat sırasında dalların birbirine sürtünmesinden dal ve dalcıklar kırılmakta, mahsul gözleri de
dökülmelidir.
- Hastalıklı, kuru, yaşlı dallar ile dip sürgünlerinin kesimi yüksek yapılmakta, ana kökler üzerinde bırakılan kök sürgünleri ile yıllardır üretime devam edildiğinden kökler kütükleşmiş ve
fonksiyonunu yerine getiremez duruma gelmiştir.
Bu tür bahçelerde budamdan önce ocaklar arasındaki aralık ve mesafeyi genişletmek amacıyla aralardan ocak çıkarılarak işe başlanmalıdır. Ocaktaki ana dal sayısı 6-8’e indirilmeli ve ocak içlerini açacak şekilde yanlara gelişme gösteren dallar bırakılarak yaşlanmış, kurumaya yüz tutmuş hastalıklı dallar ve üst üste gelişme gösteren dallardan bir ta nesi budama testeresi ile dipten kesilmeli ve kesim yerlerine aşı macunu sürülmelidir. Ocak boşluklarında kök sürgünleri
geliştirilerek ocağın boş kalan kısımları doldurulup temizlenir. Ocakta bırakılan ana dallar tek tek elden geçirilerek budama makası ile iç içe girmiş, hastalıklı, kurumuş ve yaralanmış
dal ve dalcıklar tırnak bırakılmadan kesilir. Ocak içlerine doğru gelişen sürgünler alınıp yanlara fazla taşan sürgünlerde tepe vurması yapılır. Yan dallarda almaşıklı, uzun ve kuvvetli
gelişen sürgünler bırakılır. Kısa gelişen sürgünler kesilerek seyreltilir. Böylece gübreleme ile birlikte bozulan fizyolojik dengenin kurulmasına çalışılır.
Köklerde kütükleşme, ana dalların büyük çoğunluğunda karacakarta kaçma, sürgünlerde zayıflama ve dallarda çıplaklaşma sözkonusu ise bu tür bahçelerin bozulan fizyolojik dengesini budama ve gübreleme ile sağlamak
çok güçtür.
Kök Sürgün Temizliği:Fındık kök sürgünü vermeye çok meyillidir bir bitkidir. Gelişen kök sürgünleri ocağın besin maddesine ortak olmakta, dalların sıklaşmasına sebep olmakta, havalanma ve güneşlenmeyi engellemektedir. Bu nedenlerle üretim süresi boyunca dikilen ana dal sayısı sabit tutularak
gelişen kök sürgünleri sonbaharda ve mayıs sonu haziran ayı başında olmak üzere yılda en az iki kez çepin ile temizlenmelidir. Ancak üretim süresi boyunca kurumuşkırılmış, hastalıklı ve yaşlanmış dalların çıkarılması ile açılmış olan yönlere doğru büyüyen kök sürgün lerinden bir tanesi bırakılır ve geliştirilir. Böylece ocak içerisinde boşalan dalların yeri doldurulmuş
olur.
Gübreleme:
Dikimden itibaren fındık fidanlarının sağlıklı olarak gelişebilmesi iyi taçlanma gösterebilmesi ve verime yattıktan sonra da kaliteli ürün verebilmesi için gübrelemeye gerekli dikkatin gösterilmesi gerekir.
Gübrelemeden beklenen faydanın sağlanması, toprakta hangi besin maddesinin noksan olduğunun ve noksanlık derecesinin belirlenmesi ile mümkündür. Gerek yeni dikim yapılacak, gerekse de verim çağında olan bahçelerde fındığın normal bir gelişme gösterebilmesi
için ihtiyacı olan besin maddelerinin belirlenmesinde mutlaka toprak ve yaprak analizlerinin yapılması gerekmekir.
- Yeni Dikim Fındık Bahçelerinde Gübreleme (0-5 yaş) : Toprağı organik maddece zenginleştirmek amacıyla dekara 3-5 ton çiftlik gübresi ve toprak analiz sonuçlarına
göre tavsiye edilen miktarlarda kireç fidan çukurları açılmadan önce bütün araziye homojen olarak dağıtılmalı ve derince çapa yapılmalıdır. Ayrıca temel gübreleme olarak dikimden önce fidan çukurlarına uygun miktarda fosforlu ve potasyumlu gübreler karıştırılarak verilmelidir.
Dikimden önce yapılan bu temel gübrelemeden sonra birinci yıldan itibaren 5 nci yıla kadar her yıl fidan başına 40 gr. Azotlu gübrenin yarısı Mart ayı başında diğer yarısı da Mayıs sonu Haziran ayı başında olmak üzere fidanların etrafına muntazam bir şekilde verilmeli ve çapalanmalıdır. Bu şekilde ilk 5 yılda yapılan gübreleme ile fındık fidanlarında istenilen özelikte yılık sürgün gelişmesi sağlanabilmektedir.
- Verim Çağındaki Fındık Bahçelerinin Gübre ve kireçleme: Fındığın normal gelişebilmesi ve bol ürün verebilmesi topraktan aldığı besin maddeleri ile mümkün olmaktadır.Bu besin maddelerinden en önemlileri ise azot, fosfor ve kalsiyumdur. Diğer besin maddeleri de fındık için çok önemli olmasına rağmen bunlar önceki besin maddeleri kadar önemli değildir.Fındık bitkisi normal gelişmesini Ph’sı 5-7 arasında olan topraklarda sağlayabilmekte ve bol ürün verebilmektedir. Ancak fındık tarımı yapılan Karadeniz bölgesi toprakları genellikle asit karakterdedir. Toprakta kireç noksanlığının fındıkta meydana getireceği zararlar diğer besin maddelerinin alınamaması ve toprak yapısının özelliği ile direkt ilgisi olup yaprakların vaktinden önce sararmaları, tepe sürgünlerinde kurumalar,zayıf kök teşekkülü ve azot, fosfor, potasyum noksanlığında görülen arazların meydana gelmesi şeklindedir.
Asit toprakların kireçlenmesi ile toprakların fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri düzeltilir. Toprağın havalanması, ısınması ve su tutma özellikleri de düzeltilmiş olur. Toprakta mikroorganizma faaliyetleri artar, bazı besin maddelerinin ayrışması ve bazılarının da toprakta tutularak yıkanıp gitmesine engel olur. Özellikle asit karakterli olan toprak bünyesini de fındığın gelişmesi için istediği normal Ph derecesine yükseltir.
Fındık için genelde Kasım-Aralık ayları kireçleme için uygundur. Kireçleme işlemi 4-5 yılda bir toprak analizi yaptırılarak ihtiyaç olduğu taktirde tekrarlanmalıdır. Kireçleme fındık bahçelerine iki yöntemle uygulanır. Tavsiye edilen kireç miktarı bahçenin tamamına muntazam ve eşit olarak serpilerek köklere zarar vermeyecek şekilde mümkün olduğu kadar derin çapalanır. Yada ocakların dal iz düşümlerindeki 50-60 cm genişliğinde halka şeklindeki banda muntazam
olarak dağıtılarak mümkün olduğu kadar toprak derinliğine çapalanır. Bu taktirde verilecek kireç miktarı birinci yönteme göre daha az olmaktadır.
-Verim Çağındaki Fındık Bahçelerinde Çiftlik Gübresi Uygulanması: Toprağa verilecek çiftlik gübresi ve benzeri organik gübreler toprağın verimliliğinin artmasına, toprakta besin maddelerinin tutulmasına, su tutma kapasitesinin ve katyon değişim kapasitesinin yükselmesine, toprağın havalanmasına ve işlenmesine, toprağın erken tava gelmesine olumlu etkiler
yapmaktadır.
Fındık bahçelerinde bu gübreler Sonbahar veya ilkbahar başında ocağın dal iz düşümüne halka şeklindeki 50-60 cm genişlikteki banda 30-40 kg kadar eşit olarak dağıtılır ve hemen toprağa çapalanır.
FINDIĞIN HASAT, HARMAN VE DEPOLANMASI
Hasat :Hasata başlamadan önce fındık bahçelerinde genel bir temizlik yapılmalıdır. Onun için hasattan en az 5-10 gün önce bahçenin girinti adı verilen afetle temizliğinin iyice yapılması gerekmektedir. Fındıkların hasat olgunluğuna geldiği bazı özelliklere bakılarak
anlaşılmaktadır. Bunlar:
- Zurufların iyice sararıp kızarması
- Fındık tanelerinin zuruf içerisinde oynamaya başlaması
- Sert meyve kabuğunun ¾ nisbetinde kızarması ve iç’in kendine has sertlik ve tadını alması
- Sağlam ve dolgun meyveleri taşıyan dalların sallandığı zaman mevcut meyvelerin ¾’ünin daldan dökülmesi fındığın hasat olgunluğuna ulaştığını gösterir.
Fındığın en iyi hasat edilme şekli silkme suretiyle yerden toplanması ise de bölgede bu tür hasada imkan verecek bahçeler çok azdır. Bu hasat şeklinde fındıklar tam hasat olgunluğunda toplandığından randıman ve kalite iyi olduğu gibi dal ve dalcıklar ile gelecek yılın mahsulünü
oluşturacak olan tomurcuklar da zarar görmemiş olur. Bölgede daha çok uygulanan hasat şekli daldan el ile toplamadır. Bu hasat şeklinde dikkat edilecek en önemli hususlar dalların birbirine sürtünmemesi, çotanakların dala birleştiği yerden tek tek koparılması ve gelecek yılın mahsulünü oluşturacak olan dal, dalcık ve tomurcukların dökülmemesi için sıyırma şeklinde toplama yapılmaması ve hasadı yapılan dalın dikkatlice yerine bırakılmasıdır.
Harman :Sepetlere toplanan fındıklar yörelere göre harar, selek ve hey adı verilen 30-40 kg’lık sepetler ile veya çuvallara doldurulmak suretiyle sırtta ve ulaşım araçları ile harman yerlerine taşınırlar. Bölgede harman yerleri genellikle düz veya hafif meyilli çayırlık ve sert toprak olan yerlerdir.
Harman yerine getirilen fındıklar 3-5 gün yığın halinde bekletilir. Daha sonra tırmık ile harman alanına 10-15 cm kalınlıkta bir tabakahalinde serilir. Güneşli havalarda tahta kürek veya tırmık ile her gün karıştırılarak 3-5 gün kurutulur. Belli bir miktar kuruyan bu fındıklar patoz denilen fındık ayıklama makinasına verilmek suretiyle zuruflarından ayrılırlar. Ayıklanan bu fındıklar toprak harmanlarda bez,beton harmanlarda ise bez kullanılmadan 2-4 cm kalınlıkta serilirler.
Güneşli havalarda her gün 2-3 defa tırmık ile karıştırılarak kurumaları sağlanır. Bu şekilde 3-4 gün kuruyan fındıklar vantilatörden geçirilmek suretiyle toz, toprak, zuruf parçalarından ve boşlarından ayrılır. Bu şekilde temizlenen fındıklar tekrar harman yerine serilerek içlerinde bulunan taş, toprak gibi sert ve yabancı cisimler alınır.
Depolama :Depo olarak kullanılacak olan yer serin, kuru ve havalanabilir nitelikte olmalıdır. Bu şartlarda fındık en fazla 1 yıl özelliği bozulmadan muhafaza edilebilir. 1 yıldan daha uzun bir süre muhafaza için ısının 2-4.5 C ‘de ve nisbi rutubetin %55-60 arasında olması gereklidir. Isının yükselmesi acılaşmaya, nisbi nem oranının artmasın da küflenmeye yol açmaktadır
BÖĞÜRTLEN YETİŞTİRİCİLİĞİ

Ayşe ATEŞ
Zir.Yük.Mühendis

1. GİRİŞ
Ahududu, üzümsü meyveler grubundandır. Yabani olarak birçok yerde rastlamak mümkündür. Fakat önemli olan ve tarımı yapılan ıslah edil miş kültür çeşitleridir. Yabanilere oran la bu çeşitler daha verimli, gös terişli ve ekonomik değer leri çok daha yüksektir. Ahududu, Yurdum uzda özellikle Bölgemizde son birkaç yıldır ticari amaçla yetiştirilmek tedir.
Ahududu meyveleri çeşitli şekilde değerlendirilmektedir. Taze tüketildikleri gibi konserve, reçel, marmelat, meyve suyu, pasta sanayii ve likör yapımında kullanılmaktadır. Aynı zaman da bol miktarda C vitamini ihtiva ettiklerinden tedavi edici özelliğine de sahiptir.

Ahududu şoklamaya elverişli olduğu için son yıllarda bölge mizde bazı ihracatçı firmalar dış ülkelere ihracat yapmaktadır. Ülkemiz için çok yeni olan ahududu yetiştiriciliği, özellikle aile işletmeciliği ve iş gücünün değerlendirilmesi açısından gelecek için ümit vericidir.
---Ahududu yetiştiriciliği niçin orman içi köylerine tavsiye edilmektedir:
- Toprak ve iklim koşullan ahududu yetiştiriciliği için daha uygundur.
- Bu bölgelerdeki araziler daha küçük parçalar halindedir. Makineli tarım daha azdır.
- Orman arazilerin meyilli oluşu nedeniyle toprak kaymalarına karşı iyi bir bitkidir,
- Aile tarımına uygundur.
- Karlı bir tarım koludur. Orman tahribatının önlenmesi açısından çok önemlidir.
- Yapılan gözlem ve çalışmalarda en iyi yetiştiricilik 800-1500 metre rakımda olmaktadır.
2. İKLİM VE TOPRAK İSTEKLERİ:
a) İklim istekleri;
Ahududu yetiştiriciliği için en uygun bölgeler, yazları serin ve hasat zamanı yağmur olmayan yerlerdir. Yazları sıcak, kurak ve rüzgarlı olan yerlerde büyüme geriler, meyveler küçük ve çok çekirdekli olur. Çok sıcak bölgelerde yetiştiricilik yapılmamalıdır. Çünkü hasattan önce çok şiddetli sıcaklar meyvelerin olgunlaşmadan yumuşamasına neden olur. En iyi yetiştirici lik yıllık yağış ortalaması 750-800 mm. olan bölgelerde yapılabilmektedir.
b) Toprak İstekleri ;
Toprak bakımından çok seçici değildir. Ancak uygun topraklarda yetiştirildiği takdirde, daha yüksek verim alınır. En uygun topraklar; organik maddece zengin, su tutma kapasitesi yük sek ve iyi direne olabilen topraklardır. Çok hafif, ağır ve kötü direne olan topraklardan kaçınıl malıdır. Hafif asitli topraklar tercih edilmelidir, yani toprak pH sı 6-7 olmalıdır. Toprak derinliği 120-180 cm. olmalıdır. Aksi halde kökler derine inemez ve toprak neminden istifade edemez.
a YERVEYÖNEY:
Ahududu bahçesi kurulurken kuzey yamaçlan tercih edilmelidir. Güney yamaçları ilkbahar donları yönünden tehlikelidir. Ahududu bitkisi -25°C'ye kadar dayanabilmektedir.
4. AHUDUDU BAHÇESİNİN TESİSİ : a) Toprak Hazırlığı;
Toprak hazırlığı yapılırken fosforlu, potaslı gübrenin tamamı, azotlu gübrenin üçte biri verilir ve derin sürüm yapılır. Azotlu gübrenin geri kalan kısmı ikiye bölünüp, birincisi ilkbaharda çapa ile, ikincisi ise çiçekten sonra verilir.
Toprağı organik maddece zenginleştirmek için dekara 3-4 ton çiftlik gübresi verilmelidir.
b) Dikim;
1) Dikim Zamanı;
Ahududuları, sonbahardan ilkbahara kadar olan devrede, toprak dikime uygun olduğu zamanlarda dikilebilir. Kışlan fazla sert olmayan bölgelerde sonbahar dikimi daha iyi sonuç verir. Bu dikim için kasım ayı uygundur.
Dikim, ilkbaharda yapılacaksa fazla geç kalınmamalıdır. Aksi halde dikimden sonra sıcak ve kurak günler başlayacağından sık sık sulama gerekecektir.
İlkbahar dikimi için en uygun zaman Şubat 15 den sonra Nisan başına kadardır. Kışı sert geçen bölgelerde ilkbahar dikimi tercih edilmelidir.
2) Dikim Aralıkları ;
Dikim aralığı genellikle toprak işleme araçları, terbiye sistemi ve dikim şekline göre değişir. Bölgemizde yapılan çalışmalardan görülmektedir ki, ahududu yetiştiriciliğinde en uygun di kim aralığı 180 -250 cm. dir. Sıra aralan atla sürülecekse 180 - 200 cm., traktörle işlem yapıla caksa 200-250 cm., sıra üzerleri ise 60-100 cm. olmalıdır.
3) Dikim;
Dikim yapılırken eldeki fidanların kurumamasına çok dikkat edilmelidir.Hemen dikim yapılma yacaksa hendeklenmeli ve nemli tutulmalıdır.
Dikim hemen yapılacaksa fidanlar tarlaya kadar nemli çuvallarda veya plastik torbalara konup ağzı iyice bağlanıp getirilmelidir.
İşaretlenen dikim yerlerine çukurlar açılarak fidanlar yerleştirilir, diğer meyve fidanlarında olduğu gibi dikim tamamlanır. Dikim derinliği 15-20 cm. olmalıdır.
5. BAKIM İSLERİ: a) Toprak İşlemesi;
Toprak işlemesin de esas gaye, ot mücadelesidir, ilkbaharda başlanır ve hasat zamanına kadar toprak işlemesine devam edilir. Sık aralıklarla yapılmalıdır.
b) Gübreleme;
Toprağın su tutma kapasitesinin yükseltilmesi, fiziksel yapısının ıslahı ve bitki besinlerince zenginleştirilmesi için toprağa çiftlik gübresi ile ticari gübreler verilir. Ancak azotlu gübrelere çok dikkat edilmelidir. Çünkü azotun fazlası meyveyi yumuşatarak pazar değerini düşürür. Uygun dozda verilen azot, fosfor ve potasyumlu gübreler meyve rengi, kokusu ve lezzeti üzerinde olumlu etki yapar. Yüksek verim alabilmek için en uygun şekil, ocak usulü veya sıravari gübrelemedir. Her yıl ocak başına 2-3 kg. çiftlik gübresi vermek gereklidir.
Gübre verilirken toprak tahlillerinin yapılması şarttır.
c) Sulama;
Ahududu meyvesinde iyi verim alabilmek için sulama, önemli faktörlerden biridir, özellikle hasat zamanı daha fazla sulama gerekir. Sulama, karık veya yağmurlama şeklinde yapılır. Ancak hasat döneminde yağmurlamadan kaçınılmalıdır.
Ormaniçi bölgelerde yagışlar daha fazla olduğundan ve yazı serin geçtiğinden sulama ihti yacı en aza düşer veya hiç yapılmaz.
d) Terbiye Sistemleri;
Ahududularında genel olarak 4 terbiye sistemi vardır.
* Destekli ocak sistemi
* Desteksiz ocak sistemi
* Desteksiz çit sistemi
* Destekli çit sistemi
Bölgemizde ve genelde en yaygın şekilde kullanılan sistem, destekli çit sistemidir. Bu siste mde kuvvetli gelişmiş sürgünler 1.5 metre yüksekliğindeki direklere gerilmiş 2 sıra tel arası na yerleştirilerek bağlanırlar.Sürgün boyu 120-150 cm.ye ulaştığı zaman tepelerden kesilirler.
e) Budama;
1) Dikim Budaması;
Dikimden hemen sonra çubuklar 20-30 cm. yüksekliğinde kesilirler Şekil-2).
Şekil - 2 Dikim budaması
İlkbaharda 2-3 veya 4 adet kuvvetli gelişen çubuklar bırakılır, diğerleri dipten çıkarılmalıdırlar (Şekil-3). Ayıklama yaparken bırakılan dallar arasında en az 20-25 cm. kadar bir mesafenin olması gerekir.
2) Kış Budaması;
Ahududular taç kısımları ile 2 yıllık, toprakaltı(kök) kısmı ile çok yıllık bir bitkidir.
Bırakılan çubuklar birinci yıl olgunlaşır, ikinci yıl meyve verdikten sonra kururlar. Bu dallar hasattan sonra veya sonbaharda toprak yüzeyine yakın bir yerden kesilip tellerden temizlen melidir. Kök dibinden çıkan yeni sürgünlerden ertesi yıl için her kümede en kuvvetli geliş miş olan 3-4 bağ bırakılıp diğerleri yine temizlenir. Kış budaması için en uygun zaman sonba har veya ilkbahar başıdır.
3) Yaz Budaması;
Yazın tepe alma yapıldığı gibi fazla dalların da ayıklanması yapılmalıdır. Çok sıcak aylarda tepe alma sakıncalıdır. Ancak tekleme yapılır. Zayıf ve yere yakın dallar kesilir. Genel olarak iri meyveler kuvvetli dallarda 15 cm. uzunluğundaki meyve dalcıklarında olmaktadırlar. O halde budama yapılırken bu, göz önünde bulundurarak fazladan oluşan koltukların bir kısmını temizleyip meyve dalcıklarını kuvvetlendirmek gerekmektedir.
Budama, meyve sayısını biraz azaltsa da, meyvenin irileşmesi ve kaliteyi yükselttiği için pazar değerini artırır. Bu bakımdan budamaya önem verilmelidir.
4) Gençleştirme Budaması;
Ahududularında gençleştirme işlemi de yapılmalıdır. Yıllar geçtikçe kök kısmı yaşlanmaya yüz tutar, yeni dallar azalır ve böylece verimde ve kalitede düşüklük olur. Bunu ortadan kaldırmak için, 5-6 yılda bir ahududularının toprak altındaki yaşlı kök kısmı kesilir. Kesimden hemen sonra ocaklara bol miktarda çiftlik gübresi ve ticari gübre (Azot, fosfor, potas) verilmelidir. Bu işlemle ahududularının ömrü uzatılmış olur. Aynı tesiste 12-15 yıl yetiştiricilik yapılabilir.
ÇOĞALTILMASI:
Ahududuların üretimi en kolay dip sürgünleri ile olmaktadır. Sonbaharda bir kısım köklü dip sürgünleri ana kökten ayrılarak alınır ve dikim yapılır. İlkbahar dikimi de yapılabilir. Ancak taze çıkan dip sürgünler 15-20 cm. boyunda olduğu zaman alınarak dikilmelidir. Aksi takdir de tutma oranı çok düşük olacaktır. Mevsim kurak gidiyor ise sulamak gerekir.
VERİM:
Ahududu yetiştiriciliği, tekniğine uygun şekilde yapıldığında l dekardan 1000-2500 Kg. mey ve almak mümkündür. Ancak, Bölgemizde halen bu miktar dekara ortalama 600-800 Kg. arasındadır.
HASAT:
Ahududu meyveleri saplarından kolayca ayrılmaya başladıktan sonra sabah erken saatlerde hasadı yapılır. Haftada 2-3 defa toplanır. Sıcak ve kuru havalarda daha sık hasat edilebilir. Meyveler küçük plastik kaplara toplanıp büyük kasalara dizilir ve bu şekilde nakliyeye hazır duruma getirilir.
Bölgemiz için henüz yeni olan ahududu yetiştiriciliği, çiftçilerimizin yukarıda belirtilen bütün teknik bakım işlerini eksiksiz yerine getirerek bilinçli bir şekilde yetiştiricilik yapabilmeleri için, en yakın tarım kuruluşlarına baş vurarak uzman elemanların tavsiyesine göre hareket etmeleri yararlı olacaktır
MUZ TARIMI


1. ANAVATANI, YAYILIŞI, DÜNYA VE TÜRKİYE’DE ÜRETİMİ
Muz, Güneydoğu Asya’dan çıkmıştır. Anavatanı Güney Çin, Hindistan ve Hindistan ile Avustralya arasında kalan adalardır.[1] Muzu ilk kültüre alanların balıkçılar olduğu sanılmaktadır. Balıkçılar ağ yapmak için muzun yapraklarından yararlanmışlar ve bu şekilde tarımı başlamıştır.[2] Muzla ilgili ilk eser M.Ö. 600-500 yıllarına aittir ve Hindistan’da bulunmuştur. Muz bitkisi ülkemize ilk defa 1750 yıllarında Mısır’la ilgisi olan zengin bir aile tarafından süs bitkisi olarak, Mısır’dan Alanya’ya getirilmiştir. O yıllarda daha çok süs bitkisi olarak yetiştirilen Muzun meyve verdiğinin görülmesi üzerine, 1930'lu yıllardan sonra meyvesi için ticari amaçla yetiştirilmeye başlanmıştır. Bugün ülkemizde sadece Anamur, Bozyazı, Gazipaşa ve Alanya ilçeleri ile çevresinde Musa Cavendish dediğimiz bodur muz üretimi yapılmaktadır.
Dünya Üretimi : Dünyadaki muz üretimi en fazla Asya kıtası ülkelerinde yapılmakta, bu kıtayı sırasıyla Güney Amerika, Orta Kuzey Amerika, Afrika, Okyanusya ve Avrupa Ülkeleri izlemektedir. Dünya muz üretimi 1975 yılı istatistiklerine göre 37 milyon tondur. Ekiliş alanı ise 29.150.000 dekardır.
Türkiye Üretimi ve Tüketimi: Muz ülkemizde Anamur, Bozyazı, Alanya, Gazipaşa ve çevresinde, Toros dağlarının koruduğu mikroklimalarda, çok sınırlı alanlarda yetiştirilmektedir. Bu nedenle üretim miktarı azdır. 1994 de 12.000 dekar alanda 30.000 ton iken 2000 yılında 20.000 dekar alan ve 80.000 ton üretime ulaşmıştır. Ülkemizin yıllık muz tüketimi ise 400.000 ton civarındadır.
MUZUN BAZI ÖZELLİKLERİ
2.1. Tüketim Alanları
Muz yukarda anılan özellikleri yanında çiğ olarak yenebilen en güzel meyvelerden biridir. Meyve salataları arasında da yer alır. Muz yeşil iken pişirerek de yenilir.
2.2. Diğer Özellikleri
Muz, şifalı bitki, beyin gıdası veya afrodiziyak olarak ünlenmiştir. Gövdeler bir ay suda ıslatılıp, özel tarakla tarandığında ortaya çıkan elyafdan ilkel usullerle saç örgüsü gibi halat örüldüğü biliniyor. Muz liflerini Afrika’daki yerli halk, şapka, hasır ve hediyelik eşya yapım ında kullanıyor. Avrupa’da gemi halatı, oto döşemeleri yapımında kullanılıyor. Muz gövde sinin, yaprak sapının veya salkımın suyu çok güçlü bir kan kesicidir.

