Daha Az Enerji Kullanarak şaşırtıcı bir şekilde büyüyen Kapalı komplex Hidrofonik büyüme odası.
Kapalı Odada sahte atmosfer yapılarak bitkilerin üzerine güçlü ışık ve kendi eksenin döndürülerek hydroponically yem ile bitkilerin fan yardımıyla daha hızlı büyümesini sağlayan sistem geliştirdi.Çok az bakımla sebze ve bitki yetiştirmek artık kolaylaşacak
Bu Adresten ürün ayrıntılarını görebilirsiniz.
http://www.hydroplexonline.com/
Organik Süt İle Tanıştık
Türkiye'nin ilk organik pastörize sütünü Tire Süt Kooperatifi satışa çıkardı. Yaklaşık bir yıldan bu yana organik pastörize süt üretimi için proje ve tasarım hazırlıklarını yürüten kooperatifin yeni ürünü 1 litrelik ve 250 ml'lik depozitosuz cam şişelerle raflarda yerini aldı.
Organik pastörize süt şimdilik sadece İzmir Pehlivanoğlu marketlerde satılacak. Tire'deki tesislerinde günde ortalama 4 bin şişe organik pastörize süt üretmeyi hedeflediklerini anlatan Tire Süt Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Eskiyörük, piyasaya sunulan yeni ürün hakkında en küçük bir ticari kaygı taşımadıklarını söyledi.
Eskiyörük, "Hayvancılığın gelişmesi ve süt kalitesinin artırılmasında İzmir bugüne kadar hep öncü rol üstlendi ve ilklere imza attı. Bu açıdan bakıldığında kooperatif olarak üretimine başladığımız organik pastörize sütü İzmirlilerle buluşturmak bizim açımızdan son derece önem taşıyor" dedi ve ekledi: "Ürünümüzün İzmir halkı tarafından beğenilmesi aynı zamanda tüketicinin, üreticiye vereceği destek anlamına da geliyor. Amacımız, hem üreticinin hem de tüketicinin çıkarlarını karşılıklı olarak korumak."
Organik süt üretiminin bölgede artması için bir dizi çalışma içinde olduklarını söyleyen Eskiyörük, "Şu anda bölgemizde belgeli organik süt üretimi yapan bir tane işletme var. Bu çiftlikten aldığımız organik sütü, tesislerimizde işleyerek, günlük organik pastörize süt haline getiriyoruz. Amacımız en kısa sürede belirlediğimiz uygun çiftliklere destek verip, onları organik süt üreten bir yapıya dönüştürmek. Bu projemizin de meyvelerini 1 yıl içinde almaya başlayacağımızı umuyorum" diye konuştu.
Tire Süt Kooperatifi, Türkiye'nin ilk organik pastörize sütünü satışa çıkardı. Yaklaşık bir yıldan bu yana organik pastörize süt üretimi için proje ve tasarım hazırlıklarını yürüten kooperatifin yeni ürünü 1 litrelik ve 250 ml'lik depozitosuz cam şişelerle raflarda yerini aldı.
Organik pastörize süt sadece İzmir Pehlivanoğlu marketlerde satılacak. Tire'deki tesislerinde günde ortalama 4 bin şişe organik pastörize süt üretmeyi hedeflediklerini anlatan Tire Süt Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Eskiyörük, piyasaya sunulan yeni ürün hakkında en küçük bir ticari kaygı taşımadıklarını söyledi.
Eskiyörük, "Hayvancılığın gelişmesi ve süt kalitesinin artırılmasında İzmir bugüne kadar hep öncü rol üstlendi ve ilklere imza attı. Bu açıdan bakıldığında kooperatif olarak üretimine başladığımız organik pastörize sütü İzmirlilerle buluşturmak bizim açımızdan son derece önem taşıyor" dedi ve ekledi: "Ürünümüzün İzmir halkı tarafından beğenilmesi aynı zamanda tüketicinin, üreticiye vereceği destek anlamına da geliyor. Amacımız, hem üreticinin hem de tüketicinin çıkarlarını karşılıklı olarak korumak."
Organik süt üretiminin bölgede artması için bir dizi çalışma içinde olduklarını söyleyen Eskiyörük, "Şu anda bölgemizde belgeli organik süt üretimi yapan bir tane işletme var. Bu çiftlikten aldığımız organik sütü, tesislerimizde işleyerek, günlük organik pastörize süt haline getiriyoruz. Amacımız en kısa sürede belirlediğimiz uygun çiftliklere destek verip, onları organik süt üreten bir yapıya dönüştürmek. Bu projemizin de meyvelerini 1 yıl içinde almaya başlayacağımızı umuyorum" diye konuştu.
