POLEN NEDİR?
Bitkiler, bilindiği gibi yeterince hareket edip, yer değiştiremiyen canlılardır. Bitkilerin büyük çoğunluğu nesillerini devam ettirebilmek için tohum yaparlar. Tohumlar toprağa düşüp veya dikilip aynı cins bitki olarak yeniden doğarlar. Tohumdan hemen önce açan çiçeklerin ortasındaki erkek üreme organlarının başcık kısmında, çiçeğin genel görünüşünden ayrı ancak bitkinin tüm kalıtsal özelliklerini taşıyan toz şeklinde hücreler kümesi vardır. Bitki cinsine göre, bu erkek üreme hücresi tozcuklar, ya aynı çiçeğin içine veya başka bir yerdeki aynı cins çiçeğin içine rüzgar sinek, böcek, karınca, kelebek, arı veya insan eli gibi vasıtalarla girerek çiçeğin dişi organında döllenmeyi sağlayarak cinslerinin devamınıda sağlamış olurlar.
Polen işte bu çiçek üreme hücreleridir. Bitkilerin çiçekleri dönemleri bitince polenler de kaybolurlar.
Okullardaki derslerde öğretilen polen budur. Ancak 1960 'lı yıllardan itibaren İsveç'li bilim adamları bu çiçek üreme organlarının çok yüksek bir besin ve ilaç olduğunu keşfedip dünyaya duyurmasından sonra polen botanik yönden öğretildiği kadar tıbbi yönden de bilim adamlarına ve kullanıcılara tüm özellikleriyle tanıtılmaya ve dünyaa bilinçli kesim tüketiciler tarafından yoğun şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
POLEN VİTAMİNLER VE MİNERALLER DEPOSUDUR
Polenin analizleri dünyanın ünlü labaratuarlarında yapılıyor.CNRS dünyaca tanınmış bir araştırma örğütü CNRS araştırma uzmanlarından Armond PONS'un kitabında, polenin bütün vitaminleri taşıdığı açıklanıyor
Polende tüm vitaminler ve diğer cevhelerin insan yaşamı için en ideal oranlarda bulunması başka üstün bir özelliktir. Başka pek çok besinde bulunabilen vitaminler az, üreme, gelişme, düşünme, güç verme ve uzun ömür sağlaması gibi en önemli görevleri yerine getirmeyi sağlayan ve seçkin, az besinlerde bulunan vitamin ve diğerleri kat kat fazladır.
A ve C vitaminleri az, B vitaminleri çok yüksek orandadır. B vitaminleri, bilindiği gibi "uzun ömür vitaminleri" dir. Dış etkenlere karşı hücreyi, bağışıklık sistemini uyararak korur, sürekli hücre yeniler, hemoglobini çoğaltarak hücreye bol oksijen gelmesini sağlar.
Polen araştırmanlarından bilim adamı Alain Callas'ın bir analizi şöyle:
100 gram karışık çiçek polenin de 500-900 mg. B1 ve 2760 mg. B5 vitaminleri vardır. Yani, günde alınacak 1 gram polen, insana yeterli B vitaminlerini sağlıyor demektir.
Polenlerde ortalama olarak %20-30 protein %45 serbest amino asitler, %25-30 doğal şekerler ve selüloz bulunmaktadır. Hiç bir bitkide bulunmayan süt şekeri LAKTOZ, polende bulunmaktadır. Sindirim fermentleri olan nişasta ve fosforu, büyümeyi sağlayan ve hızlandıran, hücre metabolizmasını uyaran yararlı hormonları, nükleik asitleri taşımaktadır. Tam 22 çeşit amino asit bulunan polene karşı bu çeşit, temel besinimiz olan sütte 17'dir.
Polendeki tüm vitaminler, A,B(1-2-3-4-5-6-7-8-9-12),C,D,E,H,P,PP'dir.
Polende 22 çeşit amoni asit, 27 çeşit madensel tuz, doğal hormon, enzim, coenzim, pigment, karbonitrat ve fermentler vardır.
Polendeki H vitaminin varlığı, Rus araştırıcı deviatrin ve Joirich tarfından açıklanmıştır. Bu vitamin gelişmeyi kolaylaştırır. Deri ve göz iltihaplarını önler.
Polende rutinde vardır. Ayrıca kara buğday, sedef otu ve frenk üzümünde rutin tesbit edilmişti. Rutin, kılcal damarları etkileyerek fazla kanamaya engel olur. Kalp kasının çalışmasını güçlendirir.
Chauvin ve Lenormand'ın araştırmalarıyla polenin antibiotikler içerdiğide gün ışığına çıkarılmıştır.
Grecean ve Enciu'nun bu konuda yaptığı çalışmalar sonunda polenin, Staphylocoscus, Salmonella, Ecoli ve Bacillus anthracis'e karşı etkili olduğu ve bunların üremelerinin engellediği tespit edilmiştir.
Prof.Dr.M.Mihri Memoğlu ve Dr.Kadriye Sorkun'a göre polen, Metbolizmamız için çok değerli temel maddeleri içerir. Organizmamız için çok değerli temel maddeleri içerir. Organizmamızı zinde tutmak ve dengeli beslenmek için vücudun ihtiyacı olan eksik maddeleri tamamlamak ve korumak açılarından yaşamsal önem taşımaktadır.
Polende bulunan başlıca amino asitler Cystine, Histidin, Trytoptan, Methionin, Phenylalanin, Thereonin, Arginin, İzoleucin, Leuoin, Lysin, Valin, Glutamin'dir. Polende bulunan başlıca asitler, Pantethenic, Linoleik, Ascorbik ve Arachidonik'di. Demir, bakır, kalsiyum, sodyum, magnezyum, silisyum ise polende varlığı tespit edilen elementlerden bazılarıdır. Polende bununan iz elementler, alimünyum, nikel, titanyum ve çinkodur.
Uzun yaşam vitaminleri olan B'lere gelince:
1 Gram (Dörtte bir çay kaşığı) polendeki 8 mg. B1 vitamini şu besinler sağlayabilir.
70gr bira mayası, 3kg. Karaciğer, 8 tam kepekli ekmek, 40 beyaz ekmek, 20kg. elma veya domates.
1gr. polendeki 5 Mg. B2 vitaminini şu besinler sağlayabilir.