MUZUN SİSTEMATİĞİ VE ÖNEMLİ ÇEŞİTLERİ
3.1. Muzun Sistematiği
Kültürü yapılan muz, Scitamineae takımı, Musaceae ailesi, Musa cinsine girer. Bu cinste çok sayıda partenokarp meyve veren klonlar vardır. Tek Çeneklidir.
3.2. Muzun Önemli Çeşitleri
3.2.3. Ticari Olarak Yetiştirilen Önemli Klonlar
3.2.3.1. Gross Michel (AAA)
Ticari önemi en fazla olan muz çeşidi Gross Michel ‘dır. 5,4 - 6 metreye kadar boylanabilen bu muzun meyveleri çok lezzetlidir. Dona ve ulaşıma diğer muz çeşitlerine göre daha dayanıklıdır. Ülkemizde azman muz veya çikita olarak adlandırdığımız muzlar bu gruptaki muzlardır.
3.2.3.2. Cavendish Grubu (AAA)
Ticari muzların en bodur olanıdır. 2,5 - 3 metre boyunda olan bu muzun meyveleri ince kabuklu ve lezzetlidir. Çin kökenli olan bu muz ülkemizdeki en yaygın muz çeşididir.
BOTANİK ÖZELLİKLERİ
4.1. Kök
Muz kökleri toprak altında bulunan ve esas gövdeyi oluşturan yumrudan ve yumrunun daha çok üst taraflarından çıkar. Bu çıkış dörder adetlik gruplar halindedir. Muz kökleri 5-8 mm. çapında ve uzunlukları boyunca aynı kalınlıktadırlar. Bu kökler yumrudan biraz uzaklaşınca kendilerinden daha ince yan kökler meydana getirirler. Bunlar da 4-5 mm. çapa ulaşır ve aynı kalınlıkta kalırlar. Kılcal kökler bu yan kökler üzerinde bulunur. Muz köklerinin dış kısmı koyu kahverengi, siyaha yakın, iç kısmı ise beyazımtrak krem rengindedir. Kılcal köklerin ise görünüşü beyazdır.
Muzda meydana gelen kök sayısı bitkinin sağlık durumuna bağlıdır. Bir yumru 200-300 ve daha fazla kök meydana getirebilir. Ülkemizde kökler en fazla ilkbahar mevsiminde meydana gelir. Uygun şartlarda kökler, 5 m. yanlara ve 75 cm. derinliğe kadar gidebilir. Köklerin çoğunluğu 15-40 cm. derinliktedir. Bununla birlikte 140 cm. derinliğe kadar inen köklere de rastlanmıştır. Muzun kökleri kısa ömürlüdür.
4.2. Gövde
4.2.1. Gerçek Gövde
Toprak altı gövdesi veya yumru da denir. Çok yıllıktır. Gerçek gövde aslında bir rizomdur. Yani toprak altındaki gövdedir. Yedek besin deposu görevini de görür. Kuru madde miktarı fazladır.
4.2.2. Yalancı Gövde
Buna toprak üstü gövdesi de denir. Yalancı gövde toprak üzerinde sanki yaprak saplarının birleşmesinden meydana gelmiş bir kütük gibidir. Bodur muzlarda gövdenin boyu 1,5-2,25 m.ye kadar çıkar. Üst kısmında dört bir tarafa açılmış yapraklar bulunur. Yeni yapraklar gövdenin orta kısmından meydana gelirler. Yalancı gövde yeşilimtrak görünüşlü ve yaşlandıkça unumsu bir örtü ile kaplanır. Elle dokunulduğu zaman bu beyazlık ele bulaşır.
Yalancı gövde, yapraklarını tamamladıktan sonra meyve salkımını andıran bir tomurcuk (hevenk, dal) oluşturur. Bu olaya muz üreticileri "muz doğurdu" demektedirler. Tomurcuk olayı bir defa gerçekleşmekte ve daha sonra görevini bitirmektedir. Meyvesini vermiş olan yalancı gövde, muzun hasadından sonra, yanında bırakılacak olan fidenin beslenmesi için kesilmemeli, yerinde bırakılmalıdır. Sadece tepesinden (yaprakların ayrıldığı bölgeden) vurulmalı, kesilen kısım da toprakta organik gübre olarak bırakılmalıdır. Yerinde bırakılan yalancı gövde, yanındaki fideyi besleyecek, zaman içinde pörsüyerek, çökecektir. Bir sonraki onarma döneminde bu kısım toprak altına gömülerek, ayrışması hızlandırılarak, toprağın organik madde içeriğinin zenginleşmesi sağlanmalıdır.
4.2.3. Yapraklar
Muzun yaprakları ilk çıkışta boru şeklindedir. Sonra uç kısmı yavaş yavaş açılarak karakteristik muz yaprağını oluştururlar. Muzun yaprakları büyüktür. Yaprak uzunluğu 2 m. ve genişlik de genellikle 60-90 cm. olabilir. Yaprak sapı daralmış kanal görüntüsünde ve alt tarafı yuvarlaktır. Yaprak ayasında ortada toprağa bakan kısmı bükey, yukarı bakan kısmı ise yalancı gövdeye doğru oluklu bir ana damar vardır. Ana damara dike yakın bir açı ile ve birbirine paralel olan yan damarlarla bağlıdır. Bu yan damarların arası yaprak yüzeyini meydana getirir. Rüzgarlı havalarda bu yan damarlar ana damara kadar yırtılır ve yaprak dilim dilim olur. Yapraklar yeşil görünüşlü ve yaşlandıkça unumsu bir madde ile örtülürler. Yaprağın uç kısmında, yaprak ucu denen bir kısım vardır. Bu yaprak uzama olanakları ararken yaprak ayasının gideceği yolu açmak için kullanılan bir organdır. Yaprak oluşumu tamamlanınca düşer.
Yaprak üzerinde, damar aralarında, sapında ve kınında stoma dediğimiz gözenekler bulunur. Sap ve kında milimetrekarede 6-7 tane, ayada 160-170 tane stoma (gözenek) vardır. Ayanın alt kısmında üste göre 4-5 misli fazla stoma vardır.
4.2.4. Tomurcuk ve Çiçekler
Muzda tomurcuk, çiçekler ve meyve salkım şeklindedir. Meyve salkımının gelişmesi bir çok haftayı bulur. Ticari çeşitlerde bir yandan çiçekler topluluğu meydana gelirken, bunları örten mor renkli brahtelerin oluşturduğu konik kitle yere doğru eğilir. Çiçekler topluluğundan oluşan konik kitlenin aşağı doğru eğilmesi ve altındaki çiçek tomurcuklarının farklılaşma düzenine göre, eğilme olayından bir iki gün sonra brahteler kalkmaya, geriye doğru kıvrılarak kuruyup düşmeye başlarlar. Bu farklılaşma düzeni içinde meyve elleri (taraklar) ortaya çıkar.[1]
Bir fide büyüyüp bütün yaprakları açıldıktan sonra (ortalama 14-20 ay) topu andıran. Mor renkli yaprakçıkların (Brahte) örttüğü tomurcuk (muz çiçeği) meydana gelir. Tomurcuk hızlı büyür ve brahteler sırayla açılarak altlarında ikişerli sırayla (tarak) çiçekler görülür. Muz salkımlarında 3 çeşit çiçek bulunur. İlk açılan brahtelerin altlarında çıkan çiçekler dişi çiçek olup daha sonra muza dönüşürler. Dişi çiçeklerin muza dönüşmesi için döllenme olması gerekmez. Bu nedenle muzlara bu özelliklerinden dolayı partenokarpi denir. Kuruyan stigmalar hasada kadar dökülmeden meyve ucunda kalabilirler. Salkımdaki çiçek sayısı ne kadar fazla olursa, salkım ağırlığı da o kadar fazla olacaktır. Salkımdaki dişi çiçek sayısı sıcaklığa bağlı olup, sıcak aylarda artar, soğuk ve ılık aylarda azalır.
Dişi çiçeklerin hemen altında çift organlı çiçekler bulunur. Bu çiçeklerden oluşan meyveler küçük ve kalitesizdir. Çift organlı çiçeklerin hemen altında ise erkek çiçekler bulunur. Bodur muzlarda erkek çiçekleri örten brahteler meyve sapına bağlı kalır ve genellikle açılmazlar.
Salkımdaki tarak sayısı kaynağı yalancı gövdede olan dişi çiçek sayısına bağlıdır. Dişi çiçek sayısı da sıcaklıkla ilgilidir. Dişi çiçeğin oluştuğu anda iklim ne kadar soğuk olursa tarak sayısı da o kadar az olur. Parmak büyüklüğüne ise toprak verimliliği, kullanışlı su ve fotosentez derecesi gibi etmenler etkili olmaktadır.
4.2.4.1. Salkımların yetişme süresi: Haziran ayında çiçeklenen muzların hasadı en kısa 76 gün, en uzun ise 110 gün sonra olmuştur. Temmuz ayının ilk haftasında çiçeklenen muzlar ortalama 124 gün, son haftasında çiçeklenen muzlar ise ortalama 138 gün sonra hasat olgunluğuna gelmiştir. Ağustos ayının ilk haftasında oluşan çiçekler 27 aralık ile 18 ocak tarihleri arasında hasat olgunluğuna (ortalama 153 gün) erişmiştir. Bu süre ağustosun 2., 3. ve 4. Haftalarında oluşan çiçeklerde sıra ile 162, 164 ve 173 gün olmuştur.
Ortalama 13 tarak yöre için optimal bir rakamdır. Diğer ülkelerde Musa cavendishii muzunun optimal tarak sayısı hakkında bir literatür bulunmamıştır.
Salkım başına ortalama 262-266 adet parmak sayısı tesbit edilmiştir.
4.2.5. Meyve
4.2.5.1. Meyve Gelişmesi
Taraklar üzerinde bulunan meyveler karşıdan bakıldığında sağdan sola doğru gelişirler ve çift sıralı, satranç şeklinde dizilmişlerdir. Bu nedenle gelişme devresi sonunda parmaklar 5 köşeli ve sağdaki meyveler daha iri olur. Her tarakta 10-26 parmak bulunur. İlk taraklarda parmak sayısı fazla ve meyveler iridir. Uca doğru gidildikçe meyveler sayıca azalır ve küçülürler.
4.2.5.3. Meyve Bileşimi ve Değişimi
Muz meyvesi % 70 oranında su, önemli miktarda karbonhidratlar ve az miktarda protein ve yağ içerir.[6]
Olgun muz meyvesi şekerce zengindir ve kolay sindirilir. Çocukların beslenmesinde fazla kullanılır. Bağırsak bozukluklarında ve özellikle çocuklara verildiğinde içerdiği şekerler kolaylıkla ve hastalığı kötüleştirmeden sindirilir. Oysa diğer kaynaklardan gelen şekerler hastalığı şiddetlendirirler. Muz ayrıca karaciğer gelişmesi için de çok yararlıdır. Yapısında bulunan fenol aminler muzun sindiriminde olumlu durumu sağlayan bileşiklerdir. Bunlar mide salgısını azaltır ve düz kasları uyarırlar (Seratonin), damarları büzücü etki yaparlar.[7]
MUZUN İKLİM VE TOPRAK İSTEKLERİ
5.1. İklim İstekleri
Muz, nemli, tropik iklimlerin bitkisidir. 30° Kuzey ve 30° Güney enlemleri arasında kalan bölgenin uygun alanlarında, tarımı rahatlıkla yapıldığı halde, bunun dışında kalan yerlerde istediği sıcaklığı bulamaz. Denize yakınlık-uzaklık ve denizden yüksekliğe göre bu enlemler dışında kalan bazı yerlerde de yetiştirilmektedir. Akdeniz bölgesinde muz yetişen yerlerimiz 36-37 enlem derecelerinde Toros dağları tarafından korunmuş, dağların eteklerindeki mikroklima yerlerdir. Buna rağmen muz bahçeleri zaman zaman soğuktan zarar görmektedir. Muz yetiştiriciliği bakımından önemli iklim faktörleri sıcaklık, yağış, rüzgar ve doludur.
5.1.1. Işık
Muzun doğal ortamı tropikal bölgelerde yüksek boylu ağaçların altıdır. Yarı gölgede bulunurlar.
5.1.2. Sıcaklık
Yıl boyunca aylık ortalama 26-27 sıcaklık ister. 15-16 °C'nin altında gelişme gerilemekte, 2-3 °C.de zararlı olmaktadır. O°C ve hemen altındaki sıcaklıklarda üst kısım ölmekte, -4 °C'nin altında tatlı gövde zarar görmektedir. Sıcaklık 10-15 dakika süre ile -1,5 ile -2 °C dereceye düşerse şiddetli zararlanmaya neden olur.
5.1.3. Nem
Muz yüksek sıcaklık yanında, yüksek neme de ihtiyaç duyar. Oransal nem % 60’dan aşağı düşmemelidir. Ancak bazı hastalıkların yayılmaması ve muzda gelişmenin devam etmesi açısından % 90 ‘ın üzerindeki doygun nemin de ortamda olmaması gereklidir.
5.1.4. Yağış
Aylık yağışın 120-150 mm. olduğu yerlerde muz sulanmaya ihtiyaç duymayabilir. Muz yetiştiriciliğinde hava nemi de önemli olup % 60’ ın altına düşmemelidir. Yıllık ortalama 2.500 mm’lik bir yağış bütün aylara dağılmış olmalıdır. Aksi halde sulama yapılması gerekmektedir.
5.1.5. Rüzgar
Çok büyük yapraklara sahip muz bitkileri şiddetli rüzgardan zarar görmektedir. Daha şiddetli rüzgarlar yalancı gövdenin kırılmasına yani ağaçların yıkılmasına neden olur.
5.2. Toprak İstekleri
Muz yetiştiriciliği için en iyi topraklar; derin, besin maddelerince ve humusça zengin, geçirgen, iyi havalanan, hafif bünyeli (Kumlu-Tınlı) ve hafif alkali, killi Tınlı, Kumlu karakterdeki, derin topraklardır. Toprak taşsız, iyi işlenmiş olmalıdır.
Muz bitkileri toprak ve su tuzluluğuna çok hassastır. Bu nedenle bahçe tesisi yapılacak yerin toprağı ve kullanılacak suyun tuzluluğu mutlaka analiz ettirilmelidir. Ancak yine de organik maddece zengin, orta bünyeli, drenaj sorunu olmayan ve hafif asidik (pH=6) olan topraklarda daha iyi gelişir.

MUZ BAHÇESİ KURULMASI, SULAMA, GÜBRELEME, BAKIM, BUDAMA
6.2. Fide Sağlanması
Muz doku kültürü ile, tohumla, yumru parçasıyla ve dip sürgünleri ile üretilmektedir.
Ülkemizde yaygın şekilde yapılan fide sağlanması, muzların toprakaltı yumrusundan çıkan dip sürgünleriyle yapılmaktadır.
6.3. Bahçe Yerinin Dikime Hazırlanması
Muz bahçesi yeri olarak genellikle kuzeyi kapalı, soğuktan korunmuş yerler seçilir. Muz bitkileri, genel olarak güneye bakan, hafif eğimli yerlerde iyi gelişmektedir.
6.4. Dikim Zamanı, Fidan Seçimi ve Dikim Aralıkları
6.4.1. Dikim Zamanı: Ülkemizde muz dikimi iklim durumuna göre Mart-Mayıs ayları arasında yapılır. Örtü altında Eylül dikimi güzel sonuçlar vermektedir.
6.4.2. Dikim Aralıkları: Tek sıra dikim için genel olarak 3 * 1,7 m. aralıkları önerilebilir.
Bütün dikimlerde sıraların kuzey-güney doğrultusunda yapılması en iyi güneşlenmeyi sağlayacaktır. Kuzey-güney doğrultusundaki dikim, doğu-batı doğrultusundaki dikime göre en az % 10 verim artışı sağlamaktadır.
6.5. Dikim
6.5.1. Normal Dikimler: Fidanlar yeni kurulacak muz bahçesine sokulmadan önce bahçe girişinde yapılacak olan ilaçlı su havuzunda en az bir saat kadar bekletilerek, kök bölgesindeki nematodların ölmesi sağlanmalı, ayrıca anadan ayrıldığı yara yerlerinin hastalık yapmaması, çürümemesi için uygun bir sistemik fungusitle ilaçlanması, yeni tesise nematod bulaştırmama ve sağlıklı fidan dikme yönlerinden yararlı olacaktır. Tesisin girişinde bir yere geçici olarak yapılacak yarım metre derinlikte, 2 metreye 1 metre boyutlarında, dikdörtgen şeklinde bir çukurun yüzeyine döşenecek bir plastik örtü ile bu havuz yapılabilir. İçerisine sistemik kök çürüklüğü ilaçlarından ve nematod ilaçlarından eklenerek ilaçlı su sağlanmış olacaktır. Hazırlanan ilaçlı su, daha sonra can suyu olarak, yeni dikilen fidelerin diplerine dökülebilir.
Dikim çukurlarına toprak analizi sonucu önerilen miktarlarda gübre konmalıdır. Toprakta organik madde, N,P,K gibi elementler yeterli bulunmuşsa uygulanacak ortalama miktarlar aşağıda verilmiştir.
Dekara ortalama 10.000 kg. meyve verimi alınacağı göz önüne alınarak, dekara 8.000 kg iyi yanmış kaliteli çiftlik gübresi, 58 kg. Azot, 30 kg. Fosfor ve 130 kg. Potasyum sağlayacak şekilde kimyasal gübre, sezona dağıtılarak verilmelidir.
6.6. Sulama
Muz yapraklarının geniş olması dolayısıyla terleme yoluyla çok miktarda su tüketir, sürekli nemli toprak ister. Bitki besin maddelerini bol miktarda almak için toprağın nemli olması gerekir. Bir çok meyve ağacı ile karşılaştırıldığında daha yüzeysel bir kök sistemine sahiptir. Topraktaki su miktarı tarla kapasitesine düştüğü zamanlarda, topraktan su alma yeteneği azalır. Topraktaki su eksikliğine çok çabuk fizyolojik tepki gösterir. Aşırı sulama muz köklerine zarar verir. Toprağı çoraklaştırır ve bazı yerlerde toprağın taşınmasına neden olur. Bütün bu nedenlerden dolayı muz bahçeleri azar azar, fakat sık sık sulanarak, su sıkıntısı çekmeleri önlenmelidir. Mümkün olduğunca haftada 3-4 sulama yapılmalıdır.
6.6.2. Damlama Sulama:
Özellikle sulama suyunun yetersiz olduğu yerlerde meyve kalitesi üzerindeki olumlu etkileri nedeniyle damla sulama yöntemi kullanılmalıdır.[1] Suyun, ağacın etrafındaki belirli noktalara damlatılmak suretiyle verilmesine damlama sulama denir. Sulama ile gübrelemenin birlikte yapılabildiği (fertigasyon) bu sulama sistemi, tarımda verimi ve kaliteyi artıran en önemli sistemlerden biridir. Bu arada bu sistemde, sulama suyu içerisine istenen gübre miktarını ayarlayan aletler de geliştirilmiştir. Bu sulama sisteminde sulama, tarlanın her tarafına eşit bir şekilde uygulanır. Sulama ve gübreleme tek noktadan kontrol edilebilir. Böylece işçilik masrafları düşer. Etkili kök bölgesi daima ıslak tutulabilir ve gerekli su miktarı ayarlanabilir.
6.6.3. Sprink Sulama
Son dönemlerde örtü altı muz üreticiliğinde önerilen bir sulama sistemidir. Muz bitkileri arasına tek sıra halinde serilen damlama hortumu kalınlığında bir hortum ve bu hortum üzerine belirli aralıklarla yerleştirilmiş 30-40 cm. yükseklikte toprağa gömülü çubuklar ve çubukların üzerinde mini fıskiyeler şeklinde yapılan sulama şeklidir. Toprağa gömülen çubukların üzerindeki mini fıskiyeler 1,5 - 2 metre yarıçapında bir alanı (3 metre genişlik) eşit bir şekilde sulamaktadır. Bu da muzların kök bölgesinin geniş bir şekilde sulanması demektir. Damlama sulama sisteminde damlama hortumu çevresinde yayılan kökler, sprink sistemde çok daha geniş bir yüzeye yayıldıkları için, ağacın gelişmesi çok daha güçlü olabilmektedir. Yine damlamada olduğu gibi, sprink sistemde de sıvı veya eritilmiş mineral gübreler rahatlıkla uygulanabilir. Kök gelişmesini çok daha geniş bir yüzeye teşvik ettiği için, damlama sulamadan daha cazip olan sprink sulama sistemi, kuru havalarda ortam nemini de yükselterek olumlu katkıda bulunacaktır. Ayrıca toprak yüzeyine serilen bitki artıklarının ayrışma sürecini de hızlandıracaktır.
6.6.4. Sisleme
Örtü altı muz üretiminde, sera çatısına, içten, belli aralıklarla yerleştirilen sulama boruları ve bu borulara yerleştirilen sisleme veya fog (dumanlama) memeleri ile yapılan bir sulama biçimidir. Bu sistemin asıl amacı sulama değildir. Ama sulama ihtiyacının karşılanmasına destek vermektedir. Bu sistem, uygulandığı bahçelerde kışın don zararına karşı korunma amacıyla kullanılabilir. Ortalama 15-16 oC sıcaklıkta olan yer altı suyu, memelerden sis şeklinde bahçe içerisine verilince, ortam sıcaklığını da kendi sıcaklığına yaklaştırarak don zararının meydana gelmesini önleyecektir. Bu uygulama aynı şekilde yazın meydana gelen yüksek sıcaklıkların zararını da önlemektedir. Zaman zaman 40-45 oC'ye kadar çıkan yaz sıcaklarının yakıcı etkisi, yine 15-16 oC olan yer altı suyunun memelerden sis şeklinde verilmesiyle ortadan kaldırılabilmektedir. Öğle saatlerinde ortalama 2 saat süreyle uygulanabilecek sislemeyle, aynı zamanda ortam nemi yükselmekte ve bitkilerin istediği uygun ortam sağlanmaktadır.
Ayrıca sislemeyi belli bir sıcaklık ayarına bağlı termostat takılarak çalışacak otomatik bir sistem geliştirilmiştir.
6.7. Gübreleme
6.7.1. Organik Gübreleme
Muz bitkisi topraktaki organik maddeyi oldukça yüksek oranlarda ister. Bunun nedeni doğal ortamdaki muzun, yüksek boylu ağaçların altında, dağınık güneş altında, çürümüş yaprakların üzerinde yetişmesidir.
Organik gübre toprak sıcaklığını yüksek tutarak, salkım oluşumundan hasada kadar geçen süreyi kısaltmakta ve fidelerin kışın soğuktan zarar görmesini engellemektedir.
Çiftlik gübresi kullanımında gübrenin iyi yanmış olmasına dikkat edilmelidir. Çiftlik gübresinin taze olması, iyi yanmaması sonucu, içinde bulunan yabancı ot tohumları, nematodlar ve tuz, bahçe içine taşınacaktır. İyi yanmış çiftlik gübresinde yabancı ot tohumu, nematod bulunmaz. Bu arada üzerinden 1-2 yağmur veya su geçirilirse toprak için zararlı olan tuzu da yıkanmış olacaktır. Bu nedenle, çiftlik gübresinin zararlı etkilerinden kurtulmak için, üretici, kullanacağı çiftlik gübresini en az 3 ay öncesinden alarak, bahçesinin bir kenarında yanmasını ve yıkanmasını sağlaması yararlı olacaktır. Ayrıca, organik gübre seraya sokulmadan önce yığın haline getirilip methil bromid veya benzeri bir fümigant ile ilaçlanırsa (tüp patlatma) çok iyi bir dezenfeksiyon yapılmış olacaktır.
Organik gübre muzlarda bakım zamanı (Şubat-Mart aylarında) ve kışa girmeden (Kasım ayında) verilmelidir. Onarma zamanı verilen organik gübre mutlaka toprakla iyi bir şekilde karıştırılmalı, kışa girmeden verilen organik gübre ise toprak yüzeyine yorgan gibi serilmelidir.
6.7.2. Mineral Gübreleme
Muz bitkisi hem yeşil aksamın gelişme döneminde, hem de meyve gelişme döneminde yoğun şekilde besin isteyen bir bitkidir. Bu besinler genellikle en iyi topraktan muzlara verilebilir. Muz yetiştiriciliğinde sadece organik gübre uygulaması yeterli değildir. Ek olarak mineral gübre uygulaması da yapılmalıdır. Mineral gübre olarak özellikle Azot, Fosfor, Potasyum, Kalsiyum ve Mağnezyum gübrelemesinin yapılması gereklidir.
6.7.2.1. Azot (N)
Muzun azot ihtiyacı da fazladır. Özellikle yeşil aksam gelişmesi için azot gereklidir.[2] Yavru bitkilerin gözüktüğü ve büyümenin başladığı ilk üç ay içerisinde azot çok önemlidir. Gelişmenin başladığı ve atak haline geçtiği ilkbaharın ilk aylarında çok fazla azot kullanır. Bu dönemde hayat dönemi boyunca kullanacağı azotun büyük bir kısmını kullanır. Azot kullanımı ile kuru madde miktarı arasında doğrusal bir ilişki vardır. Azot kullanımı arttıkça kuru madde miktarı azalır.
6.7.2.2. Fosfor (P)
Muzun fosfor ihtiyacı, azot ve potasyuma göre daha az olmakla birlikte, kök gelişimi ve bitki besin maddesi alım kapasitesini artırarak salkım oluşumunu güçlendirmesi, tarak sayısını artırması yönünden çok önemlidir. Subtropik iklim koşullarında fosforun alımı, oldukça geniş zaman aralığında gerçekleşir. Fosforun topraktan iyi bir şekilde alınabilmesi için ortamda yeteri kadar suyun bulunması gerekir. Ayrıca doğumdan tahminen bir ay kadar önce uyguladığımız fosfor takviyesinin (2 sefer MAP) tarak sayısını artırdığı tesbit edilmiştir. Fosfor muz bitkisi için çok önemli değildir. Uygulamada bu elementin eksikliğine kolaylıkla rastlanmaz. Eksiklik belirtisinde yaprak kenarları ölerek testere dişi görünümü alır. Fosfor yeteri kadar ortamda varsa tarak sayısı ve dolayısıyla her taraktaki parmak sayısı artmaktadır. Ama fazla miktardaki fosfor uygulamaları da parmakların oluşmasına ters etki yapmaktadır. Ortamdaki fosfor fazlalığı, hem tarak sayısını azaltmakta, hem de taraktaki parmak sayısını azaltmaktadır.
Sağlıklı bitki kökleri de beslenme ortamındaki fosfatı önemli ölçüde tüketebilme yeteneğindedirler.[3] Yine Fosfor meyve verimini artırmakta, ancak aşırı fosfor gübrelemesinde ise verim azalmaktadır.[4] Fosfor uygulanan topraklarda çinkonun demir ve alüminyum oksitlerince bağlanması ile bitkinin gelişmesini artırması sonucu, bitkinin çinko konsantrasyonu kritik düzeyin altına düşerken, bitkide fosfor toksisitesi görülebilmektedir, öte yandan bitkilerin çinko noksanlığı gösterdiği durumlarda, ortama fosfor katılması, bitkide fosfor toksisitesi gösterdiği gibi çinko noksanlığının da şiddetini de artırmaktadır.[5]
Bitkilerin fosfor alımını, mağnezyum düzeyi de önemli ölçüde etkilemektedir. Düşük düzeyde mağnezyum, fosforun kökten alımını önemli ölçüde azaltarak, fosforun yukarı taşınmasını engeller.[6]
Bitkinin fosfor ihtiyacının en fazla olduğu doğumdan bir, bir buçuk ay önceki döneminde, bitkinin fosfor ihtiyacının yeterince karşılanması, tarak ve parmak sayısının artmasını sağlayacaktır. Bölgemizde genellikle 11-12 olan tarak sayısını 15-16’ya çıkartmak, fosfor ihtiyacını zamanında ve yeterince karşılayarak mümkün olabilir.
6.7.2.3. Potasyum (K)
Potasyum, muz bitkileri için çok önemlidir. Özellikle salkım oluşumu ve gelişimi için gerekli bir besin maddesidir. Potasyum bitki büyümesini çabuklaştırır ve verimini artırır. Yeterli potasyum ile beslenen bitkilerde salkım ağırlığı artar, parmaklar daha büyük olur ve meyvenin pazarda daha uzun süre dayanması, hastalık ve zararlılara dayanıklılık artar. Potasyum, bitki metabolizmasında fotosentez sonucu elde edilen ürünlerin, faydalı olacağı bölgelere taşınmasını sağlar. Su dengesini ayarlar. Potasyum, azot ile birlikte ürünü artırır ve düzenli meyve tutumu ve olgunlaşmasında önemlidir.[7]
Potasyum eksikliğinde uçlardan başlamak üzere yapraklar sararır. Bu sararma o kadar hızla gelişir ki, çoğu zaman uçtan başlayarak yaprağın 2/3 'ü ölür. Çok az potasyum alan bir bitkinin meyveleri şekilsiz olur. Böyle bir salkımda çok az sayıda parmak oluşur. Çiçeklenme zamanında iklim koşulları uygun olmaz ise yine bu gibi salkımlar oluşur.
Meyvede yüksek düzeyde potasyum alımı sadece düzgün meyve şekli ve olgunlaşma ile meyveye tad ve lezzet sağlamasından başka, meyve lezzet ve çeşnisinde ana öğe olan toplam asitlik üzerinde de olumlu rol oynayıp, çeşniyi önemli derecede etkilemektedir. Düşük potasyum seviyesi ise, lezzetsiz ve yavan meyve tadına neden olmaktadır.[8]
6.7.2.4. Çinko (Zn)
Muz bahçelerinde en çok görülen bitki besin elementi eksikliklerinden biri de Çinko’dur. Bu element eksikliğinin nedeni genellikle Fosfor fazlalığından kaynaklanır. (Ek Resim 26. Muzda Yaşlı Yapraklarda Çinko Eksikliği), (Ek Resim 27. Muzda Genç Yapraklarda Çinko Eksikliği)
Muz bitkisinde en çok eksikliği görülen mikroelement çinkodur. Çinko eksikliğinde bitki bodurlaşır. Yapraklar küçük ve dar olup, ikinci damarlar arası sarı-beyaz şeritler halindedir. Bu görünüm daha sonra sarı-yeşil şeritlere dönüşür. İkincil damarlara paralel olan sarı şeritlerde uzun, kahverengi ölü benekler belirir. Bu gibi bitkilerde oluşan salkımların parmakları küçük ve normal kıvrık şeklinden daha kıvrık olup, en belirli özellik de parmak uçlarının açık yeşil olmasıdır. Fazla miktarda kireçleme veya toprakta fosfor fazlalığı çinko eksikliğine neden olabilir. Fazla derecede nematod salgınına uğramış bahçelerde çinko eksikliği benzeri belirtiler görülebilir. Çinko eksikliğinde bitki bodur kalır, yapraklar küçük ve dar kalırlar.
6.7.2.5. Bakır (Cu)
Bakır bitkilerde özellikle dokularda ligninleşme prosesine katılmakta ve bitkilerin generatif büyümesinde önemli rol üstlenmekte, polen oluşumu ve döllenme prosesleri ve dolayısıyla tohum ve meyve oluşumunu sağlamakta ve bitkiler bakır beslenmesinden doğrudan etkilenmektedir.
6.7.2.6. Mangan (Mn)
Mangan, bitkide fotoliz olayını, dolayısıyla fotosentezi etkileyerek protein ve lipid sentezlerine katılır ve böylece birçok enzim faaliyetlerini etkiler. Özellikle hücreleri toksik oksijen radikallere karşı koruyan superoksit dismutez enzim yapısında rol oynar ve sonuçta bitkilerin büyüme ve gelişmelerini etkiler. (Ek Resim 29. Muzda Mangan Fazlalığı-Yaprakta)
6.7.2.7. Demir (Fe)
Demir, bitki dokularında genellikle 50-200 ppm. arasında bulunur. Sayısız redoks reaksiyonları, enzim faaliyetleri, klorofil sentezi ve klorofil oluşum unu dolayısıyla protein ile fotosentezi etkileyen önemli bir mikroelementtir
Genellikle topraklardaki kalsiyum fazlalığı demir alımını engeller. Demir eksikliği olan yapraklarda damarlar yeşil kalır, ancak damar araları sarı dır. Eksikliğin ilerlemesi halinde tam sararma ve sonra da kuruma görü lür.
6.7.2.8. Kalsiyum (Ca)
Ca eksikliği gösteren bitkilerin Ca içeriği azdır. Çoğunlukla kuru madde de % 0.5'in altında bulunur.[10] Kalsiyum, mağnezyum ve potasyum içe rikleri, topraktaki kil ve organik madde ile ilişkilidir. Bu nitrat, sülfat ve klor ile ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Kalsiyum eksikliğinde önce genç yapraklar aşağıya veya yukarıya doğru kırılır ve yaprak oluşması azalır.
6.7.2.9. Mağnezyum (Mg)
Mağnezyum eksikliğinde yapraklar uçlarından ve kenarlarından başla mak üzere yavaş yavaş sararmakla beraber orta kısımları yeşil kalır. Etki altında kalan dört ve beşinci yapraklardır. Yaprak sapları ana gövdeden koparak yaprağın ömrünün kısalmasına neden olur. Fosforun aksine genç piçler yaşlı rizomlardan kalsiyum ve mağnezyum absorbe ettikleri için yaşlı rizomlar bu elementlerce fakirdirler. Bu nedenle eğer yaşlı piçler dikimde kullanılacak ise kalsiyum ve mağnezyum için önlem alınmalıdır.
6.7.2.10. Kükürt
Kükürt eksikliği başta Natal olmak üzere diğer ülkelerde de görülmektedir. Çok eksik olursa kalite bozulur. Bu eksiklik süper fosfat, potasyum klorür yerine potasyum sülfat veya azot kaynağı olarak da amonyum sülfat uygulamak ile giderilebilir.
6.7.2.11. Bor
Muzda ender görülen eksikliklerden biri de Bor eksikliğidir. Özellikle yaşlı bahçelerde görülür. (Ek Resim 30. Muzda Yaprakta Bor Eksikliği), (Ek
Diğer mikro element eksiklikleri muz yetiştiriciliğinde pek önemli değil dir.
Diğer mikro elementlerden bakır, manganez, demir, bor ve molibden eksikliği muz bahçelerinde pek görülmemektedir. Analizler göstermiştir ki muz bitkisi manganezi de topraktan fazla miktarda almaktadır. Bu da bitkiye ve kök oluşumuna zararlı olabilir. Uygun miktarda kireçleme manganezin daha fazla alınmasını önler.
6.7.2.12. Bitki Besin Elementleri Arasındaki İlişkiler
Bitki besin maddeleri arasında toprak içinde bitkilerin besin alımı yönünden çok ciddi rekabetler veya teşvikler vardır. Bu nedenle gübreleme proğramlarının hazırlanması ve uygulanmasına çok dikkat edilmelidir. Bitki Besin Maddesi yığılmalarının en çok söz konusu olduğu sera alanlarında, toprak analizi yaptırmaksızın, sağlıklı bir gübreleme proğramı uygulamak mümkün değildir.