HUMİK
Toprağın humus kısmında bulunan ve bitkilerin gelişimini sağlayan humik maddenin, insan sağlığından, endüstriye ve tarımdan, hayvancılığa kadar pek çok alanda kullanıldığı belirtildi.Sakarya merkezli olarak kurulan Türkiye’nin ilk Humik Madde Derneği, toprakta bulunan humik madde hakkında kamuoyunda bilinç oluşturmak için çalışmalarını sürdürüyor.Derneğin kurucusu ve Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Organik Kimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Tutar, dünyadaki birçok bilim adamının humik maddeler üzerinde çok çeşitli araştırmalar yapmasına rağmen Türkiye’de bu alandaki çalışmaların yeni başladığını söyledi.
Türkiye’de humik maddelerle ilgili çalışmaların yalnızca organik tarım alanında yürütüldüğüne dikkati çeken Tutar, "Bu yaz Uluslararası Humik Madde Topluluğu’nun Kanarya Adaları’ndaki konferansına tek Türk olarak katıldım. Bilim adamlarının benden bir isteği vardı. Türkiye’de humik madde çalışmalarının çok yavaş ilerlediğini, hatta hiç olmadığını belirttiler.
Türkiye’de humik maddeyle ilgili çalışmaların faal hale getirilmesi, bilim adamlarına ve kullanıcılara yaygınlaştırılması açısından bir oluşum içinde olmamızı önerdiler" dedi.Tutar, humik maddelerle ilgili çok fazla bilgi kirliliği olduğunu anlatarak, bilgi kirliliğini ortadan kaldırmak ve üreticiler ve tüketicilerin güvenli bir şekilde humik madde kaynaklarına ulaşmalarını sağlamak için dernek kurduklarını ifade etti.-BİNLERCE YILDA OLUŞUYOR, YOK PAHASINA SATILIYOR-Yabancıların Türkiye’den humik maddelerin yoğun olarak bulunduğu torf satın aldığına işaret eden Tutar, Türkiye’nin çok değerli humik maddelerini yok pahasına sattığını söyledi.
Humik maddelerin bitkilerin ve canlıların ölmesiyle binlerce yılda oluştuğunu ve bu yönüyle çok değerli olduğunu ifade eden Tutar, şöyle konuştu: "Türkiye uyuyor. Humik madde kaynaklarını dışarıya satmamalı. Bunun için acil önlem alınması gerekiyor. Humik madde çok uzun sürede oluşuyor. Toprağın canlı ve altın kısmı burası. Bunun bir an önce önleminin alınması gerekiyor.Derneğimizin kurulmasının ana nedenlerinden birisi bu. Halkı uyandırmak ve bilinçlendirmek. Elimizde çok önemli bir cevher var.
Teknolojisiz yaşayabilirsin, ama besinsiz ve gıdasız yaşayamazsın. Ülkeyi şuurlandırmak lazım"-"HUMİK MADDELER, TARIMDAN SANAYİYE KADAR BİRÇOK ALANDA KULLANILABİLİR"-Türkiye’de Humik asitle ilgili çalışmaların eksikliğine dikkati çeken Tutar, yaptıkları çalışmalarla halkın ve bilim adamlarının bilinçlenmesini sağlamayı umduklarını dile getirdi.Tutar, dünyanın birçok ülkesinde bu konuda çalışma yapıldığını vurgulayarak, "Humik asit müthiş bir şey. Tarım, çevre, endüstri, sanayi ve her şeyde kullanılıyor, iyi gelmediği bir şey yok. Sağlık konusunda da hemen hemen her şeye iyi geliyor. On binlerce ilgi alanı var. Baktım, Türkiye’de humik asitle ilgili kimse çalışmıyor.
Uluslararası Humik Asit Topluluğu var, Japonya’nın Humik Madde Derneği var, İran’ın, Bulgaristan’ın, Macaristan’ın, Yunanistan’ın var, Türkiye’nin bu konuda çalışan hiç bilim adamı yok. Almanya’da bir üniversitenin bir bölümü sadece bunu araştırıyor. Amerika’da da araştırma grupları var." dedi.-"SUYUN İÇİNE BOYA ATIP VATANDAŞI KANDIRIYORLAR"-Tutar, humik maddeleri vatandaşların organik tarımda kullandığını belirterek, tarımla uğraşan vatandaşları humik madde satın alırken dikkatli olmaları yönünde uyardı.
