Bilindiği gibi bitkilerle tedavi 19. yüzyıla kadar tedavi sisteminin temel taşıydı. Bu uygulamalar daha sonraları yerlerim tıbbi bitkilerden çeşitli yöntemlerle çıkarılan aktif maddelerden yapılan ilaçların kullanımına terketmiştir. Böylece tıpta kullanılan bitkilerin yerini sentetik veya y arı sentetik maddeler almışlardır. îleri sanayi ülkelerinde başlıyan bu değişim, çok uluslu ilaç şirketlerinin tüm dünyaya yayılmasıyla çok daha geniş bir boyut kazanmıştır. Giderek yeni yeni sentetik ilaçlar yapılmış ve bunlar yüksek kar marjlarıyla pivasava verilmeve başlanmıştır. Ulkemiz 1950 li yıllardan itibaren hızla bu sürece girmiş, yabancı ilaç firmalarının koşullandırmasıyla da tıbbi bitkiler hızla eğitimden dolayısıyla da uygulamadan, uygulanımdan çıkarılmıştır. Böylece binlerce yıllık Tıbbın önemli bir tedavi şekli tarihe gömülmeye çalışılmıştır.
Dünyamız 21. yüzyıla doğru ilerlerken yalnız ilaç değil, doğal olmayan insan eliyle yapılmış bir çok yapay ürün de yaşamımıza girmiş ve girmektedir. Besinlerin üretilmesinden, korunmasından, insan organlannın yenilenmesine dek kimyasal yöntemlerle yapılmış sentetik maddeler hayatımızı büyük ölçüde etkilemektedir. Gelişmenin bu açıdan çok olumlu yönleri olmasına karşın, bilinçsiz ve kullanılması sonucu da geriye dönüşümü zor zararlar oluşturmaktadır.
Son zamanlarda oldukça yaygınlaşan bir görüşe göre; eskiden daha seyrek görülen ya da bilinmeyen bir çok hastalığın insan yaşamım tehdit etmesinin, kullanılan onca sentetik ilaca karşın bazı hastalıklarda başarısız kalınmasının suçu, insanoğlunun yaşantısına girmiş, doğallığım yitirmiş sentetik maddelere yüklenmektedir. Bu görüşün yaygınlaşmasıyla, geçen yüzyılda insanlara zorla empoze edilen sentetik ürünlerden kaçışta bu akımın başladığı Avrupa ülkelerinde başta olmak üzere tüm dünyada giderek artmaktadır. Beslenmede, giyimde ve tüm yaşantıda genelleştirilen bu "Doğaya dönüş" akımı içinde ilaçta giderek nasibini almaktadır. Avrupa ülkelerinde yıllarca önce başlıyan ancak ülkemizde henüz bürokrasi engelim aşamamış olan bitkisel drogların kullanılma gerekliliğine geçmeden önce diğer ülkelerdeki duruma kısaca bir göz atmak sanırım oldukça faydalı olacaktır.
Çağdaş anlamda "Fitoterapi" ve "Homeopati" uygulamalarına büyük önem veren, üniversitelerinde bu konularda kürsüler ve enstitüler kuran Federal Almanya'da piyasada bulunan ilaçların % 13 ünde bitkisel drog veya ekstre bulunmasına karşın, bu oran Fransa'da % 15, Sovyet Sosyalist Cumhıırivetinde ise % 33 tür.
Bulgaristan, Brezilya, Çin Halk Cumhuriyeti gibi geleneksel tedavi yöntemlerinin dolayısıyla da tıbbi bitkilerin tedavideki oranları oldukça yüksek olmasınm yanındabu oran ülkemizde % 5-6 dolaylarında seyretmektedir. Bu da açıkça göster-mektedirki dünyanın en zengin bitki türlerinin olduğu ülkemizde, binlerce yıllık halk hekimliğimizin mirası olan tıbbi bitkilerden günümüzde yok denecek kadar az faydalanabilmekteyiz. Bugün Afrika'da Asya'da, Amerika'da olsun geleneksel tıbbın gözlemleyerek, kullanılan bitkisel ilaçları inceleyip tıbbın hizmetine sunulurken ülkemizde binbir türlü yasaklarla bunu önlemeye çalışıyoruz. Üniversitelerimizde bu türlü çalışmalaı-a oldukça az yer verilirken, hekimlerimiz konuya uzaklaştırılıyor, "Koca karı" ilacı diye nitelendirilen tıbbi bitkilerle çalışmak istiyen eczacılara imkan tanınmıyor. Giderekte ülkemiz insanları atalarından yadigar bu bilgi birikiminden uzaklaştırılıyor.