Kaynak:Ziraat Yük.Müh.Bünyamin Kozak
http://www.muz.gen.tr
6.9. Yaprak Analizleri
Muz yetiştiriciliğinde, yaprak örneği alım zamanı ve yöntemi, üzerinde en fazla çalışılan ve tartışılan konulardan birisidir. Muz yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı ülkelerde, yaprak örnekleri, salkım oluşumundan hemen sonra minyatür parmakların görülmesi ile beraber, 3. Yaprağın orta kısmından, yaprak ayasından, karşılıklı iki şerit veya aynı yaprağın orta damarı ile 7. Yaprağın petüolinden alınabilmektedir.
Yapraklarda bulunması gerekli olan kritik bitki besin maddesi yoğunlukları ise yapra ğın değişik kısımlarından alınan örneklere göre farklılık göstermektedir. Çizelge 30. da, yaprağın farklı kısımlarından alınan yaprak örneklerinde, yapraklarda bulunması gerekli olan kritik bitki besin maddesi yoğunlukları verilmiştir. Görüldüğü gibi, yap rak ayasından alınan örneklerde, özellikle azot ve potasyumun yapraklarda bulunma oranı, öteki bitki besin maddesi oranlarından daha yüksek olarak saptanmıştır.
Hewitt'e göre (1955), toprakta fosfor için üst sınır 20 ppm, Potas için 300 ppm, dir. Bunların altındaki değerlerin durumuna göre P ve K 'lı gübreler toprağa verilmelidir. Yine Hewitt'e göre yaprak analizi sonuçlarına göre besin maddeleri yüzdeleri ve istenen miktarları Çizelge 31. de verilmiştir.
Muzun gübre ihtiyacı dikim sıklığı ve verimine göre değişir. Verim arttıkça verilecek gübre miktarı da artar.
6.10. Muzun Toprak pH’sı İsteği
Muzun ideal PH isteği 6’dır. Ama 4,5 - 8,5 arasındaki pH'larda yetişebilir. Akdeniz bölgesinde toprak kireçli bir yapıya sahip olduğu için genel olarak PH 7 ' nin üstündedir. Bu yüzden muz bahçelerinde N, Üre, P, Potasyum sülfat, Fosforun ise 18.46 (DAP) olarak verilmesi daha uygundur.
6.10.1. pH ile Besin Maddeleri Alımı Arasındaki İlişkiler
pH, bir ortamdaki hidrojen iyonları yoğunluğunu ifade eder. Halk arasında asit, sert, çorak, yumuşak gibi adlarla anılır. Toprak pH sı ile bitki besin maddelerinin bitki tarafından alınması arasında çok ciddi ilişkiler vardır. Örneğin pH 6’nın altında Potasyum alınması zorlaşır.
pH sı 7’den büyük olan alkali (bazik) toprakları ıslah etmek için toprağı yıkamak, bol yanmış çiftlik gübresi vermek, fizyolojik asit reaksiyonlu gübreleri kullanmak, her yıl dekara 30-50 kg toz kükürt vermek gerekir.
pH sı 7 nin altındaki asit reaksiyonlu toprakları ıslah etmek için ise, dekara 200-500 kg arası kireç vermek ve fizyolojik alkali reaksiyonlu gübreleri kullanmak gerekir. Verilecek kireç miktarı kumlu topraklarda 500 kg ise tınlı topraklarda 750 kg ve killi topraklarda 1 tonu bulabilir.
Çizelge 34. Besin Maddelerinin En Fazla Alındığı pH Dereceleri
Besin Maddesi
Optimum pH Değerleri
Besin Maddesi
Optimum pH Değerleri
Azot
6,0 - 8,0
Fosfor
6,5 - 7,5
Potasyum
6,0-10,0
Kükürt
6,0-10,0
Kalsiyum
6,5-8,5
Mağnezyum
7,0-8,5
Demir
4,0-6,5
Mangan
5,5-6,5
Bor
5,0-7,0
Bakır
5,0-7,0
Çinko
5,0-7,0
Molibden
7,0-10,0
Çizelge 35. Besin Maddelerinin Alınabildiği Toprak pH sı Sınırları
6.11. Toprak Tuzluluğu - EC
Muzlarda toprak tuzluluğu - EC de çok önemlidir. Topraktaki tuzluluk, taban suyu yüksekliğinden, yeraltı suyu özelliklerinden, kullanılan organik gübre ve mineral gübre özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Elektriki Geçirgenlik toprak tuzluluğunu ölçen birimlerden biridir. Buna göre 100 ppm'lik konsantrasyonda, 1000 micromhos dan büyük olan toprak tuzlulukları muzlar için zararlıdır. Tuzluluk sorunu olan bahçelerde mutlaka iyi bir drenaj çalışması yapılmalı, kullanılan mineral ve organik gübrelere çok dikkat edilmelidir. (Ek Resim 32. Muzda Topraktaki Tuzun (Na) Zararlı Etkisi-Yaprakta)
6.12. Muzlarda Bakım - Budama (Onarma)
Muzlarda budama, kurumuş yaprakların, meyvesi alınan bitkilerin ve fazla fidelerin kesilmesinden ibarettir. Muz bahçesinde sararmış yapraklar her zaman kesilmelidir. Meyvesi alınan bitkiler ise fazla yer kaplamaması için yaprakların ayrım yerinden düz bir şekilde kesilmelidir. Daldız denilen keskin uçlu bir demir ile, fideler ana bitkiden ayrıldığı gibi, fidelerin toprak düzeyinden kesilerek oyulması ve içine üre koyarak iptal edilmesi uygulanabilir.
Muz bitkisinin budaması, her yıl, ilkbahar aylarında, toprak altı gövdenin ocak içinde açılarak meyve verimi ve yılını doldurmuş yaşlı gövdenin çıkarılması, o yıl içinde meyve verecek 2 veya 3 bitkinin seçilerek yerinde bırakılması, bunlar dışında diğer genç gövde ve sürgünlerin de yine çıkarılıp atılması işlemlerini kapsamaktadır. Ülkemizde bu işleme muz yetiştiricileri "Onarma veya imar" demektedir. Budama genel olarak Mart Nisan aylarında yapılmakta, bazen uygun olmayan iklim olayları dolayısıyla Mayıs ayına kalmaktadır.
Muzlarda budama işlemi yaz aylarında da devam eder. İlkbaharda toprak altı gövdenin budanmasından sonra, gübreleme yapılmış ve sulama hazırlıkları başlamıştır. Bundan sonra muz bitkisinde dip sürgünleri yeniden çıkmaya başlar. Ülkemizde muz yetiştirilen yörelerde, çok sıcak olan bahçelerde bu ilk sürgünler de dipten kesilerek atılır ve 2. sürgünler içinden, gelecek yılın meyve alınacak bitkileri seçilir. Bunlar kılıç şeklinde dar ve dik yapraklı, kuvvetli büyüyen genç sürgünler arasından seçilir. Her ocakta meyve alımı için iki bitki bırakılmasına rağmen, bu sürgünlerden farklı zamanlarda çıkan 3-4 tanesi ayrılır. O yılın iklim durumuna göre bunların hangisinin istenilen zamanda çiçekleneceğini, ertesi yıl yine budama zamanı karar verilir. Biraz daha serin yerlerdeki muz bahçelerinde, ilkbaharda toprak altı budamadan sonra ilk çıkan dip sürgünleri ayrılır. Bunlar gelecek yıla kadar ancak yeterli büyüyüp gelişme gösterir.
Muz bahçesinde her yıl hasatla, bakım döneminde, budama ile meyve, sap ve yaprak olarak dekara ortalama 20 ton civarında organik materyal bahçe dışına atılmaktadır. Bu nedenle şu anda uygulanan bitki artıklarının bahçe dışına çıkarılması uygulanmasına kesinlikle son verilmelidir. İçeriğinde organik gübre ile birlikte bir çok bitki besin elementini taşıyan bitki artıkları parçalanarak toprağa gömülmeli, toprağın organik madde içeriği sürekli yükseltilmelidir. Bu şekilde uygulanacak bitki artıklarının bahçe içinde bırakılması, toprak yüzeyini malç şeklinde örterek yabancı ot kontrolünü de sağlayacaktır. (Ek Resim 11. Muz Bahçesinde Bitkisel Atıklar Bahçe İçinde Kalıyor)
Muz bahçelerinde yapılan diğer bakım işleri, özellikle subtropik iklimde soğuğa karşı bahçelerin korunması ve meyve salkımlarının keten bezi veya plastik ile örtülmesidir. Bahçelerin soğuktan korunması, doğrudan ısıtma veya yağmurlama, sisleme gibi dolaylı yollarla sağlanmaktadır. Petrol artıkları veya benzeri maddelerle yapay sis meydana getirme, hava neminin % 70 'den yüksek olduğu durumlarda etkili olmaktadır. Yağmurlama ve sisleme ile korumanın etkinliği, su sıcaklığının ortam sıcaklığından olan yüksekliğine bağlıdır. Toprak altı suyu sıcaklığı 20 oC kadardır. Bu su ısıtmak için yeterlidir. Kritik noktada muz yapraklarındaki sıcaklığı yükseltir. Bununla beraber kullanılacak suyun kalitesi çok önemlidir. Özellikle tuzsuz olmalıdır. (Ek Resim 35. Salkıma Geçirilen Torbalar)
6.13. Toprak İşleme
Toprak işleme, yabancı otları öldürmek, yağışlar veya üzerinde yürüme sonucu toprakta meydana gelen kaymak tabakasını kırmak ve toprağı kabartarak yağmur sularının veya sulama sularının toprağa daha kolay girmesini sağlamaktır. Ayrıca en önemlisi, verilen organik gübrenin ve mineral gübrelerin bitkinin etkili kök derinliği olan 60 cm. derinliğe kadar dağıtılması ve toprakla iyice karışması amacıyla yapılır. Muzun kök sistemi yüzeyseldir. Bu nedenle toprak işleme sırasında köklerin fazla zarar görmemesine dikkat edilmelidir. Muz bahçelerinde toprak işleme değişik şekillerde yapılabilir. Elle toprak işleme en yaygın olanıdır. Toprak muz çapası denilen uzun tırnaklı çapa veya bel küreği ile işlenir.
Ülkemizde örtü altı muz üretiminde şubat-mart aylarında toprak işlemesi yapılır. Açık bahçelerde ise Nisan-Mayıs aylarında toprak işleme yapılır. Toprak işleme ile birlikte ana bitkinin tepesi kesilir. Ana gövde yine yerinde bırakılmalı ve fidelerin beslenmesi sağlanmalıdır. Ayrıca toprak işleme sırasında ana gövde üzerindeki fidelerin bağlantılarının temizliği (kütük alma) yapılmalıdır. Ana gövdedeki bağlantılar ve fazla fidelerin alınması ile gövde üzerinde köklenme artacaktır. Ancak ana gövde üzerinde meydana getirilen yaralanmalara karşı ilk suda mantar ilaçları uygulanmalıdır. Toprak işleme sırasında her ananın bulunduğu ocakta bir tane fide bırakılmalı, diğer fideler tamamen anadan ayrılmalıdır. Toprak işleme sonrası çıkarılan muz artıkları parçalanarak toprak üzerine serilmelidir.
Açık bahçelerde toprak işlemesi ile birlikte yaşlanmış kök ve piçler bağ bıçağı ile alınır. Bahar toprak işlemesinden sonra su çanakları açılır. Yazın bahçe otlandıkça otlar biçilir ve olduğu yerde bırakılır. Sonbaharda toprak işlendikten sonra yumru üzerine toprak ile birlikte organik gübre (hayvan gübresi) çekilir. Bu şekilde yumru dondan kısmen korunmuş olur.
6.14. Yabancı Ot Mücadelesi
Gerek muz bitkisi köklerinin çok yüzeyde olması, gerekse ülkemizdeki muz bahçelerinin ve yetiştirme tekniğinin özel durumları nedeniyle bahçelerin ot kontrolünü makine ile yapmak olanaksızdır. Bu nedenle el aletleriyle yapılması gerekmektedir. Makineyle toprak işleme olanağı çok azdır. Ancak bahçede dar yapraklı otlar hakimse, muz bitkisine zarar vermeyen, yalnız bu otları öldüren seçici yabancı ot ilacı kullanılabilir. El aletleriyle çapalamada, muz köklerine zarar vermemeye çok dikkat edilmelidir. Özellikle ağaç altlarındaki otların alınmasında, kök bölgesine girilmemeli, gerekirse otlar elle alınmalıdır.
Muz bahçelerinde genel olarak yabancı ot kontrolü sürekli yapılmakla beraber, bazı özel durumlarda geçici örtü bitkisi olarak bırakılmaları yarar sağlamaktadır. Muz bahçesinin toprağı ağır bünyeli, geçirimsiz, çok su tutan özelliklerdeyse, topraktaki fazla suyun tüketimine yabancı otlar yardımcı olmaktadır. Ayrıca muzun yüksek hava nemi isteği nedeniyle, yabancı otların bahçede hava nemini artırdığı dikkate alınmalıdır. Bazı muz tesislerinde bitkilere zarar vermeyecek şekilde bitkilerin aralarında yabancı otların geçici olarak bulundurulması bu yönden de yararlı olmaktadır. Ancak hafif bünyeli kumlu topraklarda ve yeterli hava neminin bulunduğu yörelerde sürekli yabancı ot kontrolü mutlak gereklidir. Bazı hastalık ve zararlıların bahçede artmaması için de bu işlem önem kazanmaktadır.
Hem toprak sıcaklığını ve nemini korumak, hem de yabancı otları kontrol altına alabilmenin daha pratik bir yolu vardır. Bu da muz bitki artıkları olan yapraklar ve dalarının parçalanarak toprak yüzeyine malç şeklinde yayılmasıdır. Bu şekilde yüzeye yayılan muz bitki artıkları yabancı ot kontrolünü de yapacaklardır. Toprak yüzeyine yayılan bu artıklar onarma zamanı toprak altına gömülerek toprağın organik madde içeriğini yükseltecek ve aynı zamanda organik gübre görevine yardımcı olacaktır.
Yabancı otları yok etmek veya kontrol altına almak için yapılabilecek bazı uygulamalar şunlardır.
1. Sık dikim yapmak: Sık dikim gölgeleme yapar. Gölgelemede yabancı otların oluşumunu engeller. Önerilen tek dikim bu yönden de yararlıdır.
2. Yabancı otları biçip olduğu yerde bırakmak: Ot mücadelesinde kullanılan ve önerilen en yaygın yöntemlerden biridir. Biçilerek toprak yüzeyine örtülen yabancı otlar, malçlama dediğimiz örtü görevini görecek, altlarında yabancı ot gelişmesine izin vermeyecek, toprak neminin kaybolmasını engelleyecek, güneşin yakıcı etkisini soğuracaktır. Otlar bahçeden çıkarılmadığı için bahçeden besin kaybı da söz konusu değildir.
3. Malçlama : Malçlamada toprak yüzeyi sürekli örtülüdür. Bu durum otların oluşumunu engeller. Yaşlanmış muz yaprakları ve diğer organik materyaller malçlama için kullanılabilir. Malç materyali toprak nemini korur ve zamanla çürüyerek toprağı besin ve organik madde yönünden zenginleştirir. Kurak iklimlerde yağmur suları malç örtüsünde kalır ve muz köklerine ulaşamadan buharlaşır. Ayrıca malçlama yüzeysel köklenmeye neden olabilir. Bu da köklerin kuraklıktan veya susuzluktan zarar görmelerine veya mekanik zararlanmalara neden olur. Ayrıca malç materyali kurak bölgelerde yangın çıkışını kolaylaştırır ve hayvansal zararlılara yataklık edebilir.
4. Kimyasal maddelerle yabancı otları yok etmek: Ot öldürücü ilaçlarla (Herbisitlerle) yapılır. Muz yapraklarına değdirilmeden yapılacak bir ot mücadelesi otların yok edilmesini sağlayabilir. Ancak ot öldürücü ilaçların zamanla toprakta birikmeleri sonucu bazı olumsuz zararlar meydana gelebilir.
HASTALIK VE ZARARLILAR
Dünyanın muz yetiştirilen bölgelerinde çok sayıda hastalık etmeni ve zararlı bulunmuştur. Akdeniz bölgesinde muz yetiştirilen alanlarda görülen en önemli ve yaygın olan zararlılar nematodlardır. Nematod bitki kök öz suyunu emerek onun zayıflamasına sebep olurlar. Nematodların en önemlileri spiral ve kök ur nematodlarıdır. Nematodlar genellikle yapraklarda sararmaya, gövdede yumuşamaya, bodurlaşmaya ve
gelişmede gerilemeye neden olur.
7.1. Muz Zararlıları
Muzda tropik ve subtropik şartlarda zarar yapan 200'den fazla böcek, 7 akar ve 17 nematod bulunduğu bildirilmektedir. Zararlı böceklerden 5'i önemlidir. Bunlar;
Muz Hortumlu Böceği (Cosmopolites Sordidus), Güve (Nacoleia octasema), Trips (Chaetanaphothrips orchidii), Muz Afidi (Pentalonia nigronervosa) virüs vektörü olarak önemli, Colaspis hypochlora (Koloopter)'dir. Ülkemizde sayılan bu zararlılar henüz yaygın değildir. Ancak bazı böcekler, mısır koçan kurdu, prodonya, yeşil kurt, yaprak bitleri, tavuk, fare, domuz gibi hayvanlar muz bahçelerinde zarar yapmaktadır.
Muz bahçelerinde hastalık ve zararlılar görüldüğünde mutlaka ilgili İl ve İlçe Tarım Müdürlüklerine başvurarak mücadele konusunda gerekli ayrıntılı bilgileri alınız.
7.1.1. Nematodlar
Bir çay bardağı kadar toprakta yaklaşık 50 bin kadar nematod bulunabilir.
Dünyada muz bitkisine zararlı olan çok sayıda nematod bulunmaktadır. Ancak en önemli gruplar şunlardır.
1. Kök Oyucu nematod (Burrowing) - Radopholus similis
2. Kök-Ur nematodları - Meloidogyne spp.
3. Spiral nematodlar - Helicotylenchus ve Scutellonema
7.1.1.1. Kök Oyucu Nematod (Radopholus similis): Kök dokularına delik açarak çok şiddetli çürümelere neden olurlar. Muz köklerinin en tehlikeli parazitleridir. Bulaşmış köklerde kırmızı ve siyah geniş sahalar bulunur ve zamanla bunlar bütün kökün çürümesine ve açılan bu delikler ikinci bir mantari hastalıklara neden olurlar. Çoğu hallerde bulaşma o kadar şiddetli olur ki bitkinin devrilmesi ile üretimin tamamı kaybolabilir. Erken belirtileri arasında yaprak sararması, küçük parmaklı küçük salkımlar, boğaz tıkanıklığında artışlar (memeden düşme) ve yaprakların pörsüyüp parçalanması sayılabilir. Ergin Radopholus nematodu 0.4 - 0.9 mm. uzunluktadır. Jamaika'da bir dişi Radopholus'un 2 hafta süreyle günde 4-5 yumurta yaptığı saptanmıştır.[3] Larvaların yumurtadan çıkmaları 7-8 gün olup yaklaşık 13 gün içinde erginleşirler. Böylece yumurtadan yumurtaya olan hayat devreleri iklim koşullarına bağlı olarak 20-25 gündür. Toprağın, bitkinin ve organik gübrenin nematod yönünden temiz olmasına çok dikkat edilmelidir. Gerekirse sık sık nematod ilaçları ile mücadele yapılmalıdır.
Bizim ülkemizde Radopholus similis’in bulunduğuna ilişkin bir kayda rastlanmamıştır. Muzlarda önemli derecede zarar veren bu nematodun ülkemize girmeyişi sevindiricidir. Akdeniz bölgesinde yetiştirilen muzlarda 1967 yılında görülen muz zararının ileri derecelere ulaşması nedeniyle bu konu ile ilgili değişik çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda bölgemiz muzlarında zararlı olan Spiral Nematodlarından Helicotylenchus multicinctus, Helicotylenchus pseudorobustus, Kök Ur Nematodlarından Meloidogyne javanica, M. İncognita, M. Aranorio ve yaprak ve tomurcuk nematodlarından da Aphelenchoides bicoudatus bulunmuştur.
Bölgemiz için en fazla öneme haiz olan spiral ve kök-ur nematodları olup, yaprak ve tomurcuk nematodlarının fazlaca bir etkinliği olmayıp zarar verecek düzeyde olmadığı, yayılış oranının % 21,7 olduğu saptanmıştır.
7.1.1.2. Spiral Nematodu (Helicotylenchus multicinctus)
Tanınması : Vücudu genellikle eğri veya helezon şeklinde olup, ergin nematodun vücut uzunluğu ortalama 523 mikrondur. Çıplak gözle görülmezler. Nematod öldüğü veya gömlek değiştirdiği zaman spiral şeklini aldığından bu ad verilmiştir. Bunlar köklerdeki bitki besin maddelerini emdikleri için bitkiyi besleyen kılcal köklerin ölümüne neden olurlar. Köklerin dış yüzeyinde yaşarlar. İnfekte olmuş köklerde epidermisin hemen altı granüler şekilde pembeleşir.
Yayılışı: Yurdumuzda da yayılış oranının % 100 olduğu belirlenmiştir.
Yaşayışı : Toprakta çok az bulunan bu nematod, dişi, erkek, larva ve yumurta olarak, çoğunlukla muz köklerinde bulunmaktadır. Yaşamını muz kökleri içinde tamamlamaktadır. Bölgemizde Temmuz ve Ağustos aylarında kökteki nematod yoğunluğu en yüksek, toprakta ise Nisan ve Eylül aylarında en yüksek yoğunlukta olmaktadır.
Konukçuları : Yurdumuzda gerek bodur muz (Musa cavendishii L.) gerek uzun muz (Musa sapientum L.) da zararlı olup dünyada şeker kamışı, çay, hint armudu, havuç, soğan, fasulye, kakao, pancar, bezelye, çeltik, tatlı patates gibi bir çok bitkide de zararlı olduğu bilinmektedir.
Zarar Şekli : Spiral nematod tüm konukçularında dış parazit olarak zarar yapmaktadır. Ancak sadece muzlarda iç parazittir. İç parazit olması nedeniyle muz köklerinin değişik yerlerinden girerek zararını yapmaktadır. Bu nematodun meydana getirdiği zarar muz köklerindeki yaralarla kolayca anlaşılmaktadır. Nematodlar epidermis dokularını istila ederler. Ancak bitki dokusuna derinliğine nüfuz etmezler. Zarar gören dokular birleşerek yara bölgelerini oluştururlar. Zararlanma sonucunda, muzlarda gelişme önlenmekte, boylar küçülmekte, gövdede yumuşama, yapraklarda sararma olmaktadır. Muz salkımları yeterince gelişemediğinden yeterli ürün alınamamaktadır.
Korunma yolları :
Kültürel Önlemler: Muz bahçeleri nematodsuz alanlar üzerinde kurulmalı, nematodsuz fideler kullanılmalı, dayanıklı muz bitkileri varsa ekim nöbetine sokulmalıdır.
7.1.1.3. Kök Ur Nematodları (Meloidogyne spp.)
Tanınması : Konukçusu olduğu bitkiler söküldükleri zaman köklerde irili ufaklı urlar görülebilir. Bu urlar enine olarak kesildiği zaman, genellikle küçük, küresel, beyaz renkli, inci tanesine benzeyen dişi nematodları görmek mümkündür. Bu urların ortasında siyahlaşmış yumurta keseleri de bulunabilir. Urların dış yüzeyi kahverengi bir görünüm almaktadır. Bu urlar genellikle köklerin uç kısımlarında bulunmaktadır. Köklerin üzerinde urların oluşmasına neden olurlar. Sonuçta damarsal dokular bloke edilmiş olur. Bu nematodun saldırısına uğramış köklerde hem küçüklü büyüklü urlar ve hem de köklerin bisiklet lastiğinin balon yapması gibi gelişmeler görülür ve bitki büyümesi durur. Urlar kesildiği zaman orta kısımlarına yerleşmiş küçük, beyaz küre şeklinde dişi nematodları veya kararmış yumurta torbalarını (toplu iğne başı büyüklüğünde) bulmak mümkündür. Bitkinin üst bölümüne su ve besin taşıması olamayacağından tipik kuraklık ve besin eksikliği görülür.
Kök-ur nematodlarının dişileri armut veya torba şeklinde sabit, erkekleri solucan şeklinde aktiftir. Genellikle bitki köklerine zarar vererek çok karakteristik urlara neden olurlar.
Bitki köklerinde meydana getirdikleri irili ufaklı tipik urlarla tanınırlar. Dişileri armut veya limon şeklinde olup, urlar içinde bulunurlar. Erkekleri iplik şeklinde olup, kök etrafındaki toprakta serbest olarak yaşarlar. Endoparazit olan kök ur nematodlarının beslenmesi sırasında iğne biçimindeki ağzından (stiletinden) hücre içerisine bıraktığı salgılar sonucunda bitkide etkilenmeler başlamaktadır. Kök uçlarında kütleşme ve büyümenin durması gözlenir. Köklerdeki urlanmalar en çok görülen belirtiler olup, enfeksiyon bölgesinde çok sayıda dallanmalar, sık sık görülür. Nematod enfeksiyonu sonucu oluşan galler, odunumsu bir yapıya sahiptir. Bitkiler, zayıf bir gelişme gösterirler. Duyarlı bitkilerde larvalar köke girişten 4-5 gün sonra, ur gelişmesi gözlenebilir. Toprak sıcaklığı 10 oC nin altında gelişme olmaz. 15 oC nin üstünde hareketlilik başlar ve köklere giriş olur.
Yayılışı : Bölgemiz muz bahçelerinde Meloidogyne javanica % 100,[8] M. İncognita % 53,[9] ve M. Aranorio % 28,5 oranında[10] yayılış alanı mevcuttur.
Yaşayışı : Sonbaharda bitkilerin çürüyen köklerinden toprağa geçen urlar içindeki dişilerin bırakmış oldukları yumurtalarla çoğalırlar. Kışı urlu kökler içinde yumurta veya larva olarak geçirirler. Hafif bünyeli, geçirgen karakterdeki toprakları severler. 10 oC’nin altında gelişme olmaz. 20-27 oC arasındaki sıcaklık, gelişmenin ve urlanmanın en fazla olduğu sıcaklıktır. Populasyon toprakta Eylül ayında artmakta, Temmuz-Ağustos ayında düşmekte, kökte ise Nisan ayında artmakta, Haziran ve Temmuz ayında azalmaktadır.
Konukçuları : İki bine yakın konukçusu olduğu bilinmekte olup, yurdumuzda muz (Musa cavendishii L. Ve Musa sapientum L.) türlerinin toprak ve köklerinde bulun muştur.
Zarar Şekli : Muz köklerinin içine girip, muz gövdesine su ve besin taşıyan kökleri harap ederek, kendi yaşamını sürdüren, toprak altında yaşayan bu mikroskobik zararlılar, muz köküne hücum ederek, bitki öz suyunu emerek gelişmesini engelle rler. Kökler üzerinde ur oluşmasına neden olurlar. Bitkinin büyümesini engellerler. Ayrıca kök üzerinde açtıkları yara yerlerinde mantari hastalıkların gelişmesine neden olarak kök mantarlarının yayılmasına ve hastalık yapmasına neden olurlar. Nematod ların zarar vermiş olduğu bitki kökleri renksiz, gözle görülebilen kahverengi lekeler halinde görülmektedir. Bazı türlerin zararları ise kökler üzerinde urlar oluştururlar. Bu şişkinlikler bıçakla kesildiğinde görülen kahverengi çizgiler nematodun zarar vermiş olduğu dokulardır.
Kök-ur nematodlarının sebep olduğu zararlanmalar çok şiddetlidir. Köklerde meyda na gelen zararlar sebebiyle, gelişme durmakta, bitki boyları küçülmekte, gövdede yumuşama ve yapraklarda sararmalar görülmekte, salkımlardaki parmaklar yeterince gelişmediklerinden beklenen ürün elde edilememektedir.
Kök-ur nematodları muzların bodurlaşmasına, yaprakların sararmasına ve düşük ve rime neden olmaktadır.
Korunma Yolları : Kök-ur nematodlarına karşı alınması gereken tüm kültürel ve kim yasal mücadeleler bütün nematodlar için geçerlidir. Farklı bir uygulaması yoktur.
7.1.1.4. Muz Kök Gal Nematodu
Kök damarlarında delik açarak şiddetli çürümelere neden olurlar. Erken belirtileri yaprak sararması, ufak salkımlar, yaprakların pörsüyüp parçalanmasıdır.
Korunma Yolları : Kök-ur nematodlarına karşı alınması gereken tüm kültürel ve kim yasal mücadeleler diğer nematodlarda olduğu gibidir. Farklı bir uygulaması yoktur.
Nematodların neden oldukları zarar toprak tipi, bitki yaşı, içerdiği su, gübre, yağış ve bulunan nematod grupları gibi bir çok etkene bağlıdır. Üretimde en az % 25 ve en fazla % 90 zarar verirler.
7.1.1.5. Nematodlarla Kimyasal Mücadele
Muz bahçeleri nematodsuz alanlar üzerinde kurulmalı, nematodsuz dikim materyali kullanılmalı, dayanıklı muz bitkileri münavebeye sokulmalıdır. Yeni dikilecek muz fideleri mutlaka nematod ilaçları ile hazırlanmış ilaçlı su havuzlarında en az yarım sa at bekletilerek dikilmelidir.Sistemik granül ve emülsiyon ilaçlarla mücadelesi yapılmaktadır.
Fenamiphos etkili maddeli sistemik ilacın (Nemacur EC 400) emülsiyon formülasyo nu 7,5 lt/da, granül formülasyonu (Nemacur GR 10) 30 kg/da dozda kullanılabilir. İlaçlamalar, ilaç-hasat arası en az bir ay olmak üzere yoğunluğa bağlı olarak, 3 ayda bir sefer yapılabilir.
Cadusafos etkili maddeli, kontak etkili sıvı emülsiyon ilaç (Rugby 100 ME) 5 lt/da dozda yaz aylarında ve granül ilaç (Rugby 10 G) 5 kg/da dozda bakım döneminde uygulanabilir. Bu ilaç yalak başına 50 gr dozunda toprak yüzüne serpilip karıştırılır ve sonra sulanır. Bu ilaç Nisan ve Eylül aylarında 2 kez uygulanır.
İlaçlamaların ilki Mart-Nisan aylarında yapılan onarım sırasında başlamak üzere 3 ay ara ile 3 kez yapılmalıdır.
Bölgemizdeki seralarda nematod için Granül ilaçların Şubat-Mart aylarında bakım-onarma sırasında toprak içine karıştırılması, Haziran-Temmuz aylarında ise sıvılarının damlama ile kök bölgesine verilmesi şeklinde uygulanması etkilidir.
7.1.2. Kırmızı Örümcek (Tetranychus spp. (Acarina : Tetranychidae)
Tanınması ve Yaşayışı : Vücut bölümleri kaynaşmış, şekilleri oval görünümlü, boyları 1 mm. Den küçük canlılardır. Genellikle kırmızı renkli olmakla beraber, gelişme dö nemlerinde renk yeşilimsi-sarı, turuncu veya kahverengi olabilir. Yeni çıkmış larva 3 çift bacaklı olup, gelişmesini tamamladığında 4 çift bacaklı hale gelir. Dişiler erkek lere göre daha büyük ve dolgunca, erkekler daha küçük ve karın kısmı geriye doğ ru daralmıştır.
Kırmızı örümcekler muz yaprağının alt yüzeyinde ve meyve salkımlarında bitki öz suyu emmek suretiyle zararlı olurlar. Beslenmeleri sonucunda klorofilin de yok olma sıyla yaprakların sararma ve bronzlaşmasına yol açarlar. Bu beslenme ve renk deği şimi önce lekeler halinde görülür, sonra bütün toprak yüzeyini kaplar. Sonuçta bitki lerin beslenmesi gittikçe yavaşlar ve bu da meyveleri kalite ve kantite bakımın dan olumsuz etkiler. Meyvelerde zarar genellikle meyvenin sap ucu dolayında faz la, çiçek ucu kısmında ise daha azdır. Kırmızı örümcek yoğunluğunun yüksek oldu ğu durumlarda meyve kabuğunun yer yer kırmızı bir renk almasına sebep olurlar.