50grr. bira mayası, 15 kepekli ekmek, 74 beyaz ekmek, 6kg. portakal, 12kg. domates, 16kg. elma
1gr. polendeki 27 Mg. B5 vitamini (Pantotenik asit) şu besinler bulundurur.
35gr. bira mayası, 13kg. sığır eti, 25kg. kabuklu buğday, 95lt. süt
BİLİM ADAMLARINA GÖRE POLEN VE POLENİN FAYDALARI
Fransız Pr.Dr. Robert Toucguet 5 ayrı dilde 26 kitap yazmış bir bilim adamıdır. "100 yıl dinç yaşamak"(Pour vivre cink fois vingt ans) isimli kitabında polenin faydalarını şu şekilde anlatıyor;
"Polen harika besinlerin en üstünüdür. Kimyasal analizler polende, vitaminler, proteinler, yağ, şeker, mineral, hormon, büyütücü faktör, pigment vs. bulunduğunu gösteriyor. Bu canlı ve dengeli besin beyni ve vücudu yorgun uyuşuk insanlara bir kaç günde canlılık ve yaşama neşesi veriyor. Büyüme faktörleriyle cılız ve yorgun çocukların hızlı gelişmesini sağlıyor. Kansızlarda, bir ay süre ile hergün bir kahve kaşığı polen yedikten sonra yapılan labaratuar denemeleri, kandaki kırmızı küreciklerin, milimetre küpte, beşyüz bin arttığını gösteriyor.
Hafif laksatif, yani barsak çalıştırıcısıdır. İç zehirlenmeleri önleyicidir. Sabah, öğle ve akşam bol vitamin almak için polen yiyiniz. Ilık süt, çay, kahve yada suya karıştırılır veya doğrudan yenilir. Günlük normal miktar bir çay kaşığıdır. Aşırı yorgunluk, zayıflık, hastalık, kansızlık, yavaş gelişme gibi durumlarda dozu artırınız. Hiç bir yan etkisi tespit edilmemiştir. Son araştırmalar erken ihtiyarlamadan koruduğunu gösteriyor. Siz, 60 yaşından sonra 40 yıl daha dinç yaşamak istiyorsanız poleni hemen her gün yiyiniz."
Sağlık ve beslenme konularında 30 dan fazla kitap yazmış olan fransız Dr.Raymond Dextreit, "Le miel et pollen" (Bal ve polen ) isimli kitabında polenin faydalarını şöyle açıklıyor:
"Değişik labaratuarlarda, özellikle Rusya vitaminler enstitüsünde birçok kez yapılan analizlere göre polen, vitan ve ferment gibi canlı cevherlerden yana çok zengindir. Prof.Joiriche, Dr.Chauvin ve Alain Caillas'ın yaptıkları polen analizleri göz önüne alınırsa, en başta sinir dengesi kurmaya yaradığı anlaşılır. Beyin yorgunluğu ve düşünsel bunalım sonucu ortaya çıkan, zayıf sinirli, gücü tükenmiş ve uyuşuk insanlar, her gün yedikleri 2 kaşık polen le gerçek bir sağlık verici, sakinleştirici ilaç bulabiliyorlar.
Şişmanlık ve zayıflık, ishal ve peklik gibi karşıt durumlarda dengeye getirici, sağlık kazandırıcı bir etki yapar. Salgı bezlerini ve hormanla sistemi uyarır. Polit, ince bağırsak ilthabı ve bağırsak kokuşmasında faydalıdır. Özellikle kolibasillere mikroplara öldürücü ve üremeyi durdurucu etkisi denenmiştir.
Bal arısı, Kur'an-ı Hakim'de adına müstakil bir sure (Nahl) bulunan ve mükemmel hususiyetleriyle adeta apaçık mucize olan bir hayvandır. Adı geçen surede; "Rabb’in bal arısına ilham etti ki: "Dağlardan, ağaçlardan ve (insanların) kurmakta oldukları çardaklardan evler (kovan) edin. Sonra her çeşit meyveden ye de Rabbi’nin (sana) kolaylaştırdığı (ve ilham ettiği san'atı yayma) yollarına gir. Onların (o arıların) karınlarından, renkleri muhtelif içecekler çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki, bunda tefekkür eden bir topluluk için (Allah'ın varlığına ve birliğine) kesin bir delil vardır." buyurulmaktadır. (Nahl, 68-69)
Arıya başta bal olmak üzere her biri ayrı ayrı şifa hazinesi olan muhtelif kimyevi maddeleri sentezleme kabiliyeti verilmiştir. Bal arısı denince akla daha çok bal gelmektedir. Oysa arıya yapması için ilham edilen, sadece bal değildir. Son on yılda yapılan çalışmalarda balın dışında polen, arı sütü, arı zehiri, balmumu ve propolis denen maddeler de bal arısının ürünleri arasında sayılmaktadır.
Arı sütünün hikayesi
Arı sütü, genç işçi bal arılarının yutak altı ve alt çene bezlerinde ürettirilen ve salgılanan bir maddedir. Genç larvaların ve erişkin kraliçe arıların temel gıda kaynağıdır. İşçi arının kraliçe (bey) arıya dönüşmesi için onun vücudunda harika değişiklikler meydana getirmeye sebep olacak şekilde ayarlanmış çok hususi bir gıdadır. Aynı soydan gelen işçi arılar ile kraliçe arılar arasında genetik olarak bir farklılık olmadığı halde, arı sütüne verilen özellik sebebiyle kraliçe arı farklılaştırmaktadır.
İşçi arılar, arı sütü yapımında hammadde olarak kullanmak üzere, büyük miktarda polen ve nektar yer. Müteakiben arı sütünü yutak bezlerinden salgılar. Arı sütü, kraliçe olmak üzere programlanmış genç larvalara, işçi arılar tarafından doğrudan yedirilir. Sevk-i İlahi ile kraliçe arı larvası, bu diyete başladıktan hemen sonra daha büyük, daha üstün bir arıya (erişkin kraliçe arı) dönüşür. Bu metamorfoza sebep olmak üzere çeşitli vitamin ve hormonlara ait program kraliçe adayı larvada mükemmel bir şekilde çalışmaya başlar. Bu harika mekanizmanın hiçbir kademesinden haberi olmayan arı, sadece kendisine ihsan edilen arı sütünü yemekle meşgul olur.