Üreticilerin bitki düzenleyicisi olarak satın aldıkları ürünlerde çeşitli olumsuzluklarla karşılaştıklarına da işaret eden Tutar, "Suyun içine siyah boya atıp, humik asit diye piyasada satıyorlar. Üretici artık humik madde olduğuna güvenmiyor. Bu konuda bir disiplin oluşturmak istiyoruz, standart getireceğiz.Bir rezervin ne kadar humik asit içerip içermediğini, hangi bitkiye iyi gelip gelmeyeceğini ölçecek bir bilim kurulu oluşturduk" diye konuştu.
Tutar, humik maddeler konusunda araştırma yapan bilim adamları ve bütün paydaşların derneğe üye olmaları çağrısında bulundu.Derneğin başkan yardımcısı ve doktora öğrencisi Mümin Dizdar ise humik maddelerin tarım başta olmak üzere, hayvancılık, insan sağlığı, çevre teknolojileri ve endüstrinin çeşitli alanlarında kullanıldığını belirterek, humik maddelerin gübre olmadığını ve minerallerin bitkilere geçmesi için uygun koşulları hazırladığını söyledi.Toprağın humus kısmında bulunan ve bitkilerin gelişimini sağlayan humik maddenin, insan sağlığından, endüstriye ve tarımdan, hayvancılığa kadar pek çok alanda kullanıldığı belirtildi.
Sakarya merkezli olarak kurulan Türkiye’nin ilk Humik Madde Derneği, toprakta bulunan humik madde hakkında kamuoyunda bilinç oluşturmak için çalışmalarını sürdürüyor.
Derneğin kurucusu ve Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Organik Kimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Tutar, dünyadaki birçok bilim adamının humik maddeler üzerinde çok çeşitli araştırmalar yapmasına rağmen Türkiye’de bu alandaki çalışmaların yeni başladığını söyledi.
Türkiye’de humik maddelerle ilgili çalışmaların yalnızca organik tarım alanında yürütüldüğüne dikkati çeken Tutar, "Bu yaz Uluslararası Humik Madde Topluluğu’nun Kanarya Adaları’ndaki konferansına tek Türk olarak katıldım. Bilim adamlarının benden bir isteği vardı. Türkiye’de humik madde çalışmalarının çok yavaş ilerlediğini, hatta hiç olmadığını belirttiler. Türkiye’de humik maddeyle ilgili çalışmaların faal hale getirilmesi, bilim adamlarına ve kullanıcılara yaygınlaştırılması açısından bir oluşum içinde olmamızı önerdiler" dedi.
Tutar, humik maddelerle ilgili çok fazla bilgi kirliliği olduğunu anlatarak, bilgi kirliliğini ortadan kaldırmak ve üreticiler ve tüketicilerin güvenli bir şekilde humik madde kaynaklarına ulaşmalarını sağlamak için dernek kurduklarını ifade etti.
-BİNLERCE YILDA OLUŞUYOR, YOK PAHASINA SATILIYOR-
Yabancıların Türkiye’den humik maddelerin yoğun olarak bulunduğu torf satın aldığına işaret eden Tutar, Türkiye’nin çok değerli humik maddelerini yok pahasına sattığını söyledi.
Humik maddelerin bitkilerin ve canlıların ölmesiyle binlerce yılda oluştuğunu ve bu yönüyle çok değerli olduğunu ifade eden Tutar, şöyle konuştu: "Türkiye uyuyor. Humik madde kaynaklarını dışarıya satmamalı. Bunun için acil önlem alınması gerekiyor. Humik madde çok uzun sürede oluşuyor. Toprağın canlı ve altın kısmı burası. Bunun bir an önce önleminin alınması gerekiyor.
Derneğimizin kurulmasının ana nedenlerinden birisi bu. Halkı uyandırmak ve bilinçlendirmek. Elimizde çok önemli bir cevher var. Teknolojisiz yaşayabilirsin, ama besinsiz ve gıdasız yaşayamazsın. Ülkeyi şuurlandırmak lazım"
-"HUMİK MADDELER, TARIMDAN SANAYİYE KADAR BİRÇOK ALANDA KULLANILABİLİR"-
Türkiye’de Humik asitle ilgili çalışmaların eksikliğine dikkati çeken Tutar, yaptıkları çalışmalarla halkın ve bilim adamlarının bilinçlenmesini sağlamayı umduklarını dile getirdi.