Kışı genellikle ergin dişi döneminde, ağaçların gövde kabukları altında, kök boğazın da, toprak yarıklarında ve tezek aralarında, ağaçların altında ve yakınlarında bulunan çeşitli artık ve barınaklarda geçirirler. İlkbaharda havalar ısındığında yaprak ve daha sonra meyve salkımlarına taşınarak beslenme ve çoğalmaya başlarlar. Yaz ortaları na doğru hızlı bir çoğalma gösterirler. Yaprakların alt yüzeyinde damarlar boyunca koloniler halinde bulunurlar.
Kırmızı örümcekler, özellikle serada yetiştirilen muzlarda zararlı olurlar. Dış ortama göre sera içinin daha sıcak ve buna ek olarak doğal düşmanlarından tecrit edilmiş oluşu, kırmızı örümceklere populasyon gelişmeleri için çok uygun bir ortam sağlar. Yıl boyunca çok sayıda (7-10) döl verirler. Sonbahar sonlarına doğru sıcaklığın düşmesiyle birlikte kışlamak üzere barınaklara göçerler.
Yüksek bir üreme gücüne sahip olan akarlar, sıcak ve kurak geçen dön emlerde büyük yoğunluklar gösterir ve tek yönlü azotlu gübreler de çoğalmasına yardımcı olur. Yağmurlu ve serin geçen dönemlerde ise çoğalmaları yavaşlar. Sera içinde yapay olarak gerçekleştirilen sisleme ve yağmurlanma uygulamaları da aynı etkiyi göstermektedir.
Kültür bitkilerinde zararlı olan kırmızı örümceklerin çoğalmalarını engelle yen etken ler arasında avcı akar ve böcekler büyük önem taşır. Bunlar zararlı akarların yumurta ve diğer gelişme dönemlerinde saldırarak onları baskı altında tutarlar. Ancak çoğu zaman bilgisizce, gereksiz ola rak yapılan insektisit uygulamaları sonucunda bir yandan doğal düşman ların yok olması, diğer yandan kullanılan ilaçlara bağışıklık kazanmaları nede niyle kırmızı örümcekler büyük bir hızla yeniden çoğalırlar. Bu yüzden kırmı zı örümceklerle mücadelede, onların doğal düşmanlarına zehirli olma yan özel akarisitler kullanılmalı ve gereksiz yere geniş etkili, kapsamlı ilaç ların kullanılmasından kaçınılmalıdır. Bunun yanında mutlaka her uygulama da farklı etkili maddeye sahip ilaçlar seçilmelidir.
7.1.2.1. Mücadelesi:
İlkbahar sonlarına doğru birer hafta ara ile bahçelerin ve ağaçların deği şik yönlerin den rastgele seçilecek 100 yaprak ve meyvede kontroller ya pılır. Yapraklarda ilk koloniler veya bir meyvede hareketli dönemde ortala ma 5 kırmızı örümcek görül düğünde ilaçlamaya karar verilir. Kontrollere mevsim boyunca devam edilir ve yoğ unluk görüldükçe ilaçlama tekrar lanır.
Ayrıca bu konuda kullanılan ve etkili başka özel akarisitlerde önerilebilir. Ancak ilaçlama uygulamalarında bitkinin bütün yüzeyinin küçük zerreler halinde ilaçlanma sına ve her ilaçlamada zararlının bağışıklık kazanma ması için farklı etkili maddeye sahip ilaçların seçilmesine özen gösteril melidir.
Uygulama sırasında motorlu pülverizatörler veya küçük boylu ağaçlar için basınçlı sırt pülverizatörleri kullanılmalıdır. Uygulamada iyi bir kaplama sağlanmasına, özellikle yaprakların alt yüzeyleri ile meyvelerin ıslatılması na özen gösterilmelidir.
7.1.3. PAS BÖCÜSÜ (UYUZ) MÜCADELESİ
Son yıllarda, havalandırması iyi olmayan bazı muz bahçelerinde, dallarda uyuz yani Pas Böcüsü yaygınlaşmaya başlamıştır. Uyuzun verdiği zarar meyve parmakları üzerinde oluşan pas rengi ile kolaylıkla anlaşılabilmektedir. Bu nedenle bu zararlıya Pas Böcüsü denir. Pas Böcüsü meyve parmakları üzerinde meyvenin öz suyunu emer, meyve kabuklarını sertleştirir. Zarar gören meyve ve sürgünlerde büyüme yavaşlar ve durur. Meyvenin piyasa değeri düşer. Meyve parmağı esmer bir renk alır. Bu renk bozukluğu ilaçlama ile düzeltilemez.
Meyve kabuğu zamanla çatlar, pul pul dökülür. Pas böcüsü 10 büyütmeli büyüteçlerle dahi ancak alışkın gözlerin görebildiği, baş tarafı geniş, karın tarafı dar, havuç biçiminde, yeşilimsi-sarı renkli bir akardır.
Akar, kışı ağaçların sürgünlerinde, yaprak altlarında ergin veya yumurta halinde geçirir. Dişiler yumurtalarını meyve ve yapraklar üzerine teker teker veya gruplar halinde bırakırlar. Yumurtalar kışın 24-30 günde, yazın 2-4 günde açılırlar. Uygun koşullarda pas böcüsü yılda 30 döl verir.
Rüzgar, böcek ve kuşlar aracılığı ile temiz bahçelere kolayca taşınabilirler. Turunçgillerde, zeytinde ve bir çok sebzelerde zarar yaparlar. Bölgemizin her tarafında yaygındırlar.
Pas böcüsünü yok eden 8 tür faydalı böceğin ülkemizde doğal olarak varlığı yapılan araştırmalarla bulunmuştur. Pas böcüsünü tam kontrol edebilmek için ilaçlı mücadelenin yanında bahçelerin temizliğine de önem verilmeli, mümkünse sebze ekilmemeli, bakımla ilgili her türlü önlem alınmalıdır. Önerilenlerin dışında, faydalı böcekleri öldürücü, yan etkili ilaçları kullanmaktan kaçınmalıdır.
İlaçlı mücadelenin başarısı, zamanın çok iyi ayarlanmasına, geciktirilmemesine bağlıdır. Pas böcüsü mücadelesine kış döneminde başlanılmalıdır. Bahçe bir önceki yıl uyuz ile bulaşıksa, kışın pas böcüsü ilaçlarından biri ile ilaçlama yapılmalıdır. Kışın ilaçlama yapılmamışsa, Mayıs başından itibaren bahçenin değişik yerlerinden, bahçedeki toplam ağaç sayısının 1/5 i kadar ağacın her birinin değişik yönlerinden, meyveler 7-8 günde bir kontrol edilmelidir.
El lupu ile yapılan kontrollerde ortalama olarak her görüş alanında 1-2 adet pas böcüsü görülürse ilaçlamaya başlanılmalıdır. Veya pratik olarak bir bahçenin bir sene önceki meyvelerinde en az % 5 oranında pas böcüsü zararlanması görülmüşse, o bahçede ertesi yıl kontrole gerek duyulmadan ilaçlamaya başlanılmalıdır.
Pas böcüsüne karşı ilaçlı mücadelede aşağıdaki ilaçlar ve dozları kullanılmalıdır.İlaçlamalar, yüksek basınçlı motorlu pülverizatörlerle ağacın iyice ıslanmasına dikkat edilerek yapılmalıdır.
Binapacryl içerikli ilaçlar madeni beyaz yağlı ilaçlarla karıştırılmamalıdır. İlaçlamadan 8-10 gün sonra yapılan kontrollerde pas böcüsünün zararı devam ediyorsa ilaçlama tekrarlanmalıdır.
7.1.4. Muz Tripsleri
Muz Thripsleri: Muz salkımı ve parmaklarında zararlı olmaktadırlar. Güney Afrika'da Hercinothrips bicinotus ve Scirthrips signipensis türleri Mercaptothionlu ilaçlarla kontrol altına alınmaktadır. Yaprak bitleri ile mücadelenin aynısıdır.
7.1.5. Yaprak Bitleri
Salkım ve yapraklara zarar verirler. Kimyasal ilaçlarla kontrol altına alınırlar.
7.1.6. Pamuklu Bit
Özellikle muz fideleri üzerinde, çoğaldıkça meyvelerde ve parmaklarda zarar veren yaprak biti türünde küçük zararlılardır. Özellikle yaprakların özsuyunu emerek beslendiklerinden bitkinin zayıflamasına neden olurlar. Emgileri ile salgılanan akıntılar üzerinde beslenen karıncalar aracılığı ile yayılması kolay olur. Mücadelesi için karınca mücadelesinin de birlikte yapılması yararlı olacaktır. Yaprak bitleri ile mücadelenin aynısıdır.
7.1.7. Sümüklü Böcekler
Bu zararlılar geceleyin zarar verir, gündüzleri ise toprak altlarında ve parmak aralarında gizlenirler. Kimyasal mücadele yapılarak zararları önlenir. Bazı yıllar çok zararlı olan bu böcekler, geceleri ve çok bulutlu karanlık günlerde beslenirler. Gündüzleri yaprak altlarında ve parmak aralarında gizlenirler. Kimyasal yolla kontrol altına alınabilirler.
7.1.8. Cosmopolites sordidus Germar: Muzun rizom ve yalancı gövdesi içinde bir çok tüneller açarak zarar yapar. Kültürel önlemler, biyolojik kontrol ve hasat edilmiş bir muzun yalancı gövdesinin uzunluğuna kesilerek 30 cm. boyundaki parçalarından elde edilen kapanlar kullanılarak kontrol altına alınmaktadır. Buna karşın kontrol altına alınamıyor ise toprağın etkisi uzun olan bir insektisitle ilaçlanması önerilmektedir.
7.1.9. Kabuklu bitler: Aenidiella aurantii, chrysomphalus fieus, aspidiotus elaeidis Marshali kabuklu bitlerinin renkleri sıra ile kırmızı, erguvani ve beyazdır. İlk ikisi parmaklarda ve yaprakların her iki yüzünde görülürse de, üçüncüsü yapraklarda ve yaprakların alt yüzünde bulunurlar. Bu bitler özellikle muzlarda görülen karıncaların toprak ilaçlaması ile yok edilmesi ve böylece kabuklu bitlerin doğal düşmanlarının populasyonu artırılarak kontrol altına alınabilir.
7.2. Muz Hastalıkları
Muz yetiştiriciliğinde dünya çapında önemli bazı hastalıklar vardır. Ancak bunların büyük çoğunluğu subtropik iklimde, yani ülkemizde görülmemektedir.
7.2.1. Meyve Çürüklüğü
Fusarium moniliforme, Botrytis cinerea ve Sclerotinia sclerotiorum gibi etmenlerin meyve uçlarından geriye doğru oluşturdukları çürüklüklerdir. Hasadı yapılan salkımın taraklara bölünmesinden sonra parmakların olgunlaşmasına doğru görülür. Hastalanan meyveler puro şeklini andırır. Çürüklüğe Mantarlar ve bakteriler neden olur. Benomyl ve Thiobendazole gibi belli süspansiyonlarına taraklar daldırılıp, 1-2 dakika bırakılarak meyve çürüklüğü önlenebilir.
Hasadı yapılan salkımın taraklara bölünmesinden sonra, parmakların olgunlaşmalarına doğru görülen bir hastalıktır. Hastalığa mantarlar ve bakteriler neden olur. En tahrip edici olan etmenlerden biri Gloesporium musarum’dur. Benomyl ve thiabendazole gibi ilaçların belirli konsantrasyonlarındaki süspansiyonlarına önceleri salkımdan ayrılmış ve temiz suda yıkanmış taraklar daldırılıp, 1-2 dakika bırakılmakla meyve çürüklüğü önlenebilmektedir.
Meyvelerde ayrıca Ceratocystis paradoxa, Sclerotinia, Dothiorella, Fusarium, Nigrospora musae, Deightonella, Gloeosporium musarum gibi mantar hastalıkları da gözlenmektedir.
Kök Boğazında Anamur’da rastladığımız ağaçların yıkılmasına neden olan Fil Hastalığı denen bir mantar hastalığı da gözlenmiştir. (Ek Resim 20. Muzda Mantarın Neden Olduğu Fil Hastalığı)
Muz bitkisinde görülen tehlikeli bir hastalıktır. Cercospora musae mantarının neden olduğu yaprak leke hastalığıdır. İlk belirtisi yaprağın orta damarı boyunca ve ona paralel olarak görülen hafif kahverengi yeşil, 0.3-1 mm uzunluğundaki, yapraklar üzerinde açık sarı lekelerdir. Lekeler, 1 cm uzunluk ve 1.5 cm kadar genişliğe ulaşarak kahverengiden siyaha dönen bir hat üzerinde eliptik, hafifçe kuru lekeler halini alır. Lekeler küçük kaldığı zaman zarar önemli değildir. Fakat lekelerin çevresindeki dokular hızla ölmeye başlar, ölü kısımların birleşmesiyle yaprağın az veya çok kısmı tamamen bozulur. Bunların küçük bir miktarı büyür ve oval bir hal alır. Koyu kahverengine dönüşür, sonra lekelerin orta kısmı ölür. Fotosentez için gerekli yaprak alanının azalmasına bağlı olarak salkım ve meyveler küçülür. Yapraklardan sonraki belirtisi meyvelerde görülür. Parmaklar olgunlaşmadan sararır. Meyveler köşeli ve erken olgunlaşır. Ülkemizde henüz tesbit edilmemiştir. Dithane M-45, Manep, Kocide DF gibi ilaçlarla kontrol altına alınabilir. Bu hastalığa karşı Kocide DF 15 lt suya 2 lt yağ ve 300 gr ilaç eklenerekyapraktan uygulanıyor.
Cercospora musae mantarının neden olduğu bu hastalık önce yapraklarda, sonraları salkımlarda ve onların küçükken ve olgunlaşmadan sararması şeklinde görülür. Denizaşırı ülkelerde mancozeb veya maneb, bakır oksiklorür gibi ilaçlarla denetim altına alınır.
7.2.3. Yaprak Leke Hastalığı (Kuş Gözü)
(Leaf Spot - Mycosphaerella musae)
Etmeni mantardır. Spesifik yaprak patojenidir. Yaprağın fotosentez alımını azaltır. Bu durum bitki ve meyve gelişmesini olumsuz yönde etkiler. Hastalık Güney Doğu Asya kaynaklıdır. Fakat buradan tropik bölgelere yayılmıştır. Genç yapraklarda zarar yapar. Cavendish grubuna giren klonlar yaprak leke hastalığına duyarlıdır. Subtropik şartlarda görülmemektedir.
Sıcak ve nemli dönemlerde sorun yaratan bir mantar hastalığıdır. Hastalık önce yapraklar üzerinde gözle görülebilen küçük lekeler şeklinde ve buların yaprak orta damarına yakın yerde birleşerek büyük lekeler haline gelmesi ile görülür. Sigatoga’da olduğu gibi kontrol altına alınır.
7.2.4. Sigara Ucu Çürüklüğü (Verticillium theobromae) (Cigar ve Rot)
Verticillium theobromae mantarının oluşturduğu bu hastalık özellikle meyvelerde büyük zararlar meydana getirmektedir. Puro ucu çürüklüğü, cigar and rot, parmak ucu çürüklüğü gibi isimler verilen bu hastalık etmeni bir çok ülkede görülmekte, fakat tehlikeli sonuçlar doğurmamaktadır. Hastalık etmeni V. theobromae meyveye, her hangi bir şekilde meydana gelen parmak ucundaki yaralardan girmekte ve sapına doğru ilerlemektedir. Gri bir mantar örtüsüyle kaplanan meyve ucu yanan bir sigara veya puro ucunun görüntüsünü almaktadır. Hastalık ülkemizde tesbit edilmiştir ve zarar derecesi önemli değildir.[16]
Batı ve güney Afrika, Kanarya Adaları, Trinidad ve Queensland gibi ülkelerle birlikte çeşitli ülkelerin muz alanlarında yaygın şeklde görülmektedir. Nedeni Verticillium the obroma mantarıdır. Bu mantar yeni doğum yapmış salkım çiçeklerinin çanak yapraklarında zarar yapar. Sonraları parmaklar boyunca yayılarak meyve kabuklarını karartır ve tüm dokuyu kaplar. Parmaklar üzerindeki hastalıklı bölge en sonunda tozumsu spor kümesi ile kaplanır. Bu görünüş puro ucundaki küle benzer. Salkımların doğumunu izleyen 8-11. günlerde parmak uçlarındaki solgun çiçek artıkları temizlenerek hastalık denetim altına alınmalıdır. Gelişmenin bu devresinde anılan çiçek artıkları elle kolaylıkla temizlenir. Geç kalınırsa temizlenen yerden bol miktarda öz su akar, bu da meyveyi lekeleyebilir ve görünüşünü bozar.
Resim 22. Sigara Ucu Çürüklüğü
7.2.5. Kordona Yaprak Lekesi
Etmeni mantar olan bir hastalıktır. Ülkemizde görülmediğinden ayrıntılı bilgi verilmemiştir. Tipik belirtisi yapraklarda oval, soluk kahverenginde lekeler ve yaprak kenarlarından orta damara doğru uzayan açık kahverenkli uzun şeritler halinde çürümüş dokular görülmesidir. Yaprakların büyük bir bölümünü çürütebilir. Bulaşık alanlar genellikle parlak sarı veya turuncu bir bölge ile çevrilidir. Bu bakımdan hasta yapraklar belirgin bir şekilde ayırt edilir. Bu hastalık genellikle zayıf bitkilerde veya ocaklarda fazla bitki bulunduğu durumlarda görülür. Kültürel önlemlerin düzeltilmesi hastalığı azaltır. Sigatoga da olduğu gibi ilaçlı mücadele yapılmalıdır.
Resim 23. Kordona Yaprak Leke Hastalığı
Yapraklarda ayrıca Deightoniella torulosa, Alternaria spp. ve Nigrospora spp. mantar etmenlerinin yaprak ayası ve orta damarlarında hastalık yaptıkları tesbit edilmiştir. Bu etmenler, yarasız dokularda hastalık oluşturmakla beraber , yaralı olan yapraklarda daha etkindirler. Özellikle dolu yaraları veya rüzgar yırtılmaları bunların yapraklara girişini artıran unsurlardır.
7.2.6. Panama Hastalığı
(Banana wilt-Fusarium oxysporum f.cubense) Muz solgunluğu, Fusarium solgunluğu da denilen bu hastalığa mantar sebep olur. Fusarium oxysporum f.cubense hastalık etmenidir. Bir toprak mantarı hastalığıdır ve bitkiye köklerden girer. Duyarlı muzların yumrusunda zarar yapar. Bir visküler solgunluğa neden olur. Mantar toprakta uzun süre dayanır. Tropikal Asya, Afrika ve Amerika'nın bir çok bölgelerinde yaygındır. Genel olarak etkili kontrol, sadece dayanıklı klonlarla yetiştiricilik yapmaktır. Gross Michel klonu Panama hastalığına duyarlıdır. Bu klonla kurulmuş olan bahçeler bu hastalıktan bahçenin tamamen ölmesine varacak kadar zarar görmektedir. Bu nedenle yerini Cavendish grubuna giren hastalığa dayanıklı klonlara terketmiştir. Sıcak toprak ısısı ve kötü drenaj, yüksek toprak rutubeti yayılmayı arttırır. Bu hastalıkta subtropik şartlarda görülmemektedir.
Bodur muzlar bu hastalığa dayanıklıdır. Hastalık, alt yapraklarda kenardan orta damara doğru parlak sarı bir bant görülmesi ile farkedilir. Bu yapraklar bir kaç gün içinde solar. Yaprak sapları bükülür, kuruyarak aşağı sarkar. Sonraları üst yapraklarda kurur ve bitki çürür. Bitkiler herhangi bir zamanda bu hastalığa yakalanabilir. Eğer meyveler tamamen gelişmeden bitki bu hastalığa yakalanmışsa bitki ölmeden önce, çok az bir olasılıkla hasat yapılır. Yalancı gövde içindeki öz su borularında sarı turuncu, mor kırmızı renkli benekler görülür. Dayanıklı çeşit ve fazla suların drene edilmesi ile hastalık denetim altına alınabilir.
Ülkemiz muzlarının köklerinde belirlenen hastalık Fusarium oxysporum’un bir çeşididir. Panama hastalığının henüz tesbit edilmemiş olması, yok olduğu anlamına gelmez. Çünkü ülkemizde yetişen muzlar bu hastalığa dayanıklı Cavendish grubu (Musa cavendishi) muzlarındandır.
Resim 24. Panama Hastalığı
Fusarium oxysporum f.cubense bitkiye köklerden girer; herhangi bir sebeple köklerde oluşan yaralanmalar, hastalık etmeninin köklere girişini artırır. Köklerdeki iletim dokularını tıkayan etmen ana gövdeye (yumruya) ve oradan da yalancı gövdeye geçerek iletim dokularını tıkamakta, bitkinin besin alışverişini durdurarak onun solmasına neden olmaktadır. Gerek kök, gerek ana gövde ve yalancı gövdeden kesit alındığında kırmızı-menekşe rengiyle bu hastalık kolayca tanınabilir.
7.2.7. Muz Meyvesi Parmak İçi Çürüklüğü
(Fusarium moniliforme) Muz meyve parmaklarının çiçek burnundan başlayarak, içine doğru girmiş siyah renkte bir çürüklük veya meyve sırtlarında çatlamalar, çatlak kısımlardan gelişen siyah çürüklükler şeklinde belirtiler gösterir. Muz dalının tarakları tamamen açıldıktan sonra, parmaklar henüz dolmadan, tazeyken, muz parmaklarının ucundaki çiçek artıkları, çiçeklenme tamamlandıktan sonra elle temizlenirse bu hastalık fazla yaşanmaz. Bu temizleme muz meyvesinin parmak ucunda sarartma sonrası görülen kararmanın olmamasını sağlayacak, ayrıca Türk Standartları Enstitüsünün Muz Standardlarında istenen bir durumu da ortaya çıkacaktır. (Ek Resim 21. Muzda Meyve İçi Fusarium Çürüklüğü)
100 lt. suya 200 gr. Aliette, 200 gr. Hektiram forte, 60-75 gr. Benlate, 200 gr. Penncozeb 80 WP., Takistin 50 WP, 100 ml. Saprol ilaçları ile yapılacak düzenli uygulamalar hastalığın kontrol altına alınmasında yardımcı olacaktır.
Bu hastalık etmeni ve çeşidi Fusarium moniliforme V. Subglutians bitkiye toprak üstü kısımlarından girerek, yalancı gövde içinde ana gövdeye kadar inen öz çürüklüğünü oluşturur. Bu mantarın çok sayıda küçük sporları (tohumları) yaprak kınlarının çürüyen yüzeylerinde hastalık başlatır. Çürüyen bu yüzeylerde pembesi kırmızı renk değişimleri görülür.
Bu hastalık ülkemiz muzlarında tesbit edilmiştir.
7.2.8. Kök Çürüklüğü
Akdeniz bölgesinde muzlardaki hastalık etmenleriyle ilgili yapılan araştırmada köklerde 6, gövdede 1 ve yapraklarda 3 grup belirlenmiştir.
Resim 25. Kök Çürüklükleri
Fusarium oxysporum, F. moniliforme, F. solani, F. semitectum, F. acuminatum ve Rhizoctonia spp. gibi mantar etmenlerinin köklere yaralar yoluyla girerek kararma yada çürümeler yaptığı hastalıklardır. Bu hastalık etmenleri iletim demetlerinde ilerleyemedikleri için bulundukları yerde kalırlar. Bunların zarar dereceleri köklerdeki yaralarla doğru orantılıdır. Yani yaraların çokluğu ölçüsünde zarar dereceleri artar. Bu yaralar ülkemiz muz bahçelerinde nematodlardan, yüksek dozda verilen kimyasal maddelerin yakmalarından oluşmaktadır.
Özellikle nematod saldırısı sonrası yaralanan köklerde gelişen fusarium çürüklükleridir. İyi bir nematod mücadelesi sonrasında yeni gelişen köklerde görülmez. Bunun dışında kötü drenajlı topraklarda, fazla suyun zararından meydana gelen kök çürüklükleri de fazlasıyla görülür. Bu nedenle kimyasal mücadele öncesi mutlaka iyi bir drenaj sağlanmalıdır.
7.2.9. Armillaria mellea: Bu mantar genel olarak Avustralya ve Güney Afrika’da görülür. Hastalığa yakalanan bitkilerde büyüme durmakta ve yaprakların bazıları sararmakta veya ölmüş olup yalancı gövdenin etrafında sarkmaktadır. Gövdeden kesit alındığında mantarın misel şeklinde beyaz bir alan oluşturduğu görülür. Ayrıca kahverengimsi-koyu kahverengi alanlar da görülebilir. İlginç olan bir tarafı kokunun mantar serası kokusunu andırmasıdır. Önlenmesi tedavisinden daha iyidir atasözü geçerlidir. Hastalığa yakalanmış bitkilerin toprak altı bölümleri de dahil olmak üzere temizlenip yakarak yok ettikten sonra, hastalıklı kökün 50-100 cm kadar kısmı örtü altına alınarak 24 saat süreyle 0,5 kg / 10 m2 dozda metil bromid ile ilaçlanmalıdır. Ayrıca bu çukurlara bol kireç uygulaması önerilmelidir.
7.2.10. Bakteriyel Çürüklük
(Pseudomonas (xanthomanas) solanacearum) Toprak altında, köklerden başlayarak gövdeye ve yalancı gövdeye geçen ve bitkiyi göçüren bir bakteri hastalığıdır. Gövde içinde yumuşak siyah rengi ve yaydığı kötü kokular ile tanınır.
7.2.11. Bakteriyel Noktalı Leke (pin spot) :
Bu hastalığa ilk defa Güney Afrika’da Transvaal’ın kuzey ve doğusundaki muz bahçelerinde, soğuk ve nemli geçen 1968 yılının son aylarında rastlanmıştır. Hastalığa neden şimdiye kadar kesin teşhisi yapılmamış olan bir bakteridir. Olgunlaşmamış parmaklar üzerinde kırmızıdan esmer veya siyaha kadar renkli küçük benekler görülür. Bu benekler 2 mm. çapında, ıslak bir hale ile çevrilidir. Şiddetli enfeksiyonlarda meyvenin kalitesi oldukça düşer. Meyveler salkımın doğumundan hasada kadar bulaşmaya karşı çok hassastır. Hastalık meyvelerin içerisine de girdiğinden alışılmış yöntemlerle mücadelesi zordur.
7.2.12. Moko - Bakteriyel solgunluk: Pseudomanas solanacearum bakterileri neden olur. Orta Amerika’da Gros Michel ve cavendish muz türlerinde önemli zararları oluyorsa da Güney Afrika’da henüz görülmemiştir. Hastalık önce alt yaprakların sararması ile göze çarpar ve diğer yapraklara geçerek bitkiyi kurutur. Kuruyan bitki çürür ve yıkılır. Bitki gövdesi kesilirse özsu borularında panama hastalığında olduğu gibi sarı kahve ve mor renkli lekeler görülür. Hastalıklı rizomlardan alınan kesit yüzeyinden sızan kurşuni-kahve veya kurşunimsi bakteriyel sızıntı ile panama hastalığından ayırt edilir. Budama, kesme aletlerinin sterilize edilmesi, dikimde temiz hastalıksız fideler kullanmak ve genel temizlik kurallarının uygulanması ile hastalık kontrol edilir.
7.3. Virüs Hastalıkları
7.3.1. Buncy Top Virüs
(Banana buncy-top virus) Muzlarda görülmeye başlayan bir virüs hastalığıdır. Ek Resim 19. de görüldüğü gibi, bu hastalık daha çok Avustralya ve doğuda daha yaygın olmakla birlikte Güney Afrika’da görülmemiştir. Buna karşın çok korkunç bir hastalık olduğu için tarifini yapmakla dikkat çekmekte fayda vardır. Virüs mekanik olarak değil de pentalonia nigronervasa afidi ile taşınmaktadır. Muz bitkisi büyümesinin her hangi bir döneminde görülebilir. İsminin de tarif ettiği gibi bu hastalıkta, hastalığa şiddetli olarak yakalanmış bitkilerin yaprakları tepede rozet şeklinde toplanırlar. Hastalıklı bitkilerin boyları kısa olup büyümeleri oldukça yavaştır. Hastalığın ilk belirtisi yaprak çevresinin alt bölümünde sekonder damarların yanı sıra veya orta damarda 1 mm den daha küçük koyu yeşil düzenli olmayan şeritlerdir. Bu şeritler seri halde koyu yeşil noktalardan tutunuz da kenarlar tırtıklı devamlı koyu yeşil çizgiler durumunda görülür. Daha kıvrılmamış olan yapraklarda sekonder damarlar boyunca soluk beyaz şeritler görülebilir. Yaprak anormal bir şekilde yani tepeden başlayarak honiyi anımsatan bir görünüşte açılım yapar. Hastalıklı bitkilerin kök sistemlerinde görülen çürüme derecesi sağlıklı bitkilere oranla daha fazladır. Belli başlı iki kontrol metodu vardır. Hastalıklı bütün fideleri yok etmek ve hastalıklı fideleri üretimde kullanmamaktır.
Resim 27. Bunchy Top Virüsü Yayılma Alanları
7.3.2. Boğaz Tıkanması
(Choke Throat) En önemli virüs hastalıklarındandır. Salkımın anormal doğması veya boğaz tıkanması şeklinde görülür. Bu hastalığa yakalanmış muzlarda, özellikle kışın ve ilkbaharda, salkım boğazdan tamamen çıkmaz. Gövdeden çıkmadan açılır. Kendini dışarıya zor atmış gibidir. Bu hastalığa karşı dayanıklı çeşitler seçilmeli, hastalıklı bitkilerin fideleri kullanılmamalıdır. Bodur muz Güney Afrika’da yıllarca başarı ile yetiştirilirken istenmeyen bazı özellikleri, örneğin kışın ve ilkbahar başlangıcında bitkinin salkımı boğazından tamamen doğurmadığı görülmüştür. Bu boğaz tıkanması olarak adlandırılmıştır. Bu durumda olan salkımlar, güneşe karşı yapraklar tarafından iyi korunmadıklarından güneş yanıklığından etkilenirler. Güneşe bakan bu salkımlar genellikle küçük, kalitesiz olur ve bir sandığı doldurabilmek için bir kaç salkıma gereksinim duyulur. Ayrıca bu salkımlar mantari hastalıklara, örneğin cigar-end hastalığına duyarlı olurlar. Yetiştiriciler için ekonomik açıdan oldukça fazla kayıplara neden olduğundan kış soğukları istenmez. Boğazı tıkanmadan normal doğum yapan bitki yetiştirebilmek için iki yol vardır. Dwarf cavendishi plantasyonlarından üstün olanlarını seçmek ve diğer ülkelerden yeni muz çeşitleri getirmek.
7.3.3. Mozayik Virüsü
Genç yapraklar üzerinde, küçük yeşilimsi sarı lekeler halinde görülür. Bu lekeler damar aralarındadır. Bunun arkasından bitkide çalışmama, şiddetli bir mozayik, yaprakta şekil bozukluğu (deformasyon) ve bodurluk görülür. Meyvelerde de benzeri bir durum gözlenir. Meyvelerde şekil bozuklukları oluşur.
Resim 28. Yaprakta Mozaik Virüsü Aşamaları
Muz'da ilk defa Alanya'da 1973 yılında Hıyar Mozaik virüsünün zararı tesbit edilmiştir.
7.3.4. Mücadelesi
Virüs hastalıklarına karşı ilaçlı mücadele kesinlikle yoktur. Tamamiyle kültürel önlemler uygulanabilir. Bunlar,
Hastalık belirtisi gösteren bitkiler sökülmeli, artıkları toplanıp bahçeden çıkarılmalı ve yok edilmelidir. Hastalık belirtisi gösteren bitkilerin fideleri kesinlikle üretim amacıyla kullanılmamalıdır.
Hastalığın bulunduğu bilinen bitkiler ve bu hastalığa yakalanabilen ve hastalığın taşınmasına neden olan hıyar, kavun, kabak ve diğer kabakgiller, domates, mısır, biber gibi bitkiler muz bahçeleri içerisinde veya çevresinde yetiştirilmemelidir.
Bahçe içerisinde ve çevresinde yabancı ot mücadelesi sürekli yapılmalıdır.
Meyve kesim bıçakları ile onarım-budama bıçak ve aletleri hasta bitkiler kesildikten sonra dezenfekte edilmelidir. Bu amaçla Hypo çamaşır suyu veya benzeri bir dezenfektan kullanılabilir.
7.4. Fizyolojik dengesizlikler