Kraliçe arı ile işçi arılar arasında yapı ve şekil bakımından önemli farklar vardır. Her arının yapacağı işi bilen Rabb'imiz, onlara ihtiyaçlarına göre organ bahşetmiştir. İşçi arıda çalışma ile ilgili organlar (polen sepetleri, daha güçlü alt çeneleri ve yutak altı bezi ve balmumu bezleri) yaratırken, kraliçe arıda çok hızlı çalışan üreme organları yaratmıştır. Bunlara ilave olarak işçi arı ortalama 21 günde; kraliçe arı 15,5 günde gelişmesini tamamlar. Kraliçe arı % 40 daha büyüktür ve ağırlığı % 60 daha fazladır. Hayat süresi açısından ortalama olarak kraliçe arı, 5-7 yıl; işçi arılar ise, 7-8 hafta yaşar. Davranış itibariyle kraliçe arı bir günde birkaç bin, hayat boyunca ise 3 milyon yumurta üretir. İşçi arılardan farklı olarak kraliçe arı, arı kovanındaki diğer faaliyetlere iştirak etmez.
Arı sütünün özellikleri
Arı sütü; su nispeti yüksek, lapa-jel kıvamında, homojen bir maddedir. Sarı beyazımsı renktedir. Keskin kokuludur ve ekşi bir tada sahiptir. Yoğunluğu 1,1 g/cm3'tür. Suda kısmen çözünür. Oda sıcaklığında veya buzdolabında 5 °C'de depolandığında daha akıcı hale gelir. Depolanmış arı sütünde parçacıkların çökmesine bağlı olarak gravürler meydana gelir.
Azotlu maddelerin ortalama % 73,9'u proteinlerdir. 6 temel proteinin 4'ü glikoprotein yapısındadır. Amino asitlerin hepsi insan için temel (vücutta üretilmeyip dışardan almak zorunda olduğumuz) olup, toplam 29 amino asit ayırt edilmiştir. Arı sütünde ayrıca kollagen ve gamma globulin (bağışıklık sisteminin anahtar bir elemanı), glukoz oksidaz, fosfataz ve kolinesteraz gibi enzim ve insülin benzeri bir madde de bulunmaktadır. Bütün şekerlerin % 90'ını fruktoz ve glukoz teşkil eder.
Yağ terkibinin % 80-90'ı serbest yağ asitleridir. Bu moleküller, arı sütünün yaratılışındaki harika biyolojik özelliklere sebep olan, çoğu kısa zincirli hidroksi yağ asitleridir. Arı sütünün terkibinde bulunan esansiyel (temel) yağ asitleri kandaki kolesterol seviyesini düşürecek hususiyette yaratılmıştır.
Arı sütünün toplam mineral muhtevası, taze ağırlığının yaklaşık % 1'i veya kuru ağırlığının yaklaşık % 2-3'üdür. Temel minerallerden, K, Ca, Na, Zn, Fe, Cu ve Mn vardır. Arı sütü, vitaminler açısından oldukça zengin olup B1, B2, B3, B5, B6 ve H vitamini ihtiva etmektedir. C vitamini eser miktarda bulunur, A, D, E ve K vitaminleri ise bulunmaz.
Arı sütünün tonik tesirli (zindelik ve kuvvet ilacı) olduğu, iştahı ve kan basıncını düzenlemeye vesile olduğu, dolayısıyla hipertansiyon ve hipotansiyonda faydası olabileceği, aneminin (kansızlık) düzelmesine, kan yağlarını düşmesine, damar sertliğinin azalmasına, gribin tedavisine sebep olduğuna dair tespitler mevcuttur. Ayrıca bu harika maddeye verilen hususiyetlerden bazılarının, cilt kırışıklıklarına engel olduğu ve yağ bezleri salgısının normale dönmesinde de faydası olduğu anlaşılmıştır.
Arı sütü ile ilgili yapılan çalışmalar
Arı sütü ile ilgili olarak çok sayıda ilmi makale yayımlanmıştır. Son 10 yıla ait olan bu çalışmaların çoğu, Japonya, Çin, Almanya ve Çekoslovakya kaynaklıdır.
Arı sütü farelere 3 g/kg/gün gibi yüksek dozlarda enjekte edildiğinde bile, zehirleyici tesir göstermez; mutasyonlara da sebep olmaz. Arı sütünün antibakteriyal, fungisidal (bakteri ve mantar üremesini durdurucu) ve antiviral tesiri vardır. Bakterilerden e.coli, salmonella, proteus, basillus subtilis ve s.aureus'a karşı tesirli olduğu gösterilmiştir. Arı sütündeki güçlü antibakteryel proteine "royalisin" adı verilmiştir. Ağızdan veya parenteral (kas içi veya damar içi) yoldan kullanılabilir ilaç haline getirilmiştir. Cilde de uygulanabilir.
Arı sütünün tavuk, bıldırcın ve tavşanlarda üremeyi artırıcı tesirleri olduğu bildirilmiştir. Tavşanlara verilen 100-200 mg/kg arı sütü ile takviye edilmiş normal bir diyetle onların doğurganlık ve cenin gelişmelerinde artma görülmüştür. Diyetin yüksek dozlarda (0,2 g) liyofilize (dondurularak kurutulmuş) arı sütü ile takviyesinden sonra Japon bıldırcınları daha erken olgunluğa ulaşmış ve daha fazla yumurtlamıştır. 5 mg arı sütü /kg gıda olarak kullanıldığında, yumurta üretimi, fertilite (doğurganlık) ve kuluçkadan çıkan civciv sayısı artmıştır.
Farelerin büyüme hızları günlük l g/kg gıda arı sütü alımı ile az miktarda artmıştır; fakat daha yüksek dozlarda ağırlığı azalmıştır. l kg gıdaya 5 mg arı sütü takviyesi yapıldığında; tavuk, keklik ve sülünlerde ağırlık artışları bildirilmiştir. Farelerde ise, mide içine doğrudan 10, 20 veya 40 mg arı sütü enjekte edildiğinde ağırlık artışı gözlenmiştir.
7 günlükten daha küçük olan buzağılara 0,02 g arı sütü verilmesi (kontrol grubuna göre 6 ay sonra) % l1 -13 daha fazla ağırlık kazandırmıştır. Tedavi edilen buzağıların ölüm oranının daha düşük ve enfeksiyonlara daha dirençli olduğu görülmüştür.