Tıbbi bitkilere yönelmenin zamaninın geçmekte olduğunu vurgular-ken bunun Avrupa'daki bu akımın izleyicisi olarak değil, yönlendiricisi olarak ülkemizin yerini almaşım istiyoruz. Bu konuda yazılmış binlerce cilt eserkütüphanelerimizde ilgi beklerken, zengin bitki örtümüz atıl bir şekilde dururken, üreticisiyle, derleyicisiyle bilim adamıyla bir bütün olup ülkemizde bitkisel ilaçların geliştirilmesi çalışmalarına hız verilmelidir. Uluslararası Ticaret Merkezinden elde edilen bilgilere göre bitki kökenli ham maddelerin bir yılda dünya ticaretindeki değeri yaklaşık 300.000.000 Amerikan Dolarıdır. Ülkemiz çok zengin bir bitki florasına sahip olınasına, ziraatle uğraşan
nufusumuzun ve verimli topraklarımızın çokluğuna karşın bu ticaretten çok az bir şekilde yararlanabilmektedir. Oysa tıbbi bitkilerin değerlen-dirilmesi bir devlet politikası olarak ele alınabilse, bir çok konuyu olduğu gibi ilaç fiatlarını da olumlu bir şekilde etkileyecektir. Milli ilaç sektörümüz, ülkemizde yetiştirilen bitkilerden ilaç sunabilecek, fazlası ihraç edilebilecektir. Böylece yabancı ilaç firmalarıyla dışa bağımlı hale getirilen ilaç sektörümüz önemli ölçülerde dar boğazlardan kurtulacaktır. Tıbbi bitkilerin ve Halk ilaçlarının üzerinde çalışan bilim adamlarının sayıları arttıkça da bu konuda özgün ve sevindirici sonuçların alınacağı kaçınılmaz olacaktır.
Günümüzde bir çok bilimsel merkezlerde tedavisi bulunmayan hastalıklara karşı bitkisel ilaçlarla çare aranmaktadır. Kanser, AİDS ve bağışıklık sistemi ile ilgili çalışmaların basında yer almaktadır. Bu çalışmalar sırasında çok umut verici sonuçlar alınabildiği gibi kimi kezde bazı bitki ve halk ilaçlarının söylenenden çok daha etkisiz, hatta zararlı yönlerinin bulunduğu da saptanmaktadır. Etkisiz veya tehlikeli olan bitkisel drogların kullanılmalarım!! sa-kıncalarıda uzmanlar tarafından açıklanıp, bunun bir bilim dalı olduğu ve gelişi güzel uygulamalardan kaçınılması gerekliliği vurgulanmalıdır.
Bu anlamda söz konuşu olan, elbetteki tıbbi bitkiler ile doğal ürünlerden elde edilen kimyasal maddeleri birbiriyle karşılaştırmak değildir. Özünde iki katagori birbirini tamamlar. ilaçla tedavi sisteminin günümüzdeki gelişme aşamasında, hastalıkların çoğunakarşı kullanılan etkili ilaçların yerini, tümüyle tıbbi bitkilerin almaşı söz konuşu olamaz. Ancak fitoterapinin modem ilaçlara oranla birtakım üstünlükler taşıdığı da kesindir. Bitkilerdeki aktif biyolojik maddeler, canlı bir organizmanın metabolizmasından kaynaklanan ürünler oldukları için insan vücudu tarafından sentetik ilaçlara oranla daha kolayca özümlenmektedirler.
Tedavi için tıbbi bitkilerden yararlanma, organizma üzerinde aktif ya da görünüşe göre aktif olmayan biyolojik maddelerle etki sağlamaktadır. Görünüşe göre aktif olmayan maddeler, dokular aracılığıyla, aktif maddelerin yeniden emilmelerim, idrar veya safra yoluyla boşaltılmaları-nı geciktirir ya da hızlandırırlar. Bunların etkisi, tıbbi bitkilerin belli başlı aktif biyolojik bileşiklerinin etki gücünde olumlu değişikliklere yol açar. Böylece son yıllarda, çok sayıda tıbbi bitkinin, başlıca aktif mad-deye paralel olarak bir dizi biyolojik bileşiği de içerdiği; bunlardan bazılarının antikor sentezini uyararak ve organizmanın bağışıklığı-nı pekiştirerek proteinlerin biyo-sentezi üzerinde etkili oldukları saptanmıştır.Bu olgu, güzelavrato-tu, sarımsak, çay, kahve ve kıhçotu v.b. gibi tıbbi bitkilerin etkilerinin neden onlardan elde edilen atropin, hiperisin, kafein gibi kimyasal ürünlerin tedavi edici etkilerinde farklı olduğunu da açıklamaktadır. Tıbbi bitkiler ile onlardan elde edilen aktif biyolojik maddeler günümüzde daha da çok önem kazanmıştır. Tıbbi bitkilerin bir çok bilim dalı açısından geniş ölçekli değerlendirilmeleri de bu süreci hızlandıracaktır. Sevindirici olan da, günümüzde bu yaklaşımı benimseyen araştırıcıların, hekim ve eczacıların sayılannın gittikçe artmasıdır. Böylece tıbbi bitkilerin üretiminden tüketimine kadar olan zincirinde bilinçli, uzman kişiler görev almış olacaklar, halkımız da hekimlerin gerekli gördüğü durumlarda eczacıların hazırlıyacakları bitkisel ilaçları gönül rahatlığıyla kullanabileceklerdir.