Sitemize Hoş Geldiniz ------Sitemizdeki Konu Sayısı 1400'ün üzerine çıkmıştır Bir çok deney ve araştırma konularımız sizin ilginizi çekebilir SİTEDE ARAMA YAPMAK İÇİN YANDAKİ ARAMA KUTUSUNU KULLANIN Aşağıdaki kayan resim menüsüne de İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK konuları ekleyeceğim

Tulipa Acuminata Vahl (İstanbul Osmanlı Lalesi)

0 yorum

 


Botanikçi Martin Vhl tarafından 1813 yılında tanımlanarak literatüre girmiştir. 
Yapraklarının uçlarının cımbız gibi olması nedeniyel tanımlanabilen ve halen Avrupa'da yetiştirilmekte
olan tek türdür. 1730 yılından itibaren yavaş yavaş yok olmuştur.

İstanbul lalesi hakkında en kapsamlı bilgi Lale mecmuasıdır (1950) İsimleriyle birlikte 50 kadar
İstanbul lalesi çeşidinin resimlerini içermektedir.

Avrupa lalelerinden çok farlı bir bitkiydi İstanbul Lalesi. Çiçeği badem şeklinde, çiçek yaprakçıkları hançere benzeyen, uçları da tığa benzeyecek şekilde ince ve sivriydi. Farklı renklerden tam 1588 çeşidi vardı. 

19. yy’da ortadan kayboldu. 150 yıl sonra İstanbul Üniversitesi botanikçileri ve Büyükşehir Belediyesi’nin 2 milyon dolarlık projesiyle geri dönüyor. Geriye kalan üç akrabasının genetik yapıları birleştirilerek yeniden İstanbul Lalesi üretilecek. Dört yıl sonra tekrar doğduğu kentte çiçek açacak.

Tam dört yıldır İstanbul Lalesi’nin peşindeydim. Türkiye’nin Rekabet Avantajları Topluluğu’nun bünyesinde yer alan turizm grubunun dışa kapalı portalı http://groups.yahoo.com/group/Sultanahmet ’da bir yazı yazarak ‘150 yıldır ortalarda gözükmeyen İstanbul Lalesi’ni bulamaz mıyız’ diye sormuştum. Grup moderatörlerinden Nurdoğan Şengüler ( Les Arts Turcs ) , bu konuda bir kampanya başlattı. Türkiye’nin hemen tüm ziraat fakülteleri ve soğanlı bitki yetiştiricilerinden gelen mesajlar artık umudun kalmadığını gösteriyordu.

İstanbul’un lalesi sanki yer yarılıp da içine girmişti. Oysa 1681 ile 1726 yılları arasında kayda geçirilen ‘Defter-i Lalezar-ı İstanbul’da tam 1108 lale çeşidinden söz ediliyor, 1764 tarihli ‘Ferah-engiz’ isimli risalede ise bu sayı 1588’e kadar çıkıyordu. Türkiye’deki botanik çevrelerine göre, bunlardan geriye bir tane bile kalmamıştı. Bir zamanlar laleyi Osmanlı’dan alan Hollanda’dan geliyordu artık lale soğanları.

Halbuki 17. yüzyılda Osmanlı’da önce ‘Ser Şükufeciyan-ı Hassa’ diye adlandırılan Çiçekçibaşılık kurumu, sonra da ‘Çiçek Encümen-i Danişi’ yani Çiçek Akademisi kurulmuştu. Edirne’den Mardin’e kadar birçok şehirde lale bahçeleri vardı. Lale merakı öyle yoğundu ki imparatorluk lale fiyatlarına narh koymak zorunda kalmıştı. 1725 tarihli lale narhı listesinde en pahalı lale 200 kuruşla Nize-i Rummani’ydi. Bu, 30 Cumhuriyet Altını, yani 3 bin 750 YTL demekti. 1588 lalenin ismini ezberden söyleyecek, ayrıca gülün, zerrinin, şakayıkın binbir çeşidi hakkında üç gün üç gece boyunca meseller anlatacak kişiler yaşardı bu topraklarda. Bu göz kamaştıran kültürün tümü buharlaşıp uçmuş muydu?

Tam pes edecektim, artık İstanbul Lalesi’nin peşini bırakmak üzereydim. Süleymaniye’yi turladığım bir gün Botanik Bahçesi’ne uğradım. Yard. Doç. Dr. Erdal Üzen’le tanıştım. ‘Hocam’ dedim, ‘gönlümde bir sızı var, dindirecek merhem bulamadım.’ Nedir, diye sordu. ‘O sızının adı İstanbul Lalesi’dir’ dedim. Gülümsedi, kısa süren bir sessizlik oldu. ‘O merhem bendedir, bu bahçededir. Evet adı İstanbul Lalesi’dir. Ama lalenin kendisi değil yakın akrabasıdır’ diye cevap verdi. Aldı beni ve bahçenin bir köşesine götürdü. Rengarenk kardelenlerin arasından filizlenmiş bir nebatı gösterdi. ‘İşte bu’ dedi. Ama açmasına üç hafta vardı. Bekledim. Ben uzaklarda başka bir görevdeyken Hoca beni aradı ve müjdeyi verdi. Son demlerine yetiştik. Fotoğrafladık.