Arı sütü damar içi enjeksiyonu tansiyonun düşmesine sebep olur. Ağızdan alındığında kan şekeri seviyesini yükseltebilir. Kedilere enjekte edilen küçük dozlar hemoglobin ve eritrosit (alyuvar) sayısını artırmış, farelerde 10 mg/kg’lık tekrarlanan dozlar motor aktivite ve kilo kazancını uyarmıştır. Bununla birlikte farelerde 100 mg/kg'lık tekrarlanan dozlar kilo kaybına ve beyin hücre metabolizmasında bozulmaya yol açmıştır. Bir çalışmada koyunlarda arı sütü + progesteron tedavisi ile yumurtlama hızının ve doğurganlığın kontrol grubuna göre arttığı bulunmuştur.
Arı sütü, denek olarak kullanılan ateroskleroz (damar sertliği) oluşturulmuş tavşanlarda kan plazmalarında kolesterol ve trigliserid seviyelerini, arter duvarındaki kolesterol birikintilerini azaltır. Normal tavşanlarda ise, kan plazmasının yağ seviyelerine tesir etmez. Yüksek kolesterollü diyetle beslenen hayvanlarda, kandaki kolesterol mikarını azaltabilir. Tavşanlarda cilt yaralarının ve kemiklerin iyileşmesini hızlandırdığı görülmüştür. Farelerde antienflamatuar (iltihap giderici) tesir gösterir. Şeker hastalığı oluşturulmuş denek farelerde, yara iyileşmesini hızlandırdığı, tümör hücre kültürlerinde inhibitör (durdurucu) tesiri müşahede edilmiştir. Koruyucu ve tedavi edici olarak farelerde tümör büyümesini (özellikle sarkom gibi yavaş büyüyen tümörleri) durdurmaktadır.
Farelerde büyük dozlarda arı sütü kullanıldığında, ölüm oranı yüksektir. Daha küçük dozlarda strese sebep olur, fakat öldürücü değildir. Mide-bağırsak ülserlerine, böbrek üstü bezlerinde ve lenfatik dokularda büyümeye sebep olabilir.
Arı sütünün ışınlanmış farelerde makrofajların ve kan yapıcı kök hücrelerinin aktivasyonu yoluyla kan yapımındaki bozukluğa ve iç iltihaplara karşı koruyucu aktiviteye sahip olduğu da gösterilmiştir.
Arı sütünün insanlara tesirleri
Arı sütünün kan yağları yüksek insanlarda, serum yağ seviyelerinde azalmaya sebep olduğu gösterilmiştir. Çukurova Üniversitesi Ziraat ve Tıp Fakültelerinde, Kaftanoğlu ve Tanyeli tarafından yapılan bir araştırmada "lösemi, lenf bezi kanseri ve karaciğer kanseri" olan ve 4-7 yaşları arasındaki sekiz çocukta, tedavi ile beraber l g/gün olarak kahvaltıdan önce ağızdan verilen arı sütü ile yapılan takipte, kanda lökosit (beyaz küre), parçalı lökosit ve lenfositlerin dikkati çekecek derecede arttığı, çocukların genel durumlarının düzeldiği ve kilo aldığı bildirilmiştir.
Yamada ve arkadaşları, arı sütünün insan lenfositlerindeki immünglobülin (Ig) yapımını uyardığını ve meme kanserli hastalarda IgM ve IgG'yi artırdığını göstermişlerdir. Japonya'da National Fisheries Üniversitesi’nden Nagai ve arkadaşları, bal arısı ürünlerinden "bal, arı sütü ve propolis"in antioksidan tesirini araştırmışlar, bu tesirin saf bal ve propoliste, arı sütüne göre daha fazla olduğunu, hücre için toksik olan serbest radikallerin (süper oksit radikali gibi) uzaklaştırılmasında ise, propolis ile arı sütünün en tesirli olduğunu göstermişlerdir.
Japon araştırmacı Oka ve arkadaşları bir çalışmada farelerde 1 g/kg dozda ağızdan verilen arı sütünün tesirlerini inceleyerek, neticede arı sütünün mast hücrelerinden antijene spesifik igE yapımını ve histamin serbestleşmesini baskıladığını, dolayısıyla alerjik reaksiyonların engellendiğini, makrofaj fonksiyonlarının ve hücre cevabının da düzeldiğini, dolayısıyla otoimmünitenin iyileştiğini göstermişlerdir.
Arı sütünün yan tesirleri
İnsan üzerinde yapılan ilmi çalışmalarda, çok nadir de olsa, arı sütüne bağlı olarak astım, anafilaksi ve ölüm, eozinoflik gastroenterit, hemorajik kolit ve kontakt dermatit vak'aları bildirilmiştir. Burada en önemli faktör muhtemelen kullanılan arı sütünün dozu ve preparatın şeklidir.
Görüldüğü üzere bal arısının önemli ürünlerinden biri olan arı sütü ile ilgili bilgiler henüz yeterli değildir. Bilhassa insan üzerindeki yararları ve yan tesirleri yeterince araştırılmamıştır. Mevcut araştırmalar ümit vaad etmekle birlikte, tam bir ilaç olarak kullanıma girmemiştir. Bu yüzden yüksek dozlarda ve enjeksiyonla alınması tehlikeli olabilir. Ancak düşük dozlarda ve gıda şeklinde balla karışmış durumda alınmasında fayda vardır. Halk tabiriyle; "Fazlası zarar, ortası karar, azı yarar." düsturunu göz önünde bulundurarak, Rabb’imizin arı vasıtasıyla bizleri sunduğu bu nimetin gerçek değerinin ve şifa yönünün tam anlaşılması için ilmi zemini iyi hazırlanmış geniş çerçeveli yeni çalışmalara ihtiyaç vardır.
Organik arıcılık;doğada bulunan nektar,polen,su ve propolisin arılar
tarafından toplanarak çeşitli arı ürünlerine dönüştürülmeleri işleminde,üretimden tüketime kadar tüm aşamalarında suni beslenme ve kimyasal ilaçlama yapmadan,organik tarım alanlarında veya doğal yapısı bozulmamış florada her aşaması kontrollü ve sertifikalı yapılan arıcılık faaliyetlerine denir.