7.4.1. Meyve Kabuğu Dengesizliği (Goos flesh) - diken diken olmuş deri): Goos flesh muz meyve kabuğuna etki eden fizyolojik bir dengesizliktir. Bu dengesizliğin belirtileri sadece olgun meyvelerde görülmekte ve bu zararın derecesi az veya çok şiddetli olmaktadır. Etkisi altında kalmış bulunan meyve solgun ve buruşuk görünüşte olup meyve dış kabuğu soyulduğunda meyve kahverengi renk alır. Meyvenin pazar değerini düşürür. Goos flesh meyve kabuğu dengesizliği daha çok bağıl nemin düştüğü ve kurak geçen kış mevsimlerinde görülür. Meyvelerin olgunlaşmaya başladığı andaki nemin de meyve kabuğu üzerinde belirli bir etkisi olduğu görülmüştür. Bu nedenle meyve kabuğunun nem içeriğinin bu hastalıkta yaşamsal önemi vardır. Belirtileri hücre yapısının alt epidermalindeki dağılmalardan başlar. Hücrelerin bileşimindeki bozukluk, olgunlaşma anında meyve kabuğunun kısmi su kaybı sonucudur. Muzun olgunlaşması fazla miktarda nişastanın eriyebilir karbonhidratlara çevrilmesi ile karakterize edilir. Bu reaksiyon meyvenin ozmotik basıncını oldukça artırdığı için kabuktan meyveye su hareketi olur. Güney Afrika’da yetişen bodur muzlar Madagaskar meyvesi ile karşılaştırıldığında oldukça kurak karakterlidir. Meyve olgunlaşması sonucu meye kabuğunda görülen dehidrasyon Güney Afrika muzlarının hücresel yapılarında plasmolysis ve dağılma olayını başlatmakta, fakat bu durum meyve kabuğu nem içeriği yüksek olduğu koşullarda görülmemektedir. Şimdiye dek bu dengesizliğe çözüm olarak bir öneri yoktur.
DERİM, OLGUNLAŞTIRMA, DEPOLAMA, TAŞIMA
8.1. Derim
Muz meyvesinin gelişme devresi, uygun ekolojilerde 110-130 gün sonra tamamlanır. Bazı yıllarda bu süre 75-150 gün olabilir. Türkiye şartlarında muzlar 120-150 gün sonra derim olgunluğuna ulaşır. Meyve, bitki üzerinde yeme olgunluğuna gelmesi beklenmeden yeşil olum devresinde derim yapılmalıdır. Koyu yeşil renkten, açık yeşil renge dönüşürken ve parmak içleri dolgun ve parmak köşeleri yuvarlaklaşan muz meyveleri hasat yapılabilir. Bazı ülkelerde muz dalları, hasar görmemeleri için, bahçe içinden paketleme istasyonlarına teleferik benzeri araçlarla taşınır. Muz meyvesi diğer meyvelerden farklı olarak çok erken gelişme devresinde (meyve 5-7 cm. boyunda) hasat edilse bile normale yakın aroma oluşturur veya geç de olsa olgunlaşmasını tamamlayabilir. Ancak yetiştirici meyvenin henüz yeşil olarak kaldığı en geç tarihte hasat yapmakta, böylece meyve olgunluğa başlamadan önceki en ileri ve iyi gelişme durumuna ulaşmış olur. Derimden sonra veya depolandıktan sonra olgunlaştırılmaktadır. Meyveler bitki üzerinde olgunlaşmaya bırakılırsa, meyve kabuğu çatlar, hasat edilip olgunlaştırılanlara göre daha fazla nişasta ve daha az şeker oluştururlar. Ayrıca çeşitli hastalık ve zararlılar meyvelerin değerini düşürmektedir. Derim zamanının saptanması, özel bir gözlem yeteneği gösterir. Amaç hevenk ekseninin sarkıklığı ve muz parmaklarının köşeli olma durumu esas alınmaktadır. Meyvenin enine kesitinde görülen köşeler, meyve gelişme devresinin sonlarına doğru, meyve etinin gelişmesinin devam etmesi sonucu, gelişmesi yavaşlayan kabuğa doğru basınç yapması nedeniyle, giderek kaybolur ve kesit yuvarlaklaşmaya başlar. Bu değişim belirli kademeler şeklinde saptanabilir. Anglo-amerikan literatürüne göre hasat oluşumu için üç gelişme devresi önemlidir (Resim 29)[1]
Resim 29. Farklı Gelişme Devrelerindeki Muz Meyvelerinin Enine Kesiti
Üç çeyrek Gelişmiş Tam gelişmiş Tam gelişme
durumu üç çeyrek üç çeyrek durumu durumu
1. Üç çeyrek: Meyve yarı irilikte ve belirgin köşeli,
2. Tam gelişmiş üç çeyrek: Meyve daha az belirgin köşeli
3. Tam: Meyvenin köşeli durumu tam olarak kaybolmuştur.
Bunlar arasında ara kademeler de seçilip uygulanabilir. Yerel pazarlar için hasat zamanının saptanmasında kabuk rengi dikkate alınmakla beraber, uzak pazarlar için "tam üç çeyrek" devreden biraz önce veya sonraki durumlar arasında bir seçme yapılır. Uzak pazara gönderilecek muzlar daha erken devrede hasat edilir. Tropikal bölgelerde yerel tüketime verilecek muzlar "tam gelişmiş" durumda hasat edilir ve gölge bir yere asılarak olgunlaştırılır.
Güney Afrika'da dış ülkelere satılacak muzlar aşağıda olduğu gibi sınıflandırılmaktadır.
a- En az 95 gr. ağırlıkta, 177 mm. uzunlukta ve çevresi 107 mm olan büyük parmaklar
b- En az 65 gr. ağırlıkta, 152 mm. uzunlukta ve çevresi 95 mm olan orta boy parmaklar
c- En az 58 gr. ağırlıkta, 139 mm. uzunlukta ve çevresi 95 mm olan küçük boy parmaklar.
Muz hasadı parmaklar olgun, fakat yeşilken yapılır. Parmaklardaki koyu yeşil renk açılıp parmak köşeleri yuvarlaklaşınca kesime başlanmalıdır. Hasat yapılırken salkımların yara-bere almamasına dikkat edilmelidir. Aksi durumda koruma güçleştiği gibi kalite de bozulur. Hasat iki kişi ile yapılır. Önce salkım bir torbaya alınır. Sonra kesilir ve taşınır. Taşıyıcıların omuzunda salkımları zedelenmekten koruyacak yumuşak sünger bulunmalıdır. (Ek Resim 6. Hasat Edilmiş Salkım)
Hasat günün serin saatlerinde yapılmalı, hasat edilen ürünler güneşte bekletilmemeli ve sıcak dönemlerde olgunlaşmış bulunan meyveler dalında fazla bekletilmeden hemen kesilerek piyasaya sunulmalıdır. (Ek Resim 18. Sera İçi Taşımacılıkta Kullanılan Vagon)
Tüm bahçenin hasadı ya bir defada veya 2-3 defada dallar dipten kesilip alınmak suretiyle yapılmaktadır. Dwarf Cavendish'de hasat tek kişiyle yapılır. İşçi sol eliyle dalın sapını tutar ve diğer elindeki uygun bir bıçakla ekseni 30-40 cm. ilerisinden keser. Ülkemizde örtü altı muz bahçelerindeki hasatta ise dalların ağırlığı yüzünden bu işlemi tek kişi yapamaz. Bir kişi dalı omuzuna alacak şekilde tutarken, diğer kişi birinci tarağın üzerinden dalı testereli bıçak ile keser ve dal seradan çıkarılır. Daha sonra dal ya bütün olarak veya son zamanlarda yaygınlaştığı şekliyle taraklara ayrılarak pazarlanır. Taraklar daldan kesilmeli, kalitelerine ayrılmalıdır. Kesim nedeniyle açılan yaralardan akan lateks, hava ile okside olduğundan kahverengi lekeler yapar. Bunun için meyveler zayıf bir hypoklorid banyosunda 10 dakika yıkanır ve genellikle bir mantar ilacı ile (maneb'li) ilaçlanır. Bu suya kararmaları önleyen anti-oksidantlar (sitrik asit, askorbik asit) de eklenir. Benomyl’in 200-300 ppm’lik konsantrasyonlarında kullanılabilir. Kesilmiş kısımlar ilaca batırıldıktan sonra kurutulur ve ince polietilen örtülerle sarılarak, delikli karton kutularda ambalajlanmaktadır. Muzlar hava sirkülasyonu olan kutulara yeşil olarak konmalıdır. Daha sonra 2,7 oC sabit sıcaklıkta tutulacak depolara konulmalıdır. Bu sıcaklıkta olgunlaşma çok yavaştır.[4] (Ek Resim 36. Tarakların Yıkanması)
Resim 30. Salkımların Yıkanması ve İlaçlanması
Ülkemizde polietilen örtü yerine çeşitli kağıtlarla sarma ve tahta sandıklarla ambalajlama yöntemleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak son yıllarda özellikle Anamur ilçesinde önerilen teknolojilerle hasat, ambalaj ve pazarlama teknikleri uygulanmaya başlamış ve gelecekte çok daha yeni tekniklerin uygulanacağı konusunda ümit vermektedir.
Resim 31. Muzda Ambalajlama
8.2. Olgunlaştırma
Hasat edilen muz koyu yeşil renkli kabuğa sahiptir. Olgunlaştırma bu rengin açılması, meyvenin öz kısmının yumuşaması ve donuk beyaz renk almasıyla başlar. Kabuk rengi önce açık yeşil, yeşilimsi, sarı ve en son parlak sarı renge döner. Bu son devrede meyve ucu ve sapı henüz yeşildir. Kabuk doygun sarı olunca meyve yeme olgunluğuna gelmiş olur. Daha ileri devrede meyve eti sulanır ve generatif değişimler başlar. Çeşitli mantar enfeksiyonları, kabuk kararmaları görülür. Sonunda meyve tüm olarak yenemeyecek hale gelir.
Olgunlaştırma sırasında klorofil bozulur, renk sararır, meyve eti yumuşar. Nişasta şekere dönüşür. Bu dönüşüm 3-7 gün arasında değişir. Olgunlaşma sırasında 1. aşama yeşil dönemdir. 2. aşama açık yeşil dönem (nişasta şekere dönüşmeye başlar), 3. aşama yarı yeşil dönem (taşımaya uygun), 4. aşama ¾ ‘ü sarı dönem (3-5 oC saklama ortamında saklanabilir), 5. aşama sarı ama uçları yeşil dönem (manava gönderme zamanı), 6. aşama tam sarı dönem (müşteriye sunma için en uygun renk), 7. aşama kahverengi noktalı sarı renk, en fazla tat olan dönem 7. dönemdir. (Ek Resim 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49)
Resim 32. Bir Muz İşleme Tesisi
Genel olarak uygun hasat zamanında kesilen muzlar, 18-24 oC sıcaklıkta bir veya iki hafta içinde kendiliğinden olgunlaşırlar. Bunun altındaki sıcaklıklarda olgunlaşma yavaşlar ve hatta uygun depo sıcaklığı 13 oC 'ye düşünce pratik olarak tamamen durur. Daha yukarıdaki sıcaklıklarda ise olgunlaşma metabolizması bozulduğu için olgunlaşmada anormallikler başlar. Bu nedenle tropik şartlarda (24-32 oC) olgunlaşan muzlar, yeşil kalır veya çekici bir renk kazanamazlar. Hatta olgunlaşma durur (boiling). Ağaç üzerinde bırakılan meyvelerde olgunlaşma süresi 40-50 gün kadar uzayabilir. Çünkü ağaç üzerinde kalan meyve ana bitkiden gelen olgunluğu frenleyici veya etilene duyarlılığı geriletici etkiler altında kalır. Bu nedenle ağaç üzerinde kalan meyve için gerekli olgunluğu başlatıcı endogen etilen dozu, hasat edilen meyve için gerekli dozdan daha yüksektir. Hasat edilen meyvede bu sınır doza daha erken eriştiğinden, olgunlaşması da erken başlar, olgunluğu erken tamamlanır. Aynı şekilde hasat zamanında fizyolojik gelişmesi ileri meyveler de, gelişmesi geri meyvelerden daha erken olgunlaşır. Bu nedenle tam gelişkin devrelerde hasat edilen muzlar, daha önceki devrelerde hasat edilen muzlara göre daha erken olgunlaşır. Belirli bir hasat olgunluğuna erişmeden hasat edilen muzlar ise dıştan bir etilen uygulaması yapılmaksızın kendiliğinden olgunlaşamazlar. Meyveler ne kadar erken hasat edilirse, olgunluktaki meyve kalitesi de o kadar düşük olur. Özellikle tatlanma geri kalır ve uçucu madde salgılanması azalır. Meyvelerin hasattan sonra yeşil kabuklu olarak kalabildikleri sürenin uzunluğu ve kısalığı, meyvenin hasat sırasındaki fizyolojik gelişme durumu veya olgunluk derecesi ile ilişkilidir. Çiçeklenmeden sonraki 90. günde hasat edilen meyvenin (Gross Michel tropik şartlarda) hasattan sonra yeşil kalma süresi 17 gün iken, çiçeklenmeden 120 gün sonra hasat edilen meyvenin olgunlaşma süresi 9 gündür. Bu değerler Cavendish çeşidi için sırasıyla 21 ve 14 gündür. Meyvenin çiçekten sonraki gün sayısı olarak bildirilen hasat zamanı ile, hasattan sonraki yeşil kalma süresi 90-120 günler arasında linear ilişkilidir.[5] (Ek Resim 37. Etiketli Muz Tarakları)
Çizelge 37. Sarartma İçin Gerekli Sıcaklık ve Zaman Aralıkları
G
Ü
N
L
E
R
Sarartma
1
2
3
4
5
6
7
8
9
Periyodu
oC
o C
Co
Co
Co
Co
Co
Co
Co
4 gün
20
20
19
19
5 gün
19
19
19
19
13
6 gün
18
18
18
18
15
13
7 gün
18
18
17
17
15
14
13
8 gün
17
17
15
15
15
15
14
13
10 gün
14
14
14
14
14
14
14
14
13
Sararan muzun sarartıldığı durumda korunabilmesi için gereken sıcaklık 13-15 oC dir. Bu derecede dahi muz o şeklini 2-4 günden fazla koruyamaz.
Sararma sırasında ve öncesinde yüksek sıcaklıkta kalmış muzlar için pişmiş deyimi kullanılır. Pişmiş muzların veya aşırı sıcaklıkta sarartılan muzların meyve eti yumuşak, kabukları ise çok nazik olur. Bu nedenle taraklardan parmaklar kolaylıkla kırılır. Üstelik yeşil rengin sarıya dönüşü gecikir. yukarıdaki tabloya göre sarartılan muzlar çok beğenilir.
Sarartma odalarında oransal nem olabildiğince yüksek tutulmalıdır. Önerilen oransal nem % 85-90 dır. Bunu sağlamak için suyu atomize şekilde püskürten memeler kullanılabilir. Sararmadan sonra su fıskiyeleri kullanılmamalıdır.
Muzlar özel odalarda sararmaya bırakıldığında, çıkarttıkları gazların sararmaları için faydalı olması nedeniyle, bu odaların hiç hava kaçırmaz şekilde yapılması gereklidir. Aynı nedenle muz halen yeşil iken kapıların açılıp kapanması da istenmez. Ancak sararmalarına yakın hafif derecede havalandırma faydalıdır.
Geç sararma karakteri gösteren muzlar için etilen gazı kullanmak sararmayı hızlandırır. Bu gazın kullanımı ile lezzette hiç bir değişiklik olmamaktadır.[6]
Hasat zamanında muz meyvesi 0,2 ppm etilen taşır. Olgunluğun başlamasından önce bu 0,5 ppm'e yükselir. Ancak meyvenin olgunlaştırılması için çok düşük dozda etilenin uygulanması yeterlidir. Çizelge 38 sürekli olarak verilen değişik etilen dozu ile meyve renginin post-klimakteriel devrenin ikinci gününde aldığı tipik sarı renge ulaşması için gerekli süreler gösterilmiştir.
Çizelge 38. Etilen Uygulanan Meyvelerin Hasat Zamanı
Çiçeklenmeden sonra
Etilen Dozu (ppm) 80.gün 111. gün
0 18 gün 16 gün
0,1 15 gün 10 gün
0,3 7 gün 4 gün
0,5 6 gün 3,5 gün
1,0 5 gün 3 gün
5,0 3 gün 2 gün
Çizelge 38. de de görüldüğü hasat zamanı geciktirildikçe meyvelerin olgunlaşma süresi kısalmaktadır. Artan etilen dozları da süreyi kısaltmışlardır.
Muz endüstrisinde meyvelerin olgunlaştırılması, gerekli koşulları sağlanmış özel odalarda yapılır. Bunun için 20-21 oC sıcaklıktaki odada meyve eti sıcaklığı 19 oC ye yükselmiş meyvelere, 12 saat aralıklarla 1000 ppm etilen verilir. Etilen miktarının hesaplanmasında meyvelerle dolu odanın serbest kalan hacmi esas alınır. Bu süre sırasında, depo havasının tümünü saatte 50 defa yer değiştirebilecek kapasitedeki bir vantilasyon sürekli çalıştırılır. Bu 12 saatlik sürenin sonuna doğru ve yeni etilen verilmeden önce, depo tüm olarak taze hava ile havalandırılmalıdır. Olgunlaştırma odasının oransal nemi iyi bir aroma oluşumunun sağlanması için % 93-95 olmalı ve kabuk sararması başladığında kabuk çatlamasının önlenmesi için nem % 85'e düşürülmelidir. Olgunlaştırma sırasında bağıl nemin % 85'in altına düşmesi özellikle Cavendish muzlarında olgunlaşmada anormallik yapar ve su kaybını artırır. Bu muzlar aynen üşüme zararlarında olduğu gibi klimakterium göstermezler. Eğer muz tarakları veya hevenkleri ince polietilen örtülerle sarılmışlarsa odanın oransal nemi önem taşımaz. Etilen uygulamasının sayısı, meyvenin hasat olumu ve pazara verilme zamanına göre azaltılır veya artırılır. Genel olarak 1-3 gün arasında tekrarlanır. Bu süre sırasında sıcaklık her gün için 1 oC'ye derecede düşürülür. Ancak sıcaklık düşürülmesi renk açılması başlayınca başlatılır. Olgunlaştırma işlemi sürekli etilen verilerek de uygulanır. Bu durumda 10-15 ppm etilen nemlendirilmiş ve 19-20 oC'de ısıtılmış hava ile karışık olarak odaya verilir ve iyi bir dolaşım yaptıktan sonra diğer taraftan atılır. Olgunlaştırma işlemleri genellikle Cavendish gibi zor olgunlaşan çeşitlerde uygulanmaktadır. Son zamanlarda Gross Michel için olgunlaştırma işlemleri yapılmasından vaz geçilmiştir. Bu çeşit normal şartlarda kendiliğinden olgunlaşmaktadır.
Ülkemizde muzlar için modern olgunlaştırma uygulamaları yeni yeni başlamaktadır. Olgunlaştırmada turunçgil meyvelerinin sarartılmasında kullanılan odalar rahatlıkla kullanılabilir. Olgunlaştırmada, etilen yerine ilkel olarak asetilen veya karpitten elde edilen asetilen kullanılması çeşitli bozulmalara yol açmaktadır. Olgunlaşma iyi olmamaktadır.
Olgunlaştırılan muz meyveleri tüketiciye yeşil renk tam kaybolmamış ve uç ile sap kısmı henüz yeşil durumda iken verilirler. Tropik bölge muzları hasattan sonraki 1-4 hafta içinde Avrupalı tüketiciye ulaşmış olmaktadır.
Muzlar özel odalarda kendi kendine sararmaya bırakıldıklarında çıkardıkları gazların sararmalarına faydalı olmaları nedeniyle bu odaların hava kaçırmaz şekilde sağlam yapılması gerekir. Sararmalarına yaklaşırken hafif derecede havalandırma isterler.
Geç sararma özelliği gösteren muzlar için karpit, etilen, ethrel kullanılarak sarartılır. Sarartma odalarında bağıl nem yüksek tutulmalıdır. Önceleri %93-95 olup kabukta sararma başladığında %85’e düşürülmelidir. Çok hızlı sarartma isteniyorsa 24 saat 20-21 oC’de 1000 ppm lik Etilen uygulamasıyla başarı sağlanabilir.
Muzların depolanmasında 13.5 oC’de ve 10 ppm. Etilen gazı uygulanmasında en iyi sarartma yapılmaktadır.
8.3. Depolama ve Taşıma
8.3.1. Depolama
Muzların hasat sonrası yaşam sürelerinin uzun olmasını sağlamak için kısa sürede uygun depolama koşullarına getirilmesi gerekir. Bu şartlar genellikle çeşitli nakliye araçları ve soğuk hava depolarında sağlanır. Klimakteriyel bir meyve olan muzların solunum hızı bir çok meyve türlerine göre çok yüksektir. Depolama sıcaklığı da yüksek olduğundan bu solunum hızını azaltma olanağı da sınırlıdır. Bu nedenle depolamada soğutma kapasitesi hesabında bu durumlar göz önüne alınmalıdır. Muz meyvesi genel olarak 13 oC de 1-2 hafta süreyle depolanabilir. Bitki olarak soğuğa daha dayanıklı olduğu halde, meyvesi soğuğa daha duyarlı olan Cavendish çeşidi 14 oC de depolanmaktadır. Ancak Dwarf Cavendish için bu sıcaklık daha düşüktür. Daha düşük sıcaklıkta çeşide ve kalma süresine bağlı olarak üşüme olur. Depoda bağıl nem % 90-95 olmalıdır. Kontrollü atmosferli depolama olanakları varsa muzlar % 4-5 oC oksijen ve %5 CO2 ortamında 3-4 hafta dayanabilirler. Ancak bu meyveler olgunlaştırmadan sonra iyi renklendikleri halde, aroma durumları geriler. Bu sınırlar aşılınca da meyvede çeşitli koyu gri lekeler oluşur. İnce polietilen torbalarda dayanıklılığı 4-10 gün artar. Bu nedenle uzun süreli taşımalarda az delikli, kısa süreli taşımalarda ise fazla delikli polietilen torbalar kullanılır. Bunların kalınlığı 0,038 mm olmalıdır. Ülkemizde muzların depolanması üzerinde yapılmış çalışmalar yoktur. Bununla beraber muz yetiştirme bölgelerinin kuzeyinde kalan ülkemiz için uygun depolama sıcaklığı daha düşük olabilir. Ancak ülkemizde yetiştirilen muzların Cavendish grubundan oldukları da unutulmamalıdır.
Muzlar depo şartlarında da önemli miktarda Etilen salgılarlar. Bu gaz depo içinde kalarak olgunluğu hızlandırır. Çünkü düşük sıcaklıklarda önemli etkisi olmayan etilen, muzun depolandığı sıcaklık şartlarında etkili olur. Bu gazın depodan alınması, depo süresini önemli ölçüde arttırır. Bu amaçla vermikülite emdirilmiş potasyum permanganat blokları depo içine konur. Muz ambalajları içine konan tarakların hastalanmaması, zarar görmemesi için difenilli kağıtlara sarılabilir veya Muz taraklarını polietilen örtülerle sarılıp içine etilen ve CO2 yi absorbe edici özel maddelerin konulması da başarılı olmaktadır. Muz depolarında etilene karşı etkili yollardan biride dış hava ile havalandırmaktır. Depo günde bir defa havalandırılacak şekilde sürekli veya birden havalandırılır. Depo içi hareketi de başlangıçta hızlı (saatte depo hacminin 50 katı), soğutma tamamlandığında yavaş olarak ayarlanmalıdır.
8.3.2. Taşıma
Meyve naklinde gemiler ve kara taşıt araçları kullanılır. Taşınma esnasında meyvelerin depolama şartlarına uygun şartlarda kalmaları gerekir. Isı izolasyonu olmayan araçlar yüksek yerlerden, soğuk bölgelerden geçerken, meyveler için kritik depo sıcaklığı altına düşen sıcaklıklardan zararlanır. Uzun mesafeler için ve sıcak aylardaki veya bölgelerdeki taşıma için soğutmalı araçlar kullanılmalıdır. Kısa mesafeler için iyi bir havalandırma yeterli olabilir. Bu havalandırma en uygun hava sıcaklığında yapılmalıdır. Soğuk bölgelerdeki taşımalarda ısıtma bile gerekli olabilir. (Ek Resim 38. Muzların Toplu Taşınması)
Taşıma araçlarına yüklenecek muzlar iyice gözden geçirilir ve özellikle ileri gelişme devresinde bulunan meyveler ayrılmalıdır. Çünkü bu meyveler, uygun depo şartlarında olsa bile tüm partinin olgunluğunu hızlandırırlar. Meyveler taşıma sırasında olgun olarak çıkarlar ve tüketiciye hemen verilse bile, ancak aşırı olgun veya düşük kaliteli olarak ulaşırlar. Hele taşıma şartları biraz kötü ise tüm parti bozulur, zarar büyük boyutlara ulaşır. Bu nedenle yükleme kısa sürede bitirilmeli ve ambalajlama çeşitli sarsıntılardan zarar görmeyecek şekilde sıkıca yapılmalı ve depolanmalıdır. Ancak depolama iyi bir hava hareketine olanak verecek şekilde olmalıdır. Araçta veya depoda soğutma kısa sürede tamamlanmalıdır. Hasat yapılırken ve meyveleri sarartma deposuna yerleştirirken salkımların yara-bere almamalarına dikkat edilmelidir. Yaralanan ve berelenen meyvelerin kalitesi bozulur.
8.4. Depolama ve Olgunlaştırma İle İlgili Sorunlar
8.4.1. Uygun Hasat Zamanının Geçirilmesi
Bu durumda kesilen meyveler öngörülen pazarlama süresini tamamlayamazlar ve bozulurlar. Meyveler klimakteriyel devreye girdikleri için uygun depo şartlarında bile (gemide) kendiliğinden olgunlaşmaya başlarlar. Kendileri ile beraber tüm partinin olgunluğu ilerler ve artık kontrol altında tutulamaz. Bu nedenle taşıma ve boşaltmadan sonra önemli miktarda meyve pazarlanamaz duruma girer. Çünkü toptancılar henüz yeşil ve sert meyveleri alırlar ve istendiği zaman olgunlaştırarak satar. Bu nedenle klonun özellikleri ve pazarlama süresi göz önüne alınarak uygun hasat zamanı seçilmelidir. Muz meyvelerinde hasat sonrası bozulmalar ve nedenleri Resim 34. 'de incelenmiştir.
8.4.2. Depolamanın Geciktirilmesi
Hasattan sonra meyveler en geç 36 saat içinde depolanmalıdır. Bu sürenin uzun olması meyvelerin klimakteriel devreye girmelerine yani olgunlaşmaya başlamalarına neden olur. Yüksek sıcaklıklarda 2-3 gün bekletme, bu başlangıç için yeterlidir. Klimakteriel devrenin başlaması meyvede gözle saptanamaz. Et sertliği ile saptama bile yeterince başarılı olmamıştır. Bu nedenle çözümü güç bir sorun olarak kalmaktadır. (Ek Resim 39. Muzlar Tezgahta), (Ek Resim 40. Tüketiciye Sunulan Muz), (Ek Resim 41. Yemeye Hazır Muz), (Ek Resim 42. Ortalama 1 kg lık Taraklar Tezgahta)
8.4.3. Depolama Şartlarının Bozuk Olması
Uygun depo sıcaklığı ve havalandırma, olgunluk kontrolü için en önemli faktörlerdir. Sıcaklığın yüksek, havalandırmanın az olması olgunluğu hızlandırır. 15,6 oC üzerinde depo sıcaklığı olgunluğu uyartır.
8.4.4. Meyvelerde Hastalık Zararları
Muz meyvelerinde gerek yeşil olum, gerekse sarı olum devrelerinde çeşitli hastalıklar zarar yapar. Bunların zararları olgunluğun ilerlemesiyle artar. Bu hastalıklar genellikle zayıf yarı-saprofit patojenlerdir ve ana eksen, tarak bağlantıları ve meyvelerde açılan çeşitli yaralardan girerler. Bunlar yüksek bağıl nemde ve hava hareketi ile kolayca yayılır ve gelişirler. En önemlileri Thielariopsis paradoxa, Botryodiploidia theobromae ve Gloeosporium musarumdur. Bunlardan ilk ikisi parmakların kopmasına yol açar. Meyvelere uçtan giren Fusarium theobromae ise sigara (puro) külü şeklinde bir çürüklük yapar ve meyve eti kuru ve lifli olur. Bunların zararlarından korunmak meyvelerin çeşitli yaralanmalardan korunmaları, sıkı ambalajlanmaları ve istiflenmeleri, meyvelerin hemen soğutulmaları olgunlaştırmanın kısa sürede tamamlanması ve nemin en kısa sürede % 80-85 'e düşürülmesi gerekir. Hevenk halinde pazarlanan muzlarda hevenk düzgün ve temiz olarak ikinci bir defa kesilmeli ve yara yeri koruyucu eriyiklere batırılmalıdır. Çeşitli ülkelerde parafin, lanolin ile fenol karışımı; alçı ve çimento karışımı eriyiği veya polietilen polisülfüt ve mercapto-benzothiazol karışımları kullanılmaktadır. Kesilmiş taraklar % 5'lik salisylanilid'e daldırılarak korunurlar.[10] Bu koruyuculuk görevini kısa süreli kontakt etkili fungusitlerle de yapmak mümkündür.
8.4.5. Üşüme Zararları
Tropik bölge meyvesi olan muz, donma noktasının çok üstündeki sıcaklık derecelerinde metabolizmasının değişimi sonucu üşüme zararları denen bozulmalar gösterir. Optimum depolama sıcaklığı altına inildikçe ve kalma süresi uzadıkça zararın derecesi de artar. Hasadı gecikmiş meyveler üşüme zararlarına daha duyarlı olurlar. Ayrıca sıcak ekolojilerde yetişenler, daha soğuk şartlarda gelişenlere göre düşük sıcaklığa daha duyarlıdırlar. Meyve gelişmesini yavaşlatarak geç hasada sebep olan hastalıklar (leaf spot, element eksiklikleri) üşüme zararlarına duyarlılığı artırır. Üşüme zararları aşağıdaki şekillerde belirirler.
1. Meyve olgunlaşması anormal ve düzensiz olur. Meyveler klimakterium göstermezler.
2. Meyve kabuğu donuk sarı, bazı çeşitlerde donuk kırmızımsı renk alır. Sonra bu lekeler kararır ve yumuşar. Yeşil muzlarda gümüşi renk görülür.
3. Meyvelerde plasenta bölgesi sertleşir.
4. Meyvede aroma oluşumu geriler, gecikir ve anormal aroma oluşur.
5. Olgunlaşmaya bağlı olan nişasta hidrolizi durur, tatlanma geriler. Şeker azlığı ve asit yüksekliği sonucu tad ekşi olur.
6. Olgunlaşma devresindeki normal tanen metabolizması bozulur, meyveler buruk olur. Aktif tanen miktarı normal meyvelerin iki katı kadardır.
7. Meyvelerin askorbik asit miktarı normal meyvelere göre düşüktür.
Kabuk rengindeki donukluk, epidermis hücrelerinin cansızlaşan protoplazmalarında koyu renkli granüllerin oluşumu ve bunların epidermisin ışık geçirgenliğini değiştirmesi sonucu oluşur. Hipodermis hücreleri de aynı şekilde değişirler ve böylece yeşil veya sarı pigmentler kısmen maskelenir. Çok şiddetli zararlarda doku tekrar saydamlaşabilir. Bu arada zararlanan doku, havanın serbest oksijeni ile temasa geçer ve tanenler okside olarak kahverengi-siyah renklenme olur. Düzensiz su kaybı sonucu kütikula ve epidermiste kırışmalar görülür. Yeşil muzlarda lateksin içinde bulunan partiküller çöker ve süt berraklaşır. Süt boruları ve iletim demetleri kahverengileşir.
Bahçede üşümeye karşı hevenklerin çuval veya polietilen torbalarla soğuktan korunması gerekir. Depolama başlangıcında sıcaklık düşürülmesi yavaş (1-2 gün içinde) yapılmalıdır. Meyvenin hasat sonrası devresinde kritik sıcaklık derecesinin altında kalmamasına önem verilmelidir.
8.4.6. Yüksek Sıcaklık Zararları
Yüksek sıcaklıkta uzun süre kalan meyveler de zararlanırlar. Özellikle aromaları bozulur. Kabuk rengi yeşilimsi olarak kalır. Meyveler adeta haşlanmış bir durum alırlar ve kaliteleri bozulur.
Kaynaklar:
[1] Mendilcioğlu Kadir ve ark. A.g.e. s.57
[2] Mendilcioğlu Kadir ve ark. A.g.e. s.57
[3] Bananas Series, m 1/1973
[4] http://www.delmonte.com
[5] Mendilcioğlu Kadir ve ark. A.g.e. s.59
[6] Bananas Series, 01/1973
[7] Mendilcioğlu Kadir ve ark. A.g.e. s.62
[8] Türk-Ayfer (1984)
[9] Mendilcioğlu Kadir ve ark. A.g.e. s.64
[10] Mendilcioğlu Kadir ve ark. A.g.e. s.69
[11] Mendilcioğlu Kadir ve ark. A.g.e. s.71