GENETİK ÇALIŞMA BAŞLADI

Erdal Üzen, İstanbul Lalesi’nin kendisinin yeniden hayat bulması için iki yıllık bir gen araştırmasının gerektiğini söyledi. Ama, bu araştırma için üniversitenin imkanları yeterli değildi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’la görüştük, durumu aktardık. Topbaş, bu araştırmanın bir İstanbul projesi olduğunu, Büyükşehir’in kaynağı bulacağını söyledi. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak’ı ziyaret ettiğinde, bu niyetini aktardı. Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürü İhsan Şimşek, üniversite yıllarında eğitim için geldiği Botanik Bahçesi’ni ziyaret ederek projenin ön hazırlıklarına başladı.

Projenin ilk aşamasında, başta Osmanlı Lalesi olmak üzere üç tür lale üzerinde genetik inceleme yapılacak. İstanbul Lalesi soyunun genetik özelliklerini taşıyan soğan elde edildikten sonra, uygun bir alan bulunarak soğan çoğaltma işlemine geçilecek. Yeterli üretime ulaşınca İstanbul’un park ve bahçelerine dikilecek, dünyaya satışına başlanacak. Bütün bu sürecin dört yılda, 2 milyon dolar harcamayla gerçekleştirilmesi planlanıyor.

Belediye bugüne kadar eldeki soğanlarla İstanbul’u lalelere bezemeyi sürdürecek. Şimşek, bu sene İstanbul’da 550 bin lale soğanı ekildiğini söyledi. Daha önceki yıllarda 125 bin lale soğanı ekilirmiş. Şimşek, İstanbul’a yakışır bir botanik bahçesi kurmayı planlıyor. Şimşek, bu projeyi İstanbul Üniversitesi Botanik Bahçesi’yle Büyükşehir’in birlikte gerçekleştireceğini söylüyor.

SÜLEYMANİYE’DEKİ GİZLİ BAHÇE

İstanbul’da Süleymaniye sırtlarında, Süleymaniye Camii’nin bahçesindeki binada Türkiye’nin en önemli hazinelerinden biri saklanıyor. İçinde bin Kaşıkçı Elması’na bedel bitkiler var. Bir kısmı geçmişte, Türkiye’nin dağlarını, kırlarını şenlendiren çiçeklerdi. Şimdi artık mumla arasanız yoklar. Mesela, yarım asır önce Kadıköy’ün kırlarında yetişen Kalkedon Çiğdemi’nin son 14 örneği burada.

İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Botanik Ana Bilimdalı’na bağlı botanik bahçesinde sadece Türkiye’de yetişen (endemik) bitki hazinesinden geri kalanlar yaşatılıyor. Bahçede ayrıca dünyanın her yanından gelen nadide bitkiler de var: Borneo’dan Fil Kulağı, Brezilya’dan Ananas, Guatamala’dan Kuğu Çiçeği, Himalaya Dağları’ndan Kokulu Hindistan Sediri, Malezya’dan Demir Ağacı, Japonya’dan Kafur, Angola’dan Kahve Ağacı, Kuzey Amerika’dan Lale Ağacı, böceklerle beslenen çiçekler, zehirli bitkiler. Enstitü binlerce tür tohumdan oluşan dev bir arşive de sahip.

Botanik Bahçesi’nin kurucusu Hitler’in zulmünden kaçıp, Türkiye’ye sığınan Alman bilim adamları. Botanikçi Prof. Dr. A. Heilbronn, Prof. Dr. Leo Brauner, Zoolog Prof. Dr. Andre Naville 1933’te İstanbul’a gelip Biyoloji Enstitüleri’nde ders vermeye başladı. Ertesi yıl Süleymaniye Camii’nin bahçesinde enstitü binası kurulurken Prof. Dr. Heilbronn’un önderliğinde bir botanik bahçesi yapımına girişildi. Alman bahçe uzmanı Walter Stephan’ın yardımıyla bahçe 1936’da açılışa hazırlandı. Heilbronn’un altı bölümlü bahçe düzenlemesi bugün de korunuyor: Sistematik Bölüm, Taş Bahçe, Tıbbi Bitkiler bölümü, Türkiye Bitkileri, Deney Parselleri ve Arboretum. 127 familyadan 400 ağaç ve çalı ile yaklaşık 3500 otsu bitki parsellere yerleşmiş. Seralarda, bahçede sabit veya saksıya alınmış 2500 bitki, Hamburg Üniversitesi Botanik Bahçesi’nden bağışlanan tropik ve subtropik bitkiler de buna eklenince hazinenin toplamı 5000 bitkiyi buluyor. Bahçede ayrıca 23 havuz var.

Türkiye’de 4 Yunanistan’da 18 botanik bahçesi var

İstanbul Üniversitesi Botanik Bahçesi, Türkiye’de resmi konumda çalışmalar yapan botanik bahçelerinin en eskisi ve bitki varlığı açısından en zengini. Ankara, İzmir ve Adana’da üç botanik bahçesi daha var. Botanik Bahçesi Müdürü Yard. Doç. Dr. Erdal Üzen, Türkiye’nin tüm endemiklerini toplayacak büyük bir bahçe kurmak için acele edilmesi gerektiğini savunuyor: ‘Fauna ve flora açısından fakir, endemikler açısından sıfıra yakın bir ülke olan komşumuz Yunanistan’da tam 18 botanik bahçesi olduğunu düşünecek olursak, bu konuda ne denli geri kaldığımızı anlarız.’ 





http://www.bazaarturkey.com/press/istanbul-lalesi.htm