----Arıcılık Anasayfa
Bitkiler, bilindiği gibi yeterince hareket edip, yer değiştiremiyen canlılardır. Bitkilerin büyük çoğunluğu nesillerini devam ettirebilmek için tohum yaparlar. Tohumlar toprağa düşüp veya dikilip aynı cins bitki olarak yeniden doğarlar. Tohumdan hemen önce açan çiçeklerin ortasındaki erkek üreme organlarının başcık kısmında, çiçeğin genel görünüşünden ayrı ancak bitkinin tüm kalıtsal özelliklerini taşıyan toz şeklinde hücreler kümesi vardır. Bitki cinsine göre, bu erkek üreme hücresi tozcuklar, ya aynı çiçeğin içine veya başka bir yerdeki aynı cins çiçeğin içine rüzgar sinek, böcek, karınca, kelebek, arı veya insan eli gibi vasıtalarla girerek çiçeğin dişi organında döllenmeyi sağlayarak cinslerinin devamınıda sağlamış olurlar.
Polen işte bu çiçek üreme hücreleridir. Bitkilerin çiçekleri dönemleri bitince polenler de kaybolurlar.
Okullardaki derslerde öğretilen polen budur. Ancak 1960 'lı yıllardan itibaren İsveç'li bilim adamları bu çiçek üreme organlarının çok yüksek bir besin ve ilaç olduğunu keşfedip dünyaya duyurmasından sonra polen botanik yönden öğretildiği kadar tıbbi yönden de bilim adamlarına ve kullanıcılara tüm özellikleriyle tanıtılmaya ve dünyaa bilinçli kesim tüketiciler tarafından yoğun şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
POLEN VİTAMİNLER VE MİNERALLER DEPOSUDUR
Polenin analizleri dünyanın ünlü labaratuarlarında yapılıyor.CNRS dünyaca tanınmış bir araştırma örğütü CNRS araştırma uzmanlarından Armond PONS'un kitabında, polenin bütün vitaminleri taşıdığı açıklanıyor
Polende tüm vitaminler ve diğer cevhelerin insan yaşamı için en ideal oranlarda bulunması başka üstün bir özelliktir. Başka pek çok besinde bulunabilen vitaminler az, üreme, gelişme, düşünme, güç verme ve uzun ömür sağlaması gibi en önemli görevleri yerine getirmeyi sağlayan ve seçkin, az besinlerde bulunan vitamin ve diğerleri kat kat fazladır.
A ve C vitaminleri az, B vitaminleri çok yüksek orandadır. B vitaminleri, bilindiği gibi "uzun ömür vitaminleri" dir. Dış etkenlere karşı hücreyi, bağışıklık sistemini uyararak korur, sürekli hücre yeniler, hemoglobini çoğaltarak hücreye bol oksijen gelmesini sağlar.
Polen araştırmanlarından bilim adamı Alain Callas'ın bir analizi şöyle:
100 gram karışık çiçek polenin de 500-900 mg. B1 ve 2760 mg. B5 vitaminleri vardır. Yani, günde alınacak 1 gram polen, insana yeterli B vitaminlerini sağlıyor demektir.
Polenlerde ortalama olarak %20-30 protein %45 serbest amino asitler, %25-30 doğal şekerler ve selüloz bulunmaktadır. Hiç bir bitkide bulunmayan süt şekeri LAKTOZ, polende bulunmaktadır. Sindirim fermentleri olan nişasta ve fosforu, büyümeyi sağlayan ve hızlandıran, hücre metabolizmasını uyaran yararlı hormonları, nükleik asitleri taşımaktadır. Tam 22 çeşit amino asit bulunan polene karşı bu çeşit, temel besinimiz olan sütte 17'dir.
Polendeki tüm vitaminler, A,B(1-2-3-4-5-6-7-8-9-12),C,D,E,H,P,PP'dir.
Polende 22 çeşit amoni asit, 27 çeşit madensel tuz, doğal hormon, enzim, coenzim, pigment, karbonitrat ve fermentler vardır.
Polendeki H vitaminin varlığı, Rus araştırıcı deviatrin ve Joirich tarfından açıklanmıştır. Bu vitamin gelişmeyi kolaylaştırır. Deri ve göz iltihaplarını önler.
Polende rutinde vardır. Ayrıca kara buğday, sedef otu ve frenk üzümünde rutin tesbit edilmişti. Rutin, kılcal damarları etkileyerek fazla kanamaya engel olur. Kalp kasının çalışmasını güçlendirir.
Chauvin ve Lenormand'ın araştırmalarıyla polenin antibiotikler içerdiğide gün ışığına çıkarılmıştır.
Grecean ve Enciu'nun bu konuda yaptığı çalışmalar sonunda polenin, Staphylocoscus, Salmonella, Ecoli ve Bacillus anthracis'e karşı etkili olduğu ve bunların üremelerinin engellediği tespit edilmiştir.
Prof.Dr.M.Mihri Memoğlu ve Dr.Kadriye Sorkun'a göre polen, Metbolizmamız için çok değerli temel maddeleri içerir. Organizmamız için çok değerli temel maddeleri içerir. Organizmamızı zinde tutmak ve dengeli beslenmek için vücudun ihtiyacı olan eksik maddeleri tamamlamak ve korumak açılarından yaşamsal önem taşımaktadır.
Polende bulunan başlıca amino asitler Cystine, Histidin, Trytoptan, Methionin, Phenylalanin, Thereonin, Arginin, İzoleucin, Leuoin, Lysin, Valin, Glutamin'dir. Polende bulunan başlıca asitler, Pantethenic, Linoleik, Ascorbik ve Arachidonik'di. Demir, bakır, kalsiyum, sodyum, magnezyum, silisyum ise polende varlığı tespit edilen elementlerden bazılarıdır. Polende bununan iz elementler, alimünyum, nikel, titanyum ve çinkodur.
Uzun yaşam vitaminleri olan B'lere gelince:
1 Gram (Dörtte bir çay kaşığı) polendeki 8 mg. B1 vitamini şu besinler sağlayabilir.
70gr bira mayası, 3kg. Karaciğer, 8 tam kepekli ekmek, 40 beyaz ekmek, 20kg. elma veya domates.
1gr. polendeki 5 Mg. B2 vitaminini şu besinler sağlayabilir.
50grr. bira mayası, 15 kepekli ekmek, 74 beyaz ekmek, 6kg. portakal, 12kg. domates, 16kg. elma
1gr. polendeki 27 Mg. B5 vitamini (Pantotenik asit) şu besinler bulundurur.