Tutar, dünyanın birçok ülkesinde bu konuda çalışma yapıldığını vurgulayarak, "Humik asit müthiş bir şey. Tarım, çevre, endüstri, sanayi ve her şeyde kullanılıyor, iyi gelmediği bir şey yok. Sağlık konusunda da hemen hemen her şeye iyi geliyor. On binlerce ilgi alanı var. Baktım, Türkiye’de humik asitle ilgili kimse çalışmıyor. Uluslararası Humik Asit Topluluğu var, Japonya’nın Humik Madde Derneği var, İran’ın, Bulgaristan’ın, Macaristan’ın, Yunanistan’ın var, Türkiye’nin bu konuda çalışan hiç bilim adamı yok. Almanya’da bir üniversitenin bir bölümü sadece bunu araştırıyor. Amerika’da da araştırma grupları var." dedi.
-"SUYUN İÇİNE BOYA ATIP VATANDAŞI KANDIRIYORLAR"-
Tutar, humik maddeleri vatandaşların organik tarımda kullandığını belirterek, tarımla uğraşan vatandaşları humik madde satın alırken dikkatli olmaları yönünde uyardı.
Üreticilerin bitki düzenleyicisi olarak satın aldıkları ürünlerde çeşitli olumsuzluklarla karşılaştıklarına da işaret eden Tutar, "Suyun içine siyah boya atıp, humik asit diye piyasada satıyorlar. Üretici artık humik madde olduğuna güvenmiyor. Bu konuda bir disiplin oluşturmak istiyoruz, standart getireceğiz.
Bir rezervin ne kadar humik asit içerip içermediğini, hangi bitkiye iyi gelip gelmeyeceğini ölçecek bir bilim kurulu oluşturduk" diye konuştu.
Tutar, humik maddeler konusunda araştırma yapan bilim adamları ve bütün paydaşların derneğe üye olmaları çağrısında bulundu.
Derneğin başkan yardımcısı ve doktora öğrencisi Mümin Dizdar ise humik maddelerin tarım başta olmak üzere, hayvancılık, insan sağlığı, çevre teknolojileri ve endüstrinin çeşitli alanlarında kullanıldığını belirterek, humik maddelerin gübre olmadığını ve minerallerin bitkilere geçmesi için uygun koşulları hazırladığını söyledi
Değişik Ay ve Mevsimlerin Köklerin Gelişmeleri Üzerine Etkileri
Meyve ağaçlarında köklerin derinliğine ve genişliğine büyümeleri üzerine ay ve mevsimlerin de etkileri vardır. Gerçi, meyve ağaçlarında kökler dinlenmeyen tek organdır. Ancak, değişik mevsimler de köklerin gösterdiği gelişmeler farklı olmaktadır. Yapılan araştırmalar, turunçgil köklerinin, Ekim ayından Mart ayının ilk haftasına kadar gelişme göstermediklerini ortaya koymuştur. Kaliforniya'da yapılan araştırmalar, turunçgil ağaçlarında köklerin, havaların ısınmaya başladığı Mart ayından itibaren Temmuz ayına kadar geliştiklerini göstermiştir. Bu tür mevve ağaçlarında köklerin ikinci gelişme periyodu ise Temmuz- Ağustos ayları olarak saptanmıştır. Kolesnikov da (1962) Rusya'nın meyve yetiştirilen bölgelerinde yaptığı çalışmalarda, kök gelişmesinin ilkbaharda en fazla, diğer mevsimlerde daha az olduğunu ortaya koymuştur.
Hirobe ve Watanabe (1964), armut köklerinin kış mevsiminde de gelişme gösterdiğini, Şubat ayında gelişmeye devam ettiğini ve yaz mevsiminde özellikle Ağustosda gelişmediğini belirtmekte-dirler. Ersov'a (1965) göre, ayva ağacının kökleri bütün yıl büyümekle birlikte, Nisan ayından başlıyarak Haziran ayının ortasına ve Ekim ayından, Aralığa kadar çok hızlı gelişmektedir. Aynı araştırıcı, ayva köklerinin en az büyüdüğü ve geliştiği devrenin Temmuz-Eylül aylan arasındaki dönem olduğunu belirtmektedir.