Kaynak:Ziraat Yük.Müh.Bünyamin Kozak
http://www.muz.gen.tr
TURUNÇGİLLER HANGİ İKLİMDE YETİŞİRLER


Prof.Dr. Mahmut AYFER
Prof.Dr. Selahattin İREN
Prof.Dr. Neşet KILINÇER
Prof.Dr. Turan GÜNEŞ

Yurdumuz, dünya turunçgil üretim alanının en kuzey sınırın dadır. Bu nedenle, turunçgil yetişen tüm bölgelerimizde, zaman zaman dondurucu düşük sıcaklık zararları görülür. Şu halde turunçgil yetiştiriciliğinde başarının ilk ve en önemli koşulu, bahçeleri, don tutmayan, ya da çok az don tutan yörelerde kurmaktır. Ayrıca bahçe yerinin soğuk havaya ve soğuk rüzgarlara açık yönlerde olmamasına dikkat edilmelidir.Bazı turunçgil tür ve çeşitlerinin soğuğa dayanımları da farklıdır, örneğin, limonlar dondurucu düşük sıcaklıklara çok dayanıksızdır.
Portakal ve altıntoplar ise limonlardan biraz daha dayanıklıdırlar. Mandarinler ve özellikle Satsuma mandarini (Rize mandarini) belirtilen türler ve çeşitler arasında düşük sıcaklığa en dayanıklı olanlarıdır.
Ayrıca, soğuk bölgelerde, toprak özellikleri elverişli ise, üç yapraklı portakal ağacı üzerine aşılı turunçgil fidanı kullanmak daha yararlıdır.
Bazı turunçgil çeşitleri de, iklim ve toprak istekleri bakımından seçicidir. Ancak uygun koşullarda yeterli ve kaliteli meyve verirler. Örneğin Yafa portakalı, Mersin yöresi kıyı kuşağında üstün kaliteli meyve vermektedir.
TURUNÇGİLLER HANGİ TOPRAKLARI SEVERLER?
Turunçgiller, gevşek yapılı, verimli, orta derinlikte, süzek tokraklarda daha iyi yetişir. Turunçgil ağaçlarının kökleri yüzlektir ve çoğunlukla toprağın 60 - 65 santimetre derinliğine kadar yayılırlar. Dolayısıyla turunçgilleri derin olmayan topraklarda yetiştirmek mümkünse de, sulama ve gübreleme gibi uygulamaların tam zamanında ve gereği gibi yapılmasına özen göstermek gerekir. Suyun çok güç sızdığı ağır ve yapışkan çok killi topraklar sulama gübreleme gereksinimini arttırır. Üst toprağı gevşek, süzek ve kolay işlenebilir yapıda, alt toprağı da suyu tutacak derecede killi olan ve taban suyu yüksekliği bu- metrenin altında kalan yerler turunçgil yetiştiriciliğine çok elverişlidir.
TURUNÇGİLLERDE TÜR VE ÇEŞİT SEÇİMİ
Yeni turunçgil bahçeleri, bölgeye en iyi uyabilen, dış satıma ve aynı zamanda iç pazar isteklerine elverişli, standart biçimde kurulmalıdır. Kolay pazar bulmanın temel koşulu da budur.
Portakallar arasında WASHiNGTON NAVEL portakalı erkenci çeşitlerin en iyisidir. Kalitesi, özellikle Antalya ve Muğla (Fethiye, Köyceğiz, Marmaris) yörelerinde daha iyidir. Bunun bir kardeşi olan THOMSON daha düzgün ve pürüzsüz kabuklu, fakat daha az sulu ve daha açık renklidir. YAFA portakalı ise iklim ve toprak istekleri ba-
bakımından seçicidir.özellikler Mersin yöresinde iyi yetişir. elverişsiz koşullarda meyveler çok iri ve susuz, meyve kabuğu çok pürüzlü kalın ve kaba olur . Ağaçların verimi azalır VALANCIA geç olgunlaşan bir çeşittir (özellikle Mart ayın: da)
limon çeşitleri arasında en erken olgunlaşan ve daha çokta,
dış satımda değerlendirilen .INTERDONATA'dır. LAMAS limonu Intcrcionata'dan sonra olgunlaşır ve Yatak limonu bittiği dönemde tüketilir. İTALYAN çeşidi La-mas gibi, kısa süreli muhafazaya elverişlidir. KÜTDÎKEN çeşidi uzun süre muhafaza edilir ve yurt içi limon gereksinimini karşılar.
Mandarin çeşitlerinden SATSUMA, ihraç edilmesi ve soğuğa dayanıklı olması nedenleriyle daha yüksek kaliteli olur. Özellikle batı Akdeniz ve Ege kıyılan için uygun çeşittir. Bu arada CLEMANTÎ.NE de kaliteli, erkenci ve dış satıma elverişli bir çeşittir.
Altıntoplar, sıcağa en fazla gereksinim gösteren turunçgil türüdür. Bu nedenle erken toplamaktan sakınmalıdır. Sıcak yörelere dikilirse kalite daha yüksek olur. MARSH, SEEDLESS ve THOMSON en iyi çeşitlerdir.
TURUNÇGİL BAHÇESİNİN KURULMASI
a) Bahçe Yerinin Seçimi
\Turunçgil yetiştiriciliğinde başarının ilk koşulu, bahçenin en az don olan yörede seçilmesidir. Yüksek verim ve kaliteli ürün bu yerlerden sağlanabilir.
Sürekli ve yeterli bir suyun varlığı ise turunçgil bahçeleri için çok değerli bir olanaktır. Orta derinlikte, hafif yapılı, kumlu, killi, iyi havalanır, geçirgen ve verimli topraklarda turunçgil meyveleri bol ve yüksek kaliteli olur. Kurutucu sıcak veya dondurucu soğuk rüzgarlara açık ve şiddetli fırtınalara dönük yerlerde turunçgil meyveleri çok zarar görür.
b) Bahçe Yerinin Hazırlanması
Düz alanlar, pullukla derince sürülür. Meyilli veya dalgalı bahçeler düzlenir veya teraslanır. Sulama tava veya karık yöntemi ile yapılacaksa, toprağın tesviyesi daha çok önem kazanır. Üst toprağın taşınması gerekebilir. Engebeli bahçelerde yağmurlama usulü sulama daha elverişlidir. Suyun göllenmemesi sağlanmalıdır.
Dikim aralık ve mesafeleri, türe, çeşide, toprağın tipine, anaca ve yörenin iklim özelliğine bağlı olarak değişir. Genel olarak, portakal ve altıntoplarda 6-8 metre, limonlarda 7 - 8 metre ve mandarinlerde 4 - 6 metre aralık ve mesafeye ihtiyaç vardır.
c) Fidan Dikimi
En iyi turunçgil fidanı, kökü 4-5 yaşında, iyi gelişmiş sağlam ve sağlıklı olandır. Fidanların daima en iyisi satın alınmalıdır.
Fidanların en uygun dikim zamanı, genellikle Mart sonundan, Mayıs sonuna kadarki ilkbahar dönemidir. Erken dikilen fidanlar erken gelişir ve soğuklara daha dayanıklı olurlar. Fazla don tutmayan bölgelerde sonbahar fidan dikimleri de başarılıdır. Aslında turunçgil fidanları, hemen her mevsim dikilebilir.
Dikimde fidan köklerinin kuvvetli güneş ışınlarına veya rüzgarlara bırakılmamasına büyük özen göstermek gerekir. Çünkü kökler çok hassastır, hemen kurur ve ölürler. Nemli tutulmaları zorunludur. Bu nedenle fidanlar topraklı sökülür. Çuvala sanlı olarak veya teneke ve plastikler içinde yetiştirilip satılır. Topraksız fidanlar nemli sandık veya balyalar halinde taşınmalı, hemen dikilmeyecek-lerse gölge bir yerde hendeklenmeli, üzerleri toprakla kapatılıp sulanmalıdır. Kurumanın önlenmesi için, yaprakların hemen hemen tamamı sökümle birlikte kopanlmalı ve fidanlar kesinlikle su içinde bırakılmamalıdır.
Daha önce, çeşitli şekillerde açılmış çukurlara, dikim tahtaları kullanılarak dikilen fidanlar hemen sulanmalıdır. Fidanların çok derine dikilmemelerine büyük özen gösterilmelidir. Biraz yüksek dikmek, derin dikmekten daha iyidir. Aşı yeri tamamen toprağın üstünde kalmalıdır.
Yeni dikilmiş fidanların sulanmasına özen gösterilmelidir. Fidanın etrafına yaklaşık 120-130 santimetre çapında açılacak yalak, gerektiği zaman bol su ile doldurulmalı ve toprağın nem durumu titizlikle izlenmelidir.
İlk yıllarda güçlü bir dal sisteminin oluşmasına yardımcı olunmalı, budama ile fazla kesimlerden kaçınmalı, iyi bir gelişmenin sağlanması ve dal kırılmalarının önlenmesi isteniyorsa, bir ilâ iki yaşındaki ağaçların meyveleri irileşmeden koparılmalıdır.
TURUÇGİLLERİN BAKIMI
a) Turunçgillerin Su İstekleri
Turunçgil ağaçlan, yüksek kaliteli bol ürün verebilmek v büyüyüp gelişebilmek için, toprağın her zaman nemli olmasını isterler. Özellikle çiçeklenme ve meyve bağlama dönemlerinde turunçgil ağaçlan suya çok duyarlıdırlar. Su noksanlığı halinde önce çiçek ve meyvelerin, sonra yaprakların, daha sonra da dalların zarar göreceği unutulmamalıdır. Fazla nem de meyvelerin iri ve sulu olmalarına, kabuğun ince kalmasına ve tadının azlığına neden olur.
Bahçeye su verme zamanının gelip gelmediğine, ağaçların susuzluk nedeniyle gösterdiği solgunluk belirtilerine bakarak karar verilir. Ancak solgunluk belirtisi hissedilir edilmez suyun hemen verilmesi gerekir. Çünkü biraz gecikilirse meyvenin büyümesi yavaşlar ve verim azalır. Bazı tecrübeli yetiştiriciler ağaç diplerinin, 10 -15 santimetre derinliğinden aldıkları toprağa bakarak sulama zamanını oldukça doğru biçimde belirleyebilirler. Son yıllarda, biri köklerin en fazla dağıldığı derinliğe, diğeri de sadece bazı köklerin inebildiği daha derin yerlere yerleştirilmiş iki tansiyometre ile, bahçenin sulanma zamanı tam olarak belirlenebilmektedir.
Uygulanacak sulama yönteminin seçimine suyun miktarı, bahçenin düz, eğimli veya engebeli oluşu ile, toprağın yapısı büyük ölçüde etki eder. Bahçe, dikimden evvel suyun düzenli bir biçimde dağılmasına uygun şekilde düzeltilmiş ve tavalara ayrılmışsa, su bu tavalar içine verilebilir. Veya her iki ağaç sırası arasına, çoğu zaman geniş tabanlı üç karık açılıp su bu karıklara salınır. Karığa verilecek su, tüm bahçe toprağını kök derinliklerine kadar ıslatacak* miktarda olmalıdır.
b) Turunçgillerin Budanması
Turunçgiller genellikle, fazla budamaya gereksinim göstermez. Dallar sıklaşıp birbirlerini gölgelemeye başlayıncaya kadar kuru dalların ayıklanması ile hastalıklı ve obur dalların kesilmesi yeterlidir, ilke olarak, şekil budaması uygulayarak ağaçların normal şekil ve büyüklüğünü almalarına yardımcı olunur. Çünkü fazla budamalar ağacın hem verimini ve hem de gelişmesini olumsuz şekilde etkilemektedir.
Kök zararları, don, ilaç etkileri ve hastalık veya zararlılar nedeniyle sürgün gelişmesinde durma, yaprak dökülmeleri ve dal kurumaları olmuşsa, kuvvetli bir sürgün gelişmesine kadar hiçbir kesim yapılmamalıdır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, iyi gelişen sağlıklı bahçelerde yapılan fazla budamalar, ürünü azaltmaktadır. Şu halde, yaşlı bahçelerde dalların sıklaşmasını ve birbirini gölgelemesini önlemek için, her yıl veya iki yılda bir yapılacak hafif dal seyreltmeleri çok yararlıdır. Ancak limon ağaçlarının her yıl budanması gerekir ve bu uygulama limonların iri olmasını sağlar.
En uygun budama zamanı kış sonudur, ilkbahar sürgün gelişmesi başlamadan önce budama tamamlanmalıdır. Budamanın sonbaharda veya şiddetli soğuklar geçmeden kışın yapılması sakıncalıdır. c) Turunçgillerin Gübrelenmesi
Turunçgülerden en fazla verim ve en yüksek kalitede ürün elde edilebilmesi için, iyi bir gübrelemenin yapılması zorunludur. Toprağa hangi gübrelerin ne miktarda verileceği, denemelerle ve yaprak analizleriyle anlaşılır. Etkin ve ekonomik bir gübreleme.için yaprak analizleri yaptırmamız zorunludur. Bu analizi yapan kuruluşlar, hangi gübreleri, ne zaman ve ne miktarda kullanacağımızı da önermektedirler. Bu arada toprak analizleri yaptırmak da yararlıdır. Bu amaçla en yakın tarım kuruluşları ile işbirliği yapılmalıdır.
Eğer bahçemizin yaprak analizleri yoksa, ağaç başına hangi gübreden ne kadar verileceğini aşağıdaki tabloya bakarak kararlaştırabiliriz:
Azotlu gübre olarak amonyum sülfat kullanılır. Belirtilen miktarlara uyarak, birinci gübreleme Ocak ayının sonlarında yapılır, ikinci gübreleme Mayıs ortasında başlar, Haziran başına kadar sürdürülür. Son gübreleme ise Haziran biterken başlatılır ve Temmuzun sonunda tamamlanır. Fosforlu gübre olarak Trible Süper Fosfat kullanılır. Bu gübre Ekim - Kasım ayı içinde çiftlik gübresi ile 2 yılda bir verilir.
Potasyumlu gübre olarak potasyum sülfat kullanılır. Bu gübre Ekim - Kasım ayı içinde, çiftlik gübresi ile 2 yılda bir kullanılır. .
Çizelge 1. Akdeniz Bölgesinde Turunçgillerde Ağaç Başına Verilecek Gübre Miktan ve Zamanı:
Fidandikiminden
sonra geçen yol sayısı
Azotlu gübreler(gram)
Fosforlu gübre
Potaslı
gübre
Çiftlik gübresi
1. gübreleme- 2. gübreleme- 3.gübreleme
(gram)
(gram)
(kg)
1. Yıl.............. 250.................. 125.............. 125 .....................----.........----.......----
2. Yıl.............. 500................... 250 ............. 250....................------........-----.....----
3. Yıl...............750 ...................375 ..............375
4. Yıl .............1000 ...................500.............. 500 ............ .........360 ......---.......40 .
5. Yıl .............1250................... 605............. 625
6. Yıl .............1500................... 750.............. 750...................... 540.... 600 ....60
7. Yıl............. 1750................... 875............... 875 ....................----.......----.......---
8. Yıl.............. 2000 ..................1000 ........... 1000.....................720 ....800.. ...80
9. Yıl.............. 2250................. .1125 ............1125 ....................----.......----......---
10. Yıl............. 2500................. 1250 .............1250.................... 900.. 1000.. 100
11. Yıl............. 2750 .................1375............. 1375 ....................---......---.......---
12. Yıl .............3000 .................1500............. 1500....................1000.. 1200.. 120
Kaynak: R. Pamir ve Ş. Göral, Turunçgillerde Gübreleme, Turunçgiller Araştırma Enstitüsü Yayını, Antalya 1981'den değiştirilerek alınmıştır.
Çiftlik gübresi her ağaca yaş başına 10 kg. hesabı ile ve iki yılda bir. Ekim ve Kasım ayı içinde verilir. Ancak fidan dikimi sırasında fosforlu ve potaslı gübrelerle birlikte çiftlik gübresinin temel gübre olarak verilmesine özen gösterilmeli ve unutulmamalıdır.
Oniki yaşdan itibaren verilecek gübre miktarı, 12'inci yıldaki miktarın aynıdır ve bu miktarda her yıl aynen devam edilir.
Ayrıca, bakır, demir, manganez, çinko ve bor da ağaçların gelişmesi ile meyve verim ve kalitesini önemli ölçüde etkilemektedir. Bu konularda da ilgili tarım kuruluşlarından bilgi alınabilir.
Gübreler, meyveye yatmış bahçelerde sıralar arasına serpilmelidir.
Turunçgillerde, meyve iriliği, kabuk kalınlığı, kabuğun düzgünlüğü ve rengi .meyvenin su oranı, besin maddelerinin yetersizliği veya fazlalığından çok etkilenir, Örneğin fazla azot meyveyi küçültür. Sofralık olarak pazarlanacak kaliteli ürün oranını düşürür. Meyve suyunu artırdığı için işlenmeye elverişli meyve oranını yükseltir. Meyve miktarı artar, fakat kalite düşer. Fazla potas meyvenin iri olmasını sağlar. Bu, bazen kaliteyi bozar. Bu nedenle bir kural olarak bahçeye verilecek potas miktarı azot miktarına eşit hesaplanır. Meyveler çok küçükse, azottan fazla potas kullanılabilir. Fazla fosfor da meyvenin kalitesiz ve kaba olmasına neden olur.
d) Bahçe Toprağının İşlenmesi
Genellikle, Şubat sonu ve Mart başlarında yani kış yağışlarından sonra, toprak diskle hemen işlenir ve bu işlem düzenli biçimde sürdürülür. Özellikle büyümenin hızlı olduğu Mayıs sonuna kadarki dönemde, yabani otların gelişmesine imkân verilmemelidir. Turunçgil ağaçları yüzlek köklü olduğundan toprağın işlenmesi sırasında köklerin kopmamasına dikkat edilmelidir. Ayrıca yüzlek toprakların mümkün olduğu ölçüde az işlenmesine özen gösterilmelidir. Yabani otlarla da, çeşitli ilaçlar kullanarak mücadele etmelidirler.
TURUNÇGİL HASTALIKLARI VE BUNLARLA SAVAŞ
Turunçgiller çeşitli hastalıklardan dolayı zarar görürler. Bu hastalıklar turunçgillerin kök, gövde, dal, yaprak ve meyvelerinde olur. Yeşil ve mavi çürüklükler de meyvelere zarar verir.
Turunçgillere zarar veren başlıca hastalıkları şöylece açıklayabiliriz :
a) Faraziler Olmayan Zararlılar
Bunların en önemlileri don, susuzluk, demir, çinko ve bakır noksanlıklarıdır.
Turunçgil türleri dona karşı hassastır. İçlerinde nispeten en dayanıklı olanı mandarindir. Sonra sırası ile turunç, portakal, greypfurt, limon gelir. Dona karşı bahçelerin korunması gerekir.
Susuzluk, turunçgil ağaçlarının meyvelerinde çatlamalara neden olur ve bu yüzden yapraklan iyi gelişemez. Sulamalar zamanında yapılmalıdır. Kökte fazla rutubet, kök çürüklüklerini kolaylaştırır. Derin dikme sonucunda toprağın altındaki gövde kısmı ikinci bir kök sistemi teşkil eder ve böyle ağaçların ömürleri çok uzun olmaz. Dikimin uygun yapılması gereklidir.
Demir noksanlığı yapraklarda sandan beyaza kadar anormal renk değişikliklerine neden olur. Çinko noksanlığı ülkemizde en önemli zararlı durumundadır. Çinko noksanlığında yapraklarda orta ve yan damarlar boyunca yeşil bir bölge ve bunun dışında ise jenk açıklığı görülür. Bakır noksanlığına bakirli ilaçların kullanılmadığı bazı bahçelerde rastlanır. Bakır noksanlığı nedeniyle meyvelerde ve kabuk içinde zamk lekeleri oluşur, sürgünlerde boğum aralan şişer, kıvrılmalar görülür.
Çeşitli zararlara yol açan eksik gıda maddeleri usulüne göre, ya yaprağa püskürtülmeli, ya da kökten verilmelidir. Daha fazla bilgi için bölge tarım teşkilatlarına başvurulmalıdır.
b) Dal ve Gövde Hastalıkları
Dal ve gövde hastalıktan, ülkemizde en önemli turunçgil hastalığıdır. Bunlarında en önemlileri Uçkurutan ile Sürgün ve Yaprak Yanıklığıdır.
Uçkurutan hastalığına yakalanan ağaçlarda sürgünler uçlardan itibaren gerîye doğru kururlar. Hastalık, dallara Sodyum Hidroksit sürülmek suretiyle kolayca anlaşılabilir. Bu taktirde hastalıklı dokular kırmızı renge dönerler. Mücadele için hastalıklı dallar kesilerek imha edilmelidir. Kesilen kısımların üzerine bir aşı macunu sürülür. Sürgün ve yaprak yanıklığı, bakteriyel bir hastalıktır. Hastalık taze sürgün ve yapraklarda yanıklık yapar. Sürgünler üzerinde uzunluğuna kahverenkli lekeler oluşur. Bu hastalığa karşı da hastalıklı dallar kesilip yakılarak mücadele edilir.
c) Turunçgil Virüs Hastalıktan
Başlıca Turunçgil Virüs hastalıkları; Göçüren, Kavlama, Palamutlaşma, Gözenek, Cüceleşme, Taşlama ve Tıkanıklıktır.
Bu virüs hastalıkları, türlerine göre ağaçlarda cücelik, sararma, çalılaşma, gövde ve dallarda kabuk kavlamaları, anormal çukurluklar, kabuğun iç kısmında diken gibi çıkın tılar ve zamklaşmaya neden olurlar. Aşı yerlerinde şişme, yapraklarda küçülme, kıvrıl ma, mozayik lekeleri meydana getirirler. Ayrıca hastalık, meyvelerde döküme, şekil bozukluğuna, küçülmeye, renk bozukluğuna, sertleşmeye de neden olur.
Virüs hastalıklarına karşı mücadele için tamamen virüs-süz damızlıklardan aşı kalemi almak, çekirdekten iyi cins turunçgil ağacı yetiştirmek gerekmektedir. Viıüslü ağaçlar sökülerek yerlerine sağlıklı fidanlar dikilmelidir. Göçüren hastalığı görüldüğü takdirde, bu gibi ağaçların derhal sökülüp yakılması, bu virüsü taşıyan zararlılarla kimyasal müca dele yapılması, uygun ve sağlıklı ağaç kullanılması ve dayanıklı çeşitlerin yetiştirilmesi gerekir.
TURUNÇGİL ZARARLILARI VE BUNLARLA SAVAŞ
Turunçgillerin ülkemizdeki başlıca zararlıları ve bunlarla mücadele yöntemleri şöylece özetlenebilir.
a) Limon Sıçanı
Limon sıçanları ülkemizin turunçgil yetiştirilen bölgelerinde ve özellikle Ege bölgesinde bütün turunçgil tür ve çeşitlerinde önemli ekonomik zararlara neden olurlar. Limon sıçan larının kuyruğu vücudundan daha uzundur. Vücut uzunluğu 15-20 santimetre, kuyruk uzunluğu ise 19-22 santimetre kadardır. Sert tüylerinin rengi kızıl kahverengi, karnı ise kirli beyaz veya limon rengindedir. Vücut ağırlıkları ortalama 150 gramdır. Genellikle geceleri beslenirler.
Limon sıçanları meyve ağaçlarının gövde ve dallarını kemirir, kabuklarını soyarlar ve bu dalların kurumalarına neden olurlar. Daha sonra meyve döneminde ağaçlardaki limon, portakal, mandarin ve turunçların kabuklarım kemirir ve etli kısımlarını tamamen yerler. Ayrıca depolarda bulunan narenciye ürünlerine de aynı şekilde zarar verirler.
Limon sıçanlarına karşı çeşitli tipte kapanlar kullanılarak mücadele yapılabilir. Ancak en etkili yöntem zehirli yemlerle yapılan mücadeledir. Bu amaçla 100 kg buğday 2.5 litre su ile nemlendirilir, üzerine 2.5 kg eritilmiş vazelin yağı döküldükten sonra 2.5 kg çinko fosfür ilave edilerek iyice karıştırılır. Böylece hazırlanan zehirli yem, güvenli bir yerde, beton veya kağıt zemin üzerinde kurutulur. Zararlıların bulunduğu yerlere küçük kümeler halinde bırakılır.
b) Örümcekler (Akarlar)
Bunların en önemlisi Kırmızı Örümcek olup, Ege ve Akdeniz Bölgelerinde bulunmaktadır. Çok küçük, oval, kırmızı renkte bir zararlıdır. Vücudu üzerinde ufak kabarcıklar bulunur, bunlardan uzun kıllar çıkar.
Kırmızı örümceğin limonu tercih ettiği söylenirse de, tüm turunçgillerde zararlıdır. Yapraklarla, meyve ve genç sürgünlerde beslenirler. Beslendikleri yerlerde şekil ve renk bozukluklarına neden olurlar. Çok miktarda örümceğin bulunduğu yapraklar gümüşi renkten kahverengine kadar değişen çeşitli renkler alırlar. Meyveler grimsi san renge dünüşürler. Yaprak ve erken meyve dökümüne neden olurlar. Ağaçta kalan meyveler de cılız kalırlar. Sürgün faaliyeti zayıflar.
Örümceklerle mücadelede ilaç kullanılırken çok dikkatli olmak gerekir. Bugün ülkemizde biyolojik savaş en etkili biçimde turunçgil zararlılarına karşı uygulanmakta, parazitlerden ve yararlı böceklerden en üst düzeyde, yine turunçgil bahçelerinde faydalanılmaktadır. Bu nedenlerle rasgele yapılacak ilaçlamalar, mevcut "Yararlı - Zararlı" böcek dengesini bozacağından, ileride ortaya daha büyük sorunlar çıkabilir. Bu nedenle ilaç kullanımından önce uzmanlara danışılması yararlı olur.
c) Kabuklu Bitler ve Koşniller
Bu böcekler turunçgillere önemli zararlar verirler. En önemli türleri şunlardır:
Turunçgil Kırmızı Kabuklu Biti
Turunçgil yetiştirilen bölgelerimizde çok yaygın ve önemli bir zararlıdır. Kırmızı bir kabuk altında yaşar ve kolayca tanınabilir. Çoğunlukla yapraklar ve meyveler üzerinde bulunurlar.
Yaprakların ve meyvelerin, sararmasına, kurumasına ve dökümüne neden olurlar. Savaş yapılmazsa ince dallar ve sürgünlerde de kurumalar görülür. Genel olarak ağaç zayıflar ve ürün azalır. Ayrıca ürünlerin pazar değerleri de geniş ölçüde düşer.
Turunç Virgül Kabuklu Biti
Dişinin kabuğu, midye kabuğu şeklinde uzunca, oval 2 - 3 milimetre kadardır. Virgül şeklinde görülen kabuğa ağacın hemen her yerinde rastlanır. Rengi koyu kahverengidir.
Yumuşak Vücutlu Koşnil
San veya açık kahverenkli, oval ve yassı bir böcektir. Boyu 3 - 4 milimetredir. Gruplar halinde yapraklarda ve dallarda bulunur.
Beslendiği yerlerde renk değişmelerine neden olurlar. Ballı madde çıkarırlar, yaprak ve meyveleri kirletirler.
Yıldız Koşnili
Kirli beyaz veya kırmızımtrak kahverenginde, 3 - 4 milimetre uzunluğunda ve 2-3 milimetre genişliğindedir. Vücudundaki çıkıntılar nedeni ile Yıldız Koşnili adı verilmiştir. Üzeri mum salgısı ile örtülüdür.
Bitki dal ve yapraklarını emerek zayıf düşürürler. Ayrıca ballı madde salgılayarak, yaprak ve meyveleri kirletirler.
İncir Mumlu Koşnili
incirlerin önemli bir zararlısı plan bu koşnil turunçgillerde de zararlıdır.
Küre şeklinde 4 - 5 milimetre uzunlukta, 3 - 4 milimetre eninde ve 2 - 3 milimetre yükseklikte kirli beyaz, grimsi pembe renklidir. Böcek ezilince kırmızı renkli bir sıvı çıkar, bu nedenle kanlı balsıra adı da verilir.
Bitkinin zayıflamasına ve ballı madde de salgılayarak yaprak ve meyvelerin kirlenmesine neden olur.
Turunçgil Unlu Biti
Oval, 3 - 5 milimetre uzunlukta turuncu, san veya açık kahverengi, üzeri un gibi beyaz salgı maddeleri kaplı bir böcektir.
Turunçgil Unlu' biti, meyve yaprak ve dallarda beyaz kümeler halinde beslenir. Böceğin yoğun olduğu bahçelerde meyve dökümleri görülür. Meyveler cılız kalırlar. Yaprak ve meyvelerde lekeler görülür. Ayrıca ballı madde salgılarlar. Bu ballı maddeler üzerinde bazı mantarların gelişmesi sonucu gerek yapraklar ve gerekse meyvelerde is şeklinde kararmalar görülür.
Ülkemizde turunçgillerde zararlı olan kabuklu bit ve koşnillerin pek çoğuna karşı biyolojik mücadele başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Bu zararlılara karşı ilaçlı mücadelede dikkatli olmak, çok zorunlu olmadıkça ilaç kullanmamak ve böylece bahçelerdeki yararlı böcekleri korumak gerekmektedir.
Kabuklu bit ve koşnillerin pek çoğuna karşı bugün başarılı bir şekilde petrol yağlan (Beyaz yağlar) ile mücadele yapılmaktadır. Bu yağlar faydalı böceklere de fazla zarar vermediklerinden, her zaman tercih edilmelidir.
98 litre suya 2 litre Beyaz yağ kanştınlarak ilaç hazırlanır. Hazırlanan ilaç iyice kanştınldıktan sonra, bekletilmeden kullanılmalıdır. İlaçlama mutlaka günün serin saatlerinde yapılmalı, sıcaklık gölgede 32 dereceyi geçince ilaçlamaya son verilmelidir. Aksi takdirde ağaçlarda ilaç yanıkları görülür. Bahçede kükürtlü ilaç kullanılmışsa beyaz yağların kullanılabilmesi için en az 30 gün geçmesi gereklidir, ilaçlamadan önce özellikle yaz aylarında ağaçların sulanması icap etmektedir. Bu yapılmazsa ağaçlarda ilaç yanıkları görülebilir.
ilaçlamaya ağacın iç kısmından başlanmalı, tüm dal ve yaprakların iyice ıslanmasına dikkat edilmelidir. Ağacın her tarafının ilaçla ıslanmasına özellikle özen gösterilmelidir. Hacın etkisi açısından, ilaçlama zamanının tayini önem taşımaktadır. Böceklerin yeni döl meydana getirdiği zaman ilacın etkisi yüksek olmaktadır.
21 d) Akdeniz Meyve Sineği
Turunçgillerin önemli bir zararlısıdır. Tüm Akdeniz ülkelerinde bulunmaktadır. Turunçgillerden başka elma, armut, ayva, şeftali, kaysı ve Trabzon hurmasında da zarar yapmaktadır. Meyvelerin çürümesine ye sararmasına neden olurlar.
Akdeniz meyve sineği 5 milimetre uzunluğunda küçük bir sinektir (Şekil: 3). Bu sineğin kurtlan (larvaları) 6-8 milimetre uzunluğunda, bacaksız ve beyaz renklidir.
Yumurtadan çıkan kurtlar meyve etinde beslenirler. Olgunlaşan kurtlar meyveyi terkederek toprağa geçerler. Bu zararlıların erginlerine karşı, mücadele, henüz yumurtlamadan önce yapılmalıdır.
Son yıllarda bu zararlılara karşı, özellikle büyük ve kapama bahçelerinde, cezbedici (çekici) maddeler kullanılarak sıra veya dal ilaçlaması yöntemi uygulanmaktadır. Böylece hem daha az ilaç kullanılmakta ve hem de ilaçların yararlı böcekler üzerine etkileri azaltılmaktadır.
22
ilaçlamaya meyveler sararmaya yüz tuttuğu zaman başlanır ve hasada 20 gün kalıncaya kadar devam edilir. Normal bir ağaca 150 gr ilaç kullanılır.
c) Siyah Turunçgil Yaprak Biti
Turunçgiller üzerinde görülen değişik türden yaprak bitkilerinin en önemlisidir. Siyah ve kızıl - kahverenginde ve 2 milimetre boyundadır. Çoğalma gücü çok yüksektir. İlkbahar ve Sonbaharda daha çok görülür. Ege ve Akdeniz Bölgelerinde yaygın olarak bulunur.
Yaprak biti, yaprakları emer, onların sararmalarına, kurumalarına ve kıvrılmalarına neden olur. Ayrıca çıkardığı ballı maddeler üzerinde bazı mantarların gelişmesi ile de, yaprak larda kirlenme ve kararmalar görülür. Fakat en korkulan zararı, bazı virüs hastalıklarını taşıması ve bu-laştırmasıdır.
Siyah Turunçgil yaprak biti 30 derece sıcaklığın üzerinde gelişemediği için, yaz ayla rında Akdeniz Bölgesinde zararlı değildir. Ancak ilkbaharda zarar yapabilir. Akdeniz bölgemizde bu zararlının doğal düşmanı olan pek çok yararlı böcek bulunmaktadır. Özellikle bazı gelin böcekleri çok etkilidir. Bu nedenle zorunlu kalınmadıkça kesinlikle ilaçlama yapılmamalı ve bu zararlı, doğal düşmanları ile baskı altında tutulmaya çalışılma lıdır. ilaçlamaya çok zorunlu
durumlarda başvurulabilir, Sadece zararlının bulunduğu ağaç ve dalların ilaçlanması bir dereceye kadar faydalı böcekleri koruyabilir.Ayrıca faydalı böceklere daha az zararlı ilaçlının seçilmesine de özen gösterilmelidir.
TURUNÇGİL MEYVELERİN HASADI
Turunçgil meyveleri henüz yeşil renkli iken de toplanabilmektedir. Bu nedenle uluslara rası olgunluk standartlarında, özellikle meyve suyu oranları dikkate alınmıştır, örneğin limon, mandarin ve altıntoplarda, hatta bazı portakallarda belli ölçülerde yeşil renkli mey velerin pazarlan-ması uygun görülmüş ancak su kapsamları da belirlenmiştir.
Birleşik Milletler, Avrupa Ekonomik Komisyonu (UN-ECE) tarafından belirlenen en az su oranları şöyledir :
Limonlarda % 25, Satsuma Mandarinde % 33, Clemantine Mandarininde % 40, diğer mandarinlerde % 33, Thomson göbekli portakallarda % 30, Washington göbekli porka llarda % 33,diğer portakallarda % 35, Altıntoplarda % 35.
"-
Turunçgil meyveleri en az bu belirtilen oranlarda su bulundurdukları zaman ağaçlardan koparılabilir.
Hasat (Derim), sofralık olarak pazarlanacak yüksek kaliteli çeşitlerde meyve saplan makasla kesilerek yapılmalıdır. Makas kullanılmayacaksa, meyve avuç içine alınıp hafif döndürüldükten sonra yukarı doğru itilerek koparıl-malı, çekerek alınmamalıdır. Turunçgil meyvelerin kabuklan, hasat zamanında ve özellikle erkenci çeşitlerde olağanüstü körpe, gevrek ve gergindir. En küçük basınca karşı duyarlıdırlar. Zedelenir, berelenirler. Daha sonra da buralardan çürümeye başlarlar. Bu nedenle toplayıcılar bir yumurta eller ve taşır gibi meyveleri çok dikkatli tutmalıdırlar. Aynı zamanda meyveler yüksekten dökülmemeli ve çarpmamalıdır. Toplama kapları ve taşıma kasaları keskin kenarlı ve çatlak olmamalıdır. Makasla kesilen meyvelerde de dışarı taşan sap parçası taşıma ve işleme sırasında birçok meyveyi zedeleyebilir.
Kasalar özenle taşınmalı ve içindeki meyveler bir gece veya 24 saat bekletilip biraz soldurulmalı, kabuk yüzeyindeki gerginlik kaybolduktan sonra boylama ve diğer işlem lere geçilmelidir. Turunçgil meyvelerimizin yabancı ülkelere çürük ulaşmalarının başlıca nedeni, hasada gereken önemi vermememizdir.






NAR YETİŞTİRİCİLİĞİ
Nar çok yıllık, çalı formunda bir bitki olup çok kuvvetli bir kök sistemine sahiptir.Bitki çok gövdeli ve sık dallıdır. Çiçekleri erkek-dişi ve erdişi olup küre şeklinde iri bir meyvesi vardır. üstten hafif basık olan bir ılıman iklim bitkisidir. Nar, C vitamini, demir ve potasyum yönünden zengin bir meyvedir.Tadı: Tatlı, mayhoş, ekşi gibi çeşitli dir. Nar bitkisinin adaptasyon kabiliyeti yüksektir. Genelde tropik ve suptropik iklim bitkisi olmasına rağmen, -10 oC'ye kadar dayanabilmektedir
çeşitli iklim ve toprak koşullarında yetişip , bakımı kolaydır. dalında uzun süre kalabil mesi ve depoda muhafaza edilebilmesi pazarlamassı için kolaylık sağlar bir meyve türüdür.Ülkemizin bir bölümü narın anavatanı içinde bulunmakta ve üretimi yapılmaktadır.
2. İKLİM VE TOPRAK İSTEKLERİ
A-İklim İsteği
Nar yıllık ortalama 500 mm lik yağış istemekle birlikte bu
yağışın çoğuna ilkbaharda ihtiyaç gösterir. Yazın yağan
yağmurlar meyve kalitesini bozmakta, olgunluğa yakın dönemde yağan yağmurlar meyve kabuğunu çatlatmakta olup, bu zamanda iyi sonuç vermemektedir. Meyve oluşumu döneminde kuru hava koşulları en kaliteli mey venin oluşmasını sağlayarak pazar değerini arttırmaktadır. Nar bir güneş bitkisidir, bahçe tesisinde ve yeterli ışıklan ma koşullarına dikkat edilmelidir.