35gr. bira mayası, 13kg. sığır eti, 25kg. kabuklu buğday, 95lt. süt
BİLİM ADAMLARINA GÖRE POLEN VE POLENİN FAYDALARI
Fransız Pr.Dr. Robert Toucguet 5 ayrı dilde 26 kitap yazmış bir bilim adamıdır. "100 yıl dinç yaşamak"(Pour vivre cink fois vingt ans) isimli kitabında polenin faydalarını şu şekilde anlatıyor;
"Polen harika besinlerin en üstünüdür. Kimyasal analizler polende, vitaminler, proteinler, yağ, şeker, mineral, hormon, büyütücü faktör, pigment vs. bulunduğunu gösteriyor. Bu canlı ve dengeli besin beyni ve vücudu yorgun uyuşuk insanlara bir kaç günde canlılık ve yaşama neşesi veriyor. Büyüme faktörleriyle cılız ve yorgun çocukların hızlı gelişmesini sağlıyor. Kansızlarda, bir ay süre ile hergün bir kahve kaşığı polen yedikten sonra yapılan labaratuar denemeleri, kandaki kırmızı küreciklerin, milimetre küpte, beşyüz bin arttığını gösteriyor.
Hafif laksatif, yani barsak çalıştırıcısıdır. İç zehirlenmeleri önleyicidir. Sabah, öğle ve akşam bol vitamin almak için polen yiyiniz. Ilık süt, çay, kahve yada suya karıştırılır veya doğrudan yenilir. Günlük normal miktar bir çay kaşığıdır. Aşırı yorgunluk, zayıflık, hastalık, kansızlık, yavaş gelişme gibi durumlarda dozu artırınız. Hiç bir yan etkisi tespit edilmemiştir. Son araştırmalar erken ihtiyarlamadan koruduğunu gösteriyor. Siz, 60 yaşından sonra 40 yıl daha dinç yaşamak istiyorsanız poleni hemen her gün yiyiniz."
Sağlık ve beslenme konularında 30 dan fazla kitap yazmış olan fransız Dr.Raymond Dextreit, "Le miel et pollen" (Bal ve polen ) isimli kitabında polenin faydalarını şöyle açıklıyor:
"Değişik labaratuarlarda, özellikle Rusya vitaminler enstitüsünde birçok kez yapılan analizlere göre polen, vitan ve ferment gibi canlı cevherlerden yana çok zengindir. Prof.Joiriche, Dr.Chauvin ve Alain Caillas'ın yaptıkları polen analizleri göz önüne alınırsa, en başta sinir dengesi kurmaya yaradığı anlaşılır. Beyin yorgunluğu ve düşünsel bunalım sonucu ortaya çıkan, zayıf sinirli, gücü tükenmiş ve uyuşuk insanlar, her gün yedikleri 2 kaşık polen le gerçek bir sağlık verici, sakinleştirici ilaç bulabiliyorlar.
Şişmanlık ve zayıflık, ishal ve peklik gibi karşıt durumlarda dengeye getirici, sağlık kazandırıcı bir etki yapar. Salgı bezlerini ve hormanla sistemi uyarır. Polit, ince bağırsak ilthabı ve bağırsak kokuşmasında faydalıdır. Özellikle kolibasillere mikroplara öldürücü ve üremeyi durdurucu etkisi denenmiştir.
Bal arısı, Kur'an-ı Hakim'de adına müstakil bir sure (Nahl) bulunan ve mükemmel hususiyetleriyle adeta apaçık mucize olan bir hayvandır. Adı geçen surede; "Rabb’in bal arısına ilham etti ki: "Dağlardan, ağaçlardan ve (insanların) kurmakta oldukları çardaklardan evler (kovan) edin. Sonra her çeşit meyveden ye de Rabbi’nin (sana) kolaylaştırdığı (ve ilham ettiği san'atı yayma) yollarına gir. Onların (o arıların) karınlarından, renkleri muhtelif içecekler çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki, bunda tefekkür eden bir topluluk için (Allah'ın varlığına ve birliğine) kesin bir delil vardır." buyurulmaktadır. (Nahl, 68-69)
Arıya başta bal olmak üzere her biri ayrı ayrı şifa hazinesi olan muhtelif kimyevi maddeleri sentezleme kabiliyeti verilmiştir. Bal arısı denince akla daha çok bal gelmektedir. Oysa arıya yapması için ilham edilen, sadece bal değildir. Son on yılda yapılan çalışmalarda balın dışında polen, arı sütü, arı zehiri, balmumu ve propolis denen maddeler de bal arısının ürünleri arasında sayılmaktadır.
Arı sütünün hikayesi
Arı sütü, genç işçi bal arılarının yutak altı ve alt çene bezlerinde ürettirilen ve salgılanan bir maddedir. Genç larvaların ve erişkin kraliçe arıların temel gıda kaynağıdır. İşçi arının kraliçe (bey) arıya dönüşmesi için onun vücudunda harika değişiklikler meydana getirmeye sebep olacak şekilde ayarlanmış çok hususi bir gıdadır. Aynı soydan gelen işçi arılar ile kraliçe arılar arasında genetik olarak bir farklılık olmadığı halde, arı sütüne verilen özellik sebebiyle kraliçe arı farklılaştırmaktadır.
İşçi arılar, arı sütü yapımında hammadde olarak kullanmak üzere, büyük miktarda polen ve nektar yer. Müteakiben arı sütünü yutak bezlerinden salgılar. Arı sütü, kraliçe olmak üzere programlanmış genç larvalara, işçi arılar tarafından doğrudan yedirilir. Sevk-i İlahi ile kraliçe arı larvası, bu diyete başladıktan hemen sonra daha büyük, daha üstün bir arıya (erişkin kraliçe arı) dönüşür. Bu metamorfoza sebep olmak üzere çeşitli vitamin ve hormonlara ait program kraliçe adayı larvada mükemmel bir şekilde çalışmaya başlar. Bu harika mekanizmanın hiçbir kademesinden haberi olmayan arı, sadece kendisine ihsan edilen arı sütünü yemekle meşgul olur.