Köklerin değişik ay ve mevsimlerde gösterdikleri farklı gelişmelerin bilinmesi, meyve bahçesi kurarken fidanların dikim zamanı saptamak bakımından çok önemli ve yararlıdır.
Yukanda verilen bilgilerden de anlaşılacağı gibi, genellikle toprak sıcaklığının çok düşmediği bölgelerde meyve ve orman agaçlarıyla, süs bitkileri ve çalılann kış dinlenme döneminde (eksterm donlu soğuk bölgeler hariç) dikilmeleri, bunların tutmaları üzerine olumlu etki yapacağı gibi, tutma oranını da artırır. Ayrıca, bu uygulama ile ilkbahar ve yaz gelişme devrelerinde sürgünlerin gelişmeleri de uyartılmış olunur. Toprak sıcaklığının çok düştüğü bölgelerde ise, meyve ağaçlarının olduğu kadar, orman ve süs ağaçlarının da ilkbaharda dikilmeleri sağlık verilir. Öte yandan, tüplü bitkilerin sulanabilen yerlerde her zaman dikilebilme olanağı vardır.
4 bin yıllık tohum toprakla buluşunca çimlendi
Kütahya Seyitömer Höyüğü'nde, Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünce yürütülen kazıda bulunan ve 4 bin yıl öncesine ait olduğu belirlenen 3 tohumdan biri, toprağa ekildikten sonra çimlendi. Kazı Grubu Başkanlığını da yürüten DPÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nejat Bilgen, il merkezine yaklaşık 27 kilometre uzaklıktaki alanda geçen yıl yapılan kazıda, höyüğün güneydoğusunda bir yapının içerisindeki kapta bitki tohumları bulunduğunu bildirdi. Orta Tunç Çağı dönemine ait olduğunu tespit ettikleri katmandaki tohumların yaklaşık 4 bin yıllık olduğunu belirten Prof. Dr. Bilgen, tohumların yapının içinde ve orijinal yerinde buldukları kaplar arasında birinin içinde olduğunu söyledi. Prof. Dr. Bilgen, höyükte çok sayıda tohum bulduklarını, ancak birçoğunun yandığını gördüklerini ifade ederek, şöyle konuştu:
"Son bulduğumuz üç tohum, kabın bir kısmının dışına taşmıştı. Kap kırıldığı için bu şekilde bulduğumuzu düşünüyoruz.
Tohumlardan bazılarını incelemeye almıştık. Yaklaşık iki yıldır bu çalışmayı yürütüyoruz. Geçen yıl yaptığımız çimlendirme denemesinden olumlu sonuç alamadık ve başarılı olamadık. Bu yıl bu tohumlardan birini yeşertmeyi başardık. Bundan yaklaşık 4 bin yıl öncesine ait toprak altından çıkmış bir tohum yeşerdi. Bu tohumdan çimlenen bitki, canlı halde bilim dünyasına sunulmak ve üzerinde çeşitli analizler yapılmak üzere inceleniyor."
Tohumların bulunduğu kabın yer aldığı yapının depo olarak kullanıldığını tahmin ettiklerini belirten Prof. Dr. Bilgen, "Sözü edilen kabın yanı sıra mekanda çok sayıda kap ele geçmiştir. Tüm bu özellikleriyle mekanın depolama amaçlı kullanılmış olabileceği düşünülmektedir" diye konuştu.
DPÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Nüket Bingöl, höyükte bulunan üç tohumdan birini geçen yıl toprağa ektiğini, ancak çimlendiği halde kuruduğunu, diğerinin ise yağ analizlerinin yapılması amacıyla İstanbul'a gönderildiğini anlattı. Yrd. Doç. Dr. Bingöl, üçüncü tohumu yaklaşık üç ay önce toprağa ektiğini, bunun da çimlendiğini belirtti.