B- Toprak İsteği
Nar toprak isteği bkımından fazla seçici değildir. Silisliçakıllı, kumlu, kireçli, killi ve ağır killi gibi çeşitli toprak tiplerinde nar yetiştiricili yapılabilmektedir. Tuzluluğa orta derecede dayanıklıdır.Toprak alkali veya asit olabilir. Bazı meyvelerin aksine aşırı toprak nemine dayanıklıdır. Narda optimal gelişmekuru ve sıcak hava koşullarına karşılık derin geçirgennemli ve serin topraklarda görülmektedir.
YETİŞTİRME TEKNİĞİ
A- Çeşit seçimi
Nar yetiştiriciliğinde, çeşit seçimi oldukça önemlidir. Çeşit seçiminde dikkat edilen konular: bölgeye adapte olmuş o yörenin iklimine, hastalıklara dayanıklı, verimi iyi, meyveleri insanların göz zevkine ve damak tadına uygun ve taşımaya dayanıklı olması gibi özelliklere göre seçim
yapılır. Çeşit seçiminde ticari amacına göre sofralık yada endüstri çeşitlerinin yetiştirilmesine
karar verilmelidir.Ayrıca, bu çeşitlerin meyvelerinde irilik kabuk rengi ve kalınlığı, dane rengi, yumuşak çekirdeklilik, sululuk gibi özellikleri ihtiyaca cevap verebilmelidir. Yurt içinde sevilen nar çeşitleri hafif mayhoş veya tatlı çekirdeksiz ve iri meyveli olanlardır. Avrupa ya ihracat için özellikle kabuk ve dane rengi kırmızı ve mayhoş çeşitler seçilmelidir. Arap ülkelerine ihracat için ise tatlı narlar tercih edilmelidir. Ayrıca nar suyu veya nar ekşisi elde etmek için yine kırmızı daneli ve ekşi mayhoş narlar uygumdur.
B-Bahçe Tesisi

Toprağın nar yetiştiriciliğine uygunluğuna bakıldıktan sonra tesviyesi yapılmalıdır. Öncelikle yaz aylarında pulluk tabanını kırmak için dipkazan çekilir.Daha sonra pullukla derin sürüm yapılır.
Sonbaharda döneminde ise 40-60 cm derinlik ve çapta dikim çukurları açılır.çukurlar üst toprak ve yanmış çiftlik gübresi karışımıyla doldurulur, yabancı otlar temizlenir.Narda dikim aralıkları 2 m ile 6 m arasında olmalıdır. Bunun yanında kapama nar bahçelerinde en yaygın olarak kullanılan
dikim aralıkları 2.5 x 4 veya 3 x 4 m dir. Sıralar kuzey -güney doğrultusunda olursa güneş vehavalanma daha iyi olacaktır. Nar bahçesi, doğrudan çelikle yada köklü fidanlarla kurulabilir. Ancak, çeliklerin doğrudan bahçeye dikilmesi çeşitli bakım güçlükleri ve verim kayıplarına yol açacağından nar çeliklerinin bir fidanlık parselinde köklendirilip bir yıl süreyle burada bakımları sağlandıktan sonra boylama yapılarak bahçeye dikilmeleri daha iyi sonuç verecektir.
Nar fidanları sonbaharda yaprak dökümünden başlayarak kış ayları boyunca ve erken ilkbaharda dikilebilir. Kışları çok soğuk geçmeyen bölgelerde sonbahar dikimi daha uygundur. Dikim yapılırken fidanın çelik kısmında tırnak kalmışsa kesilir. Zayıf sürgünler alınır, fazla uzun kökler kısaltılır. Sürgünün 50-60 cm den tepesi alınır. Sürgün yeterince boylanmamış, zayıf gelişmişse
dikimden hemen sonra 2-3 göz üzerinden kesilerek gelecek yıl için kuvvetli sürgün oluşumu sağlanır. Sonra daha önce toprak - gübre karışımı doldurulmuş çukurdan fidanın çelik kısmının tamamı toprak içinde kalacak kadar karışım alınır. Fidan buraya yerleştirilerek tekrar aynı toprak gübre karışımı ile takviye yapılır. Fidan diplerindeki toprak ayakla iyice bastırılır. Can suyuvermek üzere etrafına küçük bir çanak yapılır. Çok rüzgarlı bölgelerde karşılıklı iki herek çapraz olarak fidana yaklaştırılarak bağlanır. İyi bir nar fidanında kök sistemi kuvvetli teşkil etmiş olmalıdır.
Son olarak hazırlanan çanaklara en az yirmişer lt. can suyu verilerek dikim tamamlanır,hava yağmurlu da olsa bu can suyunun verilmesi gerekmektedir.

Bakım
A-Toprak İşleme
Genç nar bahçelerinde ilk yıllar derin toprak işleme aletleriyle iki yönlü sürüm yapılır. Daha sonraki yıllarda iş genişliği az dar olan bahçe traktörleriyle ve diskli tırmık rotovatör, kazayağı gibi toprağı yüzlek işleyen aletlerle sürüm yapılabilir. Ağaç dipleri gerekirse el aletleriyle çapalanabilir. Yabani ot kontrolünde istenirse ot öldürücü ilaçlarda kullanılabilir.
B-Gübreleme
Her türlü gübrenin uygulanmasında toprağın fiziksel ve kimyasal yapısı ağacın durumu iyi gözlenmeli, toprak ve yaprak analizi yaptırdıktan sonra gübre uygulamasının yapılması en doğrusudur.Narlarında organik gübrenin gelişme, verim ve kaliteye önemli ölçüde etkisi bulunmaktadır. Narlara verilecek çiftlik gübresi iyi yanmış olmalı ve dekara 2-3 ton sonbahar-kış aylarında bütün bahçeye kaplayacak şekilde verilmeli ve çapa ile toprağa karıştırılmalıdır. Nar için yeşil gübreleme yapılması da yararlı sonuçlar verir. Bunun için bakla, fiğ gibi bitkiler nar
bahçesinin tamamına ekilir. Ekimi yapılan bitkilerin çiçeklenme dönemlerinde bahçe
sürülerek bitki toprağa karıştırılır. Bu bitkilerin toprağı azotça zenginleştirmesi bakımından da olumludur.

Azot nar için önemli bir maddedir. Azotlu gübre sürgün gelişimi ve meyve büyümesini etkiler. İlk yıllarda ağaç başına 50 - l00 gr saf azot (amonyum sülfat) olarak (250 - 500 gr) verilmesi oldukça iyi sonuç vermektedir.Tam verime geçtikten sonra bu miktar ağaç başına 200 - 300 gr (amonyum sülfat) olarak, (l - l,5 kg)olmalıdır.Azotlu gübreler erken ilkbahar ve yaz aylarında
olmak üzere 2 dönem verilmektedir. Yukarıda belirtilen miktarın 2/3 ü mart ayında l/3 ü
ise haziran-temmuz aylarında verilmelidir. Gübrelemeden sonra ağaç hemen sulanmalı yada önce çapa ile toprağa karıştırılmalıdır.Fosforlu gübreler ise narın çiçeklenme meyve tutumu ve kök gelişmesini etkiler. Narların fosfor ihtiyacı tam verim çağında l00-200 gr saf fosfor (trible süper fosfat) olarak yaklaşık (250 - 500 gr) olarak belirlenmiştir. Fosforlu gübreler kış aylarında
dal uçlarının ulaştığı bölgelerde 20 - 30 cm derinlikte ağaç çevresinde açılan 4 - 6 adet çukura verilerek üzeri kapatılır
C- Sulama
Nar yetiştiriciliğinde yağışların yeterli olmadığı her dönemde sulama zorunludur. Sulamanın az ve sık yapılması gerekir. Genel olarak şubat - mart aylarında odun gözlerinin sürmesinden eylül - ekim aylarında meyve oluşumuna kadar sürekli olarak toprak nemi korunmalıdır.
Özellikle odun gözlerinin sürmesi çiçek tomurcuklarının oluşması,tohum bağlaması ve meyve gelişimi dönemlerinde olmak üzere 3 dönemde yeterli toprak nemi mutlaka sağlanmalıdır. Bahçenin toprak yapısına göre sulama aralığı 7-10 gün olmalı Ancak yaz aylarında sulama sıklığı ve miktarı artırılmalıdır.

Meyvelerin son olgunlaşma döneminde hasattan 10-15 gün önce sulama kesilmelidir.Sulamaya devam edildiği taktirde narlarda büyük sorun olan kabuk çatlamalarını görülür. Nar bahçelerinde genelde çanak usulü sulama uygulanır. Mümkün ise modern sulama sistemlerinden olan damla sulama alttan sulama, sızdırma usulü sulama sistemleri uygulanmalıdır. Bu sistemlerin ilk yatırım giderleri fazladır. Uzun vadede ise işçiliksiz ekonomik az su kullanımı gibi büyük faydalar sağlamaktadır.
D- Budama
Şekil budaması ilk 2-3 yıl içinde ağaçlar verime yatmadan önce yapılır. Dikimden sonra dipten çıkan kuvvetli 3-4 sürgün ana gövde olarak seçilir ve tepeleri 50-60 cm kesilerek alçak taçlanmaları sağlanır. Ana gövdelerden çıkan birinci ve ikinci dallarda da 2.-3. yıllarda tepe alma yapılarak taç teşkili tamamlanır.
Verim Budaması: Narlar genel olarak 2. ve 3. yıllardan itibaren meyve vermeye başlarlar. Narlar verime yattıktan sonra meyve verecek dallarda uç alma yapılmamalıdır. Bu dönemde seçilen 3, 4 gövde dışında çıkan dip sürgünlerin sürekli olarak temizlenmesi sağlanmalıdır. Ayrıca taç kısmında görülen obur dallar dipten kesilip, taç teşkili için gerekirse uç alınarak
dallanması sağlanmalıdır. Sık taç meydana gelmiş ise güneşlenme ve havalanmayı sağlamak için genel bir seyreltme yapılmalıdır. Budamada zayıf kurumuş, hastalıklı dallara öncelik verilmelidir.
Geliştirme Budaması: Narların verimlilik süreleri çeşitli şartlara göre değişmekle birlikte ortalama 20 - 30 yaşlarına kadar sürer. Ancak kök boğazından yeni çıkan sürgünlerle nar l00 yılı aşkın bir süre verimliliğini sürdürebilir. Bu durumda yaşlı gövdeler dipten kesilerek yeni sürgünlerin oluşumu teşvik edilir. Bu sürgünlerle aynı yollarla yeni gövdeler teşkil edilerek ağaç gençleştirilir. İstenirse gençleştirme işlemi her yıl her ağaçtan l-2 gövde kesilerek kademeli olarak yapılır. Bu şekilde bahçeden kesintisiz olarak ürün alınması mümkün olabilir.
E- Hastalık ve Zararlılarla Mücadele

En önemli hastalık bazı mantarların nar meyvelerinde çürümelere sebep olmasıdır. Bazı klasik kültürel işlemler uygulanarak hastalıklar büyük ölçüde önlenebilir.Olgunluğa yakın bir dönemde fungusit uygulaması yapılması depolanacak meyvelerin uzun süre çürümelerini engellemektedir.
Narların en önemli zararlıları sıçanlardır ve özellikle tatlı narlarda ve olgunluğa yakın dönemlerde zarar verirler. Yaprak bitleri, nar beyaz sineği, unlu bit, kabuklu bitler, kırmızı örümcekler, Akdeniz meyve sineği, nar içi kurdu, toprak altı zararlıları gibi genel zararlılarda narlarda görülür.
Hasat Ambalajlama ve Depolanması
A-Hasat
Nar hasatı, çeşitlere ve bölgelere göre değişsede genellikle ağustos sonunda başlayıp kasım ortalarına kadar devam eder. Narın çiçeklenme dönemi uzun olduğundan dolayı olgunlaşması farklı zamanlarda olur. Bu yüzden nar hasadının 2-3 defada yapılması gere kir. Hasatsonbahar erken donlarından ve yağışlardan önce bitirilmelidir.Hasat sırasında meyveler üzerinde 1-2 mm uzunluğunda sap kalacak şekilde makasla kesilmelidir. Özellikle hasat esnasında meyveleri yere düşürmekten ve darbelerden korunması meyve çürümesini önleyeceğinden dolayı kalitesi artar. Kasalara dizilirken iki sıradan fazla dizilmemelidir.
B- Ambalajlama
Narların seçme ve boylamasının elle yapılması daha uygun olup meyveler birbirine değmeyecek şekilde paketlenmesine dikkat etmek gerekmektedir.
C- Depolama
Narlar meyve kabuğunun özel yapısı dolayısıyla çeşitli koşullarda 4 - 6 ay süreyle depolanabilir. Narların depolanmasında en emin ve en az kayıpla ulaşılacak başarı modern soğuk hava depolarıdır. Sıcaklık ve nisbi nemi ayarlanabilen bu depolarda 1-2o C'de %85-90 nisbi nemle meyveler muhafaza edilebilirler.