Kraliçe arı ile işçi arılar arasında yapı ve şekil bakımından önemli farklar vardır. Her arının yapacağı işi bilen Rabb'imiz, onlara ihtiyaçlarına göre organ bahşetmiştir. İşçi arıda çalışma ile ilgili organlar (polen sepetleri, daha güçlü alt çeneleri ve yutak altı bezi ve balmumu bezleri) yaratırken, kraliçe arıda çok hızlı çalışan üreme organları yaratmıştır. Bunlara ilave olarak işçi arı ortalama 21 günde; kraliçe arı 15,5 günde gelişmesini tamamlar. Kraliçe arı % 40 daha büyüktür ve ağırlığı % 60 daha fazladır. Hayat süresi açısından ortalama olarak kraliçe arı, 5-7 yıl; işçi arılar ise, 7-8 hafta yaşar. Davranış itibariyle kraliçe arı bir günde birkaç bin, hayat boyunca ise 3 milyon yumurta üretir. İşçi arılardan farklı olarak kraliçe arı, arı kovanındaki diğer faaliyetlere iştirak etmez.
Arı sütünün özellikleri
Arı sütü; su nispeti yüksek, lapa-jel kıvamında, homojen bir maddedir. Sarı beyazımsı renktedir. Keskin kokuludur ve ekşi bir tada sahiptir. Yoğunluğu 1,1 g/cm3'tür. Suda kısmen çözünür. Oda sıcaklığında veya buzdolabında 5 °C'de depolandığında daha akıcı hale gelir. Depolanmış arı sütünde parçacıkların çökmesine bağlı olarak gravürler meydana gelir.
Azotlu maddelerin ortalama % 73,9'u proteinlerdir. 6 temel proteinin 4'ü glikoprotein yapısındadır. Amino asitlerin hepsi insan için temel (vücutta üretilmeyip dışardan almak zorunda olduğumuz) olup, toplam 29 amino asit ayırt edilmiştir. Arı sütünde ayrıca kollagen ve gamma globulin (bağışıklık sisteminin anahtar bir elemanı), glukoz oksidaz, fosfataz ve kolinesteraz gibi enzim ve insülin benzeri bir madde de bulunmaktadır. Bütün şekerlerin % 90'ını fruktoz ve glukoz teşkil eder.
Yağ terkibinin % 80-90'ı serbest yağ asitleridir. Bu moleküller, arı sütünün yaratılışındaki harika biyolojik özelliklere sebep olan, çoğu kısa zincirli hidroksi yağ asitleridir. Arı sütünün terkibinde bulunan esansiyel (temel) yağ asitleri kandaki kolesterol seviyesini düşürecek hususiyette yaratılmıştır.
Arı sütünün toplam mineral muhtevası, taze ağırlığının yaklaşık % 1'i veya kuru ağırlığının yaklaşık % 2-3'üdür. Temel minerallerden, K, Ca, Na, Zn, Fe, Cu ve Mn vardır. Arı sütü, vitaminler açısından oldukça zengin olup B1, B2, B3, B5, B6 ve H vitamini ihtiva etmektedir. C vitamini eser miktarda bulunur, A, D, E ve K vitaminleri ise bulunmaz.
Arı sütünün tonik tesirli (zindelik ve kuvvet ilacı) olduğu, iştahı ve kan basıncını düzenlemeye vesile olduğu, dolayısıyla hipertansiyon ve hipotansiyonda faydası olabileceği, aneminin (kansızlık) düzelmesine, kan yağlarını düşmesine, damar sertliğinin azalmasına, gribin tedavisine sebep olduğuna dair tespitler mevcuttur. Ayrıca bu harika maddeye verilen hususiyetlerden bazılarının, cilt kırışıklıklarına engel olduğu ve yağ bezleri salgısının normale dönmesinde de faydası olduğu anlaşılmıştır.
Arı sütü ile ilgili yapılan çalışmalar
Arı sütü ile ilgili olarak çok sayıda ilmi makale yayımlanmıştır. Son 10 yıla ait olan bu çalışmaların çoğu, Japonya, Çin, Almanya ve Çekoslovakya kaynaklıdır.
Arı sütü farelere 3 g/kg/gün gibi yüksek dozlarda enjekte edildiğinde bile, zehirleyici tesir göstermez; mutasyonlara da sebep olmaz. Arı sütünün antibakteriyal, fungisidal (bakteri ve mantar üremesini durdurucu) ve antiviral tesiri vardır. Bakterilerden e.coli, salmonella, proteus, basillus subtilis ve s.aureus'a karşı tesirli olduğu gösterilmiştir. Arı sütündeki güçlü antibakteryel proteine "royalisin" adı verilmiştir. Ağızdan veya parenteral (kas içi veya damar içi) yoldan kullanılabilir ilaç haline getirilmiştir. Cilde de uygulanabilir.
Arı sütünün tavuk, bıldırcın ve tavşanlarda üremeyi artırıcı tesirleri olduğu bildirilmiştir. Tavşanlara verilen 100-200 mg/kg arı sütü ile takviye edilmiş normal bir diyetle onların doğurganlık ve cenin gelişmelerinde artma görülmüştür. Diyetin yüksek dozlarda (0,2 g) liyofilize (dondurularak kurutulmuş) arı sütü ile takviyesinden sonra Japon bıldırcınları daha erken olgunluğa ulaşmış ve daha fazla yumurtlamıştır. 5 mg arı sütü /kg gıda olarak kullanıldığında, yumurta üretimi, fertilite (doğurganlık) ve kuluçkadan çıkan civciv sayısı artmıştır.
Farelerin büyüme hızları günlük l g/kg gıda arı sütü alımı ile az miktarda artmıştır; fakat daha yüksek dozlarda ağırlığı azalmıştır. l kg gıdaya 5 mg arı sütü takviyesi yapıldığında; tavuk, keklik ve sülünlerde ağırlık artışları bildirilmiştir. Farelerde ise, mide içine doğrudan 10, 20 veya 40 mg arı sütü enjekte edildiğinde ağırlık artışı gözlenmiştir.
7 günlükten daha küçük olan buzağılara 0,02 g arı sütü verilmesi (kontrol grubuna göre 6 ay sonra) % l1 -13 daha fazla ağırlık kazandırmıştır. Tedavi edilen buzağıların ölüm oranının daha düşük ve enfeksiyonlara daha dirençli olduğu görülmüştür.