Çiçek açarsa GDO araştırmalarına ışık tutacak .Bu tohumun yaklaşık 4 bin yıl öncesine ait olduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr. Bingöl, şöyle devam etti:
"Bilimsel olarak yolun başındayız. Öncelikle diğer tohumlarla beraber bunların yaş tayininin yapılması ve günümüzde yetişen mercimeklerle karşılaştırılması gerekiyor. Her ne kadar arkeolojik kazılarda buluntunun içinden çıktıysa da bunu bilimsel olarak kanıtlamalıyız. Bu tohumların dışarıdan gelip gelmediğini incelememiz gerekiyor. Henüz bir iki aylık çalışma sürecindeyiz, bahara doğru yavaş yavaş sonuçlarını almış olacağız. Ancak çimlenmesi çok büyük bir gelişme. Günümüzde bilinen mercimek bitkileri gibi çok kuvvetli değil, oldukça cılız bir bitki. En kısa zamanda tek beklentimiz çiçeklenip tohum üretebilmesidir. Çiçeklenip tohum üretebilirse son zamanlarda çok güncel olan organik ve Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) özelliğini taşıyan bitkiler açısından bizim elimizde çok önemli bir veri olacak. Çok eski zamanlara ait, hiç genetiğiyle oynanmamış, herhangi bir değişikliğe uğramamış, organik olarak elde edilmiş tohumların ilki olacak."
Yrd. Doç. Dr. Bingöl, bu tohumun bir mercimeğe ait olduğunu belirlediklerine işaret ederek, mercimeğin çok fazla suya ve sıcaklığa ihtiyaç duymadan kurak ortamda yetişebildiğini kaydetti. Mercimeğin kazı yapılan alanda yetişebilecek bir bitki türü olduğunu dile getiren Yrd. Doç. Dr. Bingöl, şu bilgiyi verdi:
"Arpa, mercimek, buğday, bunların hepsi Anadolu kökenli bitkilerdir ve orijini Anadolu'dur. O yüzden bizim için bu tohumları burada bulmamız çok sürpriz olmadı. Tohumu canlı bulmamız bizim için sürpriz oldu. Bu da tamamen höyüğün yapısından kaynaklanıyor. Höyükte yangın çıkıyor, çöküyor ve tohumlar içerisinde canlı kalabiliyor. Şans eseri bu tohumları bulduk ve değerlendirdik. Şu an için bu tohumların mercimek olduğunu söyleyebiliyoruz, ancak yine de normal mercimekten morfolojik bazı farklılıkları var. Tamamen yaptığımız çalışmalar sonucunda belli olacak. Tohum vermesi halinde organik, hiçbir şekilde genetiğiyle oynanmamış, orijinal bitki olacak. Her zaman için orijinal tohumlar diğerlerine göre daha zayıftır. Belki ülke ekonomisine fazla bir katkı sağlamayacak, ancak bazı üniversitelerde başlatılmış eski tohumların toplanması yönündeki çalışmalara önayak olacağız." Yrd. Doç. Dr. Bingöl, yüzyıllar öncesinden bitki tohumlarının yeşerdiğine ilişkin daha önce yurt içi ve yurt dışında örnekler bulunduğunu hatırlatarak, Japonya'da manolya bitkisine ait tohumun günümüzdeki manolya bitkisinden farklı morfolojik özellikler taşıdığını bildiklerini sözlerine ekledi.
Seyitömer Höyüğü'ndeki kazı çalışmaları, altındaki 12 milyon ton kömürün ekonomiye kazandırılması amacıyla 1989 yılında Eskişehir Müze Müdürlüğünce başlatıldı. Afyonkarahisar Müze Müdürlüğünün 1990-1995 yılları arasında yürüttüğü çalışmalar, 2006 yılından itibaren DPÜ Arkeoloji Bölümünce ele alındı.
TKİ Genel Müdürlüğü ve DPÜ Rektörlüğü arasında imzalanan protokol gereğince her yıl 6'şar aylık dönemler halinde yürütülen kazı çalışmalarının 2010'da tamamlanması ve höyüğün kaldırılmasının ardından yaklaşık 500 milyon lira değere sahip linyit kömürünün çıkarılmaya başlanması hedefleniyor. Kazı ve buluntuların sınıflandırılması çalışmaları, DPÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nejat Bilgen ve öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Gökhan Coşkun gözetiminde sürdürülüyor.
Arapgir Üzümü Artık 4 mevsim Var Haber İçin Tıklayın
Malatya Tarım Fuarı 2012
Malatya Tarım Fuarı 2013
Malatya Tarım Fuarı 2014
Hayvanlardaki Navigasyon (Yön Bluma) Sistemleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum Yaptığınız için teşekkürler.Şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan; hiçbir şeyi gayesiz, nizamsız göremezsin. Rabbim Yar ve Yardımcımız olsun.
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.