Arı sütü damar içi enjeksiyonu tansiyonun düşmesine sebep olur. Ağızdan alındığında kan şekeri seviyesini yükseltebilir. Kedilere enjekte edilen küçük dozlar hemoglobin ve eritrosit (alyuvar) sayısını artırmış, farelerde 10 mg/kg’lık tekrarlanan dozlar motor aktivite ve kilo kazancını uyarmıştır. Bununla birlikte farelerde 100 mg/kg'lık tekrarlanan dozlar kilo kaybına ve beyin hücre metabolizmasında bozulmaya yol açmıştır. Bir çalışmada koyunlarda arı sütü + progesteron tedavisi ile yumurtlama hızının ve doğurganlığın kontrol grubuna göre arttığı bulunmuştur.
Arı sütü, denek olarak kullanılan ateroskleroz (damar sertliği) oluşturulmuş tavşanlarda kan plazmalarında kolesterol ve trigliserid seviyelerini, arter duvarındaki kolesterol birikintilerini azaltır. Normal tavşanlarda ise, kan plazmasının yağ seviyelerine tesir etmez. Yüksek kolesterollü diyetle beslenen hayvanlarda, kandaki kolesterol mikarını azaltabilir. Tavşanlarda cilt yaralarının ve kemiklerin iyileşmesini hızlandırdığı görülmüştür. Farelerde antienflamatuar (iltihap giderici) tesir gösterir. Şeker hastalığı oluşturulmuş denek farelerde, yara iyileşmesini hızlandırdığı, tümör hücre kültürlerinde inhibitör (durdurucu) tesiri müşahede edilmiştir. Koruyucu ve tedavi edici olarak farelerde tümör büyümesini (özellikle sarkom gibi yavaş büyüyen tümörleri) durdurmaktadır.
Farelerde büyük dozlarda arı sütü kullanıldığında, ölüm oranı yüksektir. Daha küçük dozlarda strese sebep olur, fakat öldürücü değildir. Mide-bağırsak ülserlerine, böbrek üstü bezlerinde ve lenfatik dokularda büyümeye sebep olabilir.
Arı sütünün ışınlanmış farelerde makrofajların ve kan yapıcı kök hücrelerinin aktivasyonu yoluyla kan yapımındaki bozukluğa ve iç iltihaplara karşı koruyucu aktiviteye sahip olduğu da gösterilmiştir.
Arı sütünün insanlara tesirleri
Arı sütünün kan yağları yüksek insanlarda, serum yağ seviyelerinde azalmaya sebep olduğu gösterilmiştir. Çukurova Üniversitesi Ziraat ve Tıp Fakültelerinde, Kaftanoğlu ve Tanyeli tarafından yapılan bir araştırmada "lösemi, lenf bezi kanseri ve karaciğer kanseri" olan ve 4-7 yaşları arasındaki sekiz çocukta, tedavi ile beraber l g/gün olarak kahvaltıdan önce ağızdan verilen arı sütü ile yapılan takipte, kanda lökosit (beyaz küre), parçalı lökosit ve lenfositlerin dikkati çekecek derecede arttığı, çocukların genel durumlarının düzeldiği ve kilo aldığı bildirilmiştir.
Yamada ve arkadaşları, arı sütünün insan lenfositlerindeki immünglobülin (Ig) yapımını uyardığını ve meme kanserli hastalarda IgM ve IgG'yi artırdığını göstermişlerdir. Japonya'da National Fisheries Üniversitesi’nden Nagai ve arkadaşları, bal arısı ürünlerinden "bal, arı sütü ve propolis"in antioksidan tesirini araştırmışlar, bu tesirin saf bal ve propoliste, arı sütüne göre daha fazla olduğunu, hücre için toksik olan serbest radikallerin (süper oksit radikali gibi) uzaklaştırılmasında ise, propolis ile arı sütünün en tesirli olduğunu göstermişlerdir.
Japon araştırmacı Oka ve arkadaşları bir çalışmada farelerde 1 g/kg dozda ağızdan verilen arı sütünün tesirlerini inceleyerek, neticede arı sütünün mast hücrelerinden antijene spesifik igE yapımını ve histamin serbestleşmesini baskıladığını, dolayısıyla alerjik reaksiyonların engellendiğini, makrofaj fonksiyonlarının ve hücre cevabının da düzeldiğini, dolayısıyla otoimmünitenin iyileştiğini göstermişlerdir.
Arı sütünün yan tesirleri
İnsan üzerinde yapılan ilmi çalışmalarda, çok nadir de olsa, arı sütüne bağlı olarak astım, anafilaksi ve ölüm, eozinoflik gastroenterit, hemorajik kolit ve kontakt dermatit vak'aları bildirilmiştir. Burada en önemli faktör muhtemelen kullanılan arı sütünün dozu ve preparatın şeklidir.
Görüldüğü üzere bal arısının önemli ürünlerinden biri olan arı sütü ile ilgili bilgiler henüz yeterli değildir. Bilhassa insan üzerindeki yararları ve yan tesirleri yeterince araştırılmamıştır. Mevcut araştırmalar ümit vaad etmekle birlikte, tam bir ilaç olarak kullanıma girmemiştir. Bu yüzden yüksek dozlarda ve enjeksiyonla alınması tehlikeli olabilir. Ancak düşük dozlarda ve gıda şeklinde balla karışmış durumda alınmasında fayda vardır. Halk tabiriyle; "Fazlası zarar, ortası karar, azı yarar." düsturunu göz önünde bulundurarak, Rabb’imizin arı vasıtasıyla bizleri sunduğu bu nimetin gerçek değerinin ve şifa yönünün tam anlaşılması için ilmi zemini iyi hazırlanmış geniş çerçeveli yeni çalışmalara ihtiyaç vardır.
Organik arıcılık;doğada bulunan nektar,polen,su ve propolisin arılar
tarafından toplanarak çeşitli arı ürünlerine dönüştürülmeleri işleminde,üretimden tüketime kadar tüm aşamalarında suni beslenme ve kimyasal ilaçlama yapmadan,organik tarım alanlarında veya doğal yapısı bozulmamış florada her aşaması kontrollü ve sertifikalı yapılan arıcılık faaliyetlerine denir.
----Arıcılık Anasayfa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum Yaptığınız için teşekkürler.Şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan; hiçbir şeyi gayesiz, nizamsız göremezsin. Rabbim Yar ve Yardımcımız olsun.